Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '17

 
Kategori
Tarih
 

Osmanlı Coğrafyası Arşiv Kongresi ve Ermeni Tehciri

Osmanlı Coğrafyası Arşiv Kongresi ve Ermeni Tehciri
 

Cumhurbaşkanlığı himayesinde gerçekleştirilen 2. Uluslararası Osmanlı Coğrafyası Arşiv Kongresi dün ikinci gününü de tamamladı. Öğleden sonraki ilk oturumda, Ermeni Tehcirinin nasıl olduğu ve taraflarca nasıl yansıtıldığı konuşuldu.

Konu önemliydi. Çünkü Türkiye’ye karşı olumsuz algı oluşturmak isteyenlerin ve tutum almak isteyenlerin ilk kullandığı konulardan biri Ermeni Tehciri’dir. Bununla sadece Türkiye’nin geçmişini yargılamıyorlar, geleceğine de ipotek koymak istiyorlar.

Birçok ülke, 1915 olaylarını Türkiye’ye karşı adeta bir şantaj malzemesi olarak kullanıyor. Hatırlayın her yıl 24 Nisan geldiğinde yüreğimiz ağzımıza gelir. ‘Bu yıl da Amerika Temsilciler Meclisi’nde Ermeni Yasa Tasarısı kabul edilecek mi?’ diye sormaya başlarız.  Bir ay öncesinde konu gündeme gelir. Türkiye yöneticileri, tepki gösterirler. En sonunda ABD Başkanı devreye girer, muhtemelen alacağını alır ve yasa tasarısı bir sonraki 24 Nisan’da yeniden gündeme gelmek üzere rafa kaldırılır.

Türkiye’den bir şeyler koparmak isteyenler, hatta koparamayanlar veya çıkarları çatışanlar,  aynı silahı kullanmaktan çekinmezler. Hatırlayalım. Daha geçen yıl Almanya Meclisi, Mülteci sorunu başladığında ne olduysa oldu ve 2 Haziran’da sözde “Ermeni Soy Kırımı” tasarısını kabul etti.

Sadece siyasiler mi? Hayır. Batılı aydın da kendi geçmişinde yaşanan Yüzyıl Savaşları’nı, Otuz Yıl Savaşları’nı, sömürge katliamlarını, 1 ve 2. Dünya Savaşı’nda milyonlarca kişinin öldürülmesini geçmiş kabul ediyor ve üzerini örtüyor. Hele toplama kaplarında diri diri yakılan milyonlarca Yahudi’nin kefaretinin Hitler’in intiharıyla ödendiğini düşünüyor. Sadece bugünkü demokratik(!) yüzüne odaklanıyor.

Ancak sıra Türkiye’ye gelince,  batılı “tek taraflı hafıza” devreye giriyor ve Türkiye’nin geçmişinde yaşanmış bir olayı bugünün Türkiye’sine taşıyor. Bununla Türkiye ve Osmanlı mahkûm ediliyor. Ülke, bir suçluluk psikolojisine sokulmaya çalışılıyor.

Tüm bunlardan dolayı Ermeni Tehciri konusunun aydınlatılması son derece önemlidir. 2015 yılında bizzat şahsım tarafından düzenlenen uluslararası bir kongrede yine bu konu çeşitli boyutlarıyla ele alınmıştı.

Dün de bu konu, belgeler ışığında her açıdan irdelendi. Ve gördük ki, Türkiye’nin elinde binlerce belge var. Telgraflar, resmi yazışmalar, Osmanlı Yönetiminde Maliye Nazırı seviyesindeki görev yapan Ermeni asıllı yöneticilerin beyanları var.

Peki, karşı tarafta ne var? Sadece anılar, gazete haberleri, söz konusu dönemde İstanbul’da bulunan Batılı diplomatların yazışmaları ve bir de niyet okumalar var. Bundan dolayı Ermenistan, Osmanlı Arşivleri ışığında bir uzlaşmaya yanaşmıyor.

Bu tablo karşısında insanın aklına şu soru gelmiyor değil: Madem, elimize bu kadar kanıt var. Buna karşılık Ermeni Diasporasının ise somut hiçbir belgesi yoktur. O zaman nedenBatı Meclislerinde ispatlanmamış iddialar, hala tarihsel gerçeklik gibi  vurgulanmakta, hala araştırılmakta olan tarihsel olaylar kesinlik ifade eden  cümlelerle hükme bağlanmakta ve Türkiye’nin de burada vurgulanan hükümleri kabul  etmesi gerektiği iddiaları açıkça dile getirilmektedir.

Bunun yukarıda saydığım siyasi nedenleri mutlaka var. Aradan bin yıl da geçse, Batılı yöneticiler bunu kullanacaktır. Ancak aynı şeyi Batılı aydınlar ve kamuoyu için söylemek doğru olmaz. Onların 1915 Olayları ile ilgili olumsuz kanaatlerinde bizim aydınlarımızın da payı büyüktür. Çünkü biz bize, dünkü kongrede olduğu gibi, konuyu iyi anlatıyoruz. Haklılığımızı gururla dile getiriyoruz. Ancak aynı derece de Batı kamuoyunu ikna edemiyoruz.

 İkna edemediğimizin en büyük kanıtı da Dünya kamuoyunun hala Ermeni tezlerini kabul etmesi ve ona göre siyasi kararlar almasıdır.

Batı kamuoyunu değil ikna etmek, aslında yeterince aydınlatamıyoruz bile. Devlet ve hükümet, bu Kongre’de de görüldüğü gibi, maddi ve manevi tüm desteği veriyor. Ancak aydınlar ve sanatçılar konuyu bir adım öteye götürme cesaretini veya gayretini tam olarak göstermiyorlar kanaatindeyim.

Keşke bu kongreleri Batı üniversiteleriyle ortaklaşa oralarda yapsak!

Keşke, Orhan Pamuk gibi romancılarımız, daha fazla ödül almak için, Ermeni tezleri yerine, Türk belgelerinden hareket etseler; romanlarında bu konuyu işleseler. Ermeni tezlerini işleyen “Musa Dağında Kırk Gün” romanın bir benzerini, karşı tezlerle Örneğin “Van Ovasında 40” romanında anlatsalar! Sinemacılarımız da bunu yapsa!

Keşke! İşte o zaman, tarihimize de geleceğimize de karşı sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz. Yoksa gelecek bizi  yargılayacak!

 
Toplam blog
: 81
: 623
Kayıt tarihi
: 18.10.17
 
 

1963 yılında dünyaya geldim. 1985 yılında Atatürk Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde..