Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '08

 
Kategori
Güncel
 

Osmanlı ve günümüz Türkiye'si nasıl sömürgeleştirildi - 3

Batı’dan aldığımız borçları ödeyemedikçe, yeni borçlar aldık. Yeni borçlar aldıkça, yeni ödünler verdik. 1862 borçlanması sayesinde İngiliz sermayesi denetimindeki Osmanlı Bankası’na, Fransız sermayesi de katıldı; böylece “Bank-ı Osman-i Şahane” oldu.

Kağıt para basma tekelini elde etti. Bütün vergilerden muaftı.

Osmanlı Devleti, 1874 yılına kadar geçen 20 yıl içinde 15 dış borçlanmaya başvurmuştu. Borçların geri ödenmesi gittikçe zorlaşıyordu. Devlet 1863’de bütçe gelirlerinin %17’si dış borç anapara ve faiz ödemesine ayrılırken, bu oran 1875’de %75’ ulaşmıştı.

1875’de borcumuzu ödeyemedik. Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, Moratoryum ilan etti. Faiz ve anapara taksitleri beş yıl süreyle yarıya indirildi sonrasında Osmanlı iflas etti, tüm ödemeler durduruldu. Ve yine savaş… 1877-78 Osmanlı – Savaşı… Devlet’in borç yükü, dayanılmaz boyutlara ulaşmış… Üstelik Rusya’ya ağır bir savaş tazminatı ödemek zorunda. Devletin pazarlık gücü kalmamış. İmparatorluk yine Avrupa finans piyasalarına başvurmak zorunda. Sonuç: Gelsin siyasi ödünler… İngiltere, Ayastafanos Antlaşması’nın koşullarını hafifletmeyi taahhüt ediyor ama; karşılığında KIBRIS ADASI’nı istiyor

Kıbrıs’ın Kopenhag kriterleri ile hiçbir alakası yok. Kıbrıs ayrı bir statüye tabi. 1960 yılında bu iş bitmiş. Taraflar, oturmuş anlaşmışlar. “Türkiye’nin, Yunanistan’ın, İngiltere’nin olmadığı bir birlikteliğe Kıbrıs’ın güney ve kuzeyi giremez” denilmiş. Bu kadar net ve açık. Şimdi bunlar, Güney Kıbrıs’ı almakla uluslar arası anlaşmalara aykırı hareket ediyorlar. Çok ilginçtir. “Gidin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine” diyorlar. Niçin? Orası adaletli bir mahkeme değil ki! Nalıncı keseri gibi kendilerine yontan bir mahkeme. Kıbrıs’ın Kopenhag’la hiç alakası yok. Doğru, Kıbrıs 2’ye bölünmüş. Kuzeyi var, Güneyi var… Gayet doğal. Orada bir cumhurbaşkanı var, burada bir cumhurbaşkanı var. Herkes hayatından memnun. Kimse kimsenin tavuğuna “kışt” demiyor. Hatta sınırlar açıldı. Rumlar, oraya gitmeye başladı. Türkler oraya gitmeye başladı. Güzel… Ne var, ne oldu şimdi? Nedir bu Kıbrıs? Bakın, Kıbrıs’ın altında yatan, Kıbrıs’ın Yunan işgalidir. Tekrar Nikos Samson’u, tekrar EOKA’yı, tekrar Rumlar’ı canlandırmaktır. Kıbrıs’ı bir Girit Adası haline getirmektir. Nedir Girit Adası? Girit’te Türk kalmadı. Ve Kıbrıs’ı bir Yunan adası haline getirmektir. Eğer Kıbrıs elden giderse, Akdeniz elimizden gider. Düşünün haritada Kıbrıs’ı, Türkiye’ye karşı büyük bir koruyucu, kollayıcı güç. Çok önemi var.

Neyse şimdilik Biz yine Osmanlıya dönelim 1879’da durum daha da kötüleşti. Alınmış olan borç anapara ve faizi karşılığı olarak, damga, içki, balık avı, tuz ve tütün gelirlerine el konuldu Eylül 1881’de, devlet borçlarını kapatmak için, Osmanlı Devlet hazinesi, Alman, Avusturya, Fransa ve İtalyan alacaklılarla, Osmanlı Bankası ve Galata bankerlerini temsilen, 8 kişiden oluşan Duyun-u Umumiye-i Osmanlı İdaresi Meclisi’ne bırakıldı. Tuz, balık avı, tütün, alkol ve damga pulu vergilerini o toplamaya başladı

Duyun-u Umumiye’den önce, ülkede yabancı sermaye fazla değildi. Bu idare ile birlikte yabancı sermaye, Osmanlı ekonomisinin bütün kesimlerine özellikle demiryolları, sanayi, banka ve sigortacılık, madenler, su, elektrik, tramvay, limanlar ve ticarette yayılmaya başladı. Altyapı yatırımları ve kamu işletmeciliği tümden yabancıların eline geçti. 1854 – 1881 arasında sayısı ancak 19’u bulan yabancı şirket sayısı, 1882 – 1914 arasında 130’a tırmandı. Bu son dönemde kurulan yabancı şirketlerin ilgi çekici özelliği, Avrupalıların gayrimüslim Osmanlılarla kurdukları ortak girişimler olmasıydı.


Demek ki; emperyalistler bir ülkeyi,

* Önce serbest ticarete açıyor,

* Sonra borçlandırıyorlar,

* Sonra maliyesini ele geçiriyorlar

* Ardından da o ülkeye doğrudan yabancı sermaye yoluyla girerek, sömürüyü daha da

arttırıyorlar.

Bu yazılanlar tanıdık gelmiyor mu? Değerli arkadaşlarım. Dün, Osmanlı’nın en bereketli gelir kaynağı tarımdı. Gavur sermayesi ile işbirliği yaptı, 1884 yılında Reji İdaresi doğdu.Tütün tarlalarında çalışan kızlarımıza, karılarımıza, bacılarımıza gavur vergi tahsildarları tecavüz ettiler Bugün de sömürgeciler, Türkiye’de şeker pancarı, tütün, pamuk, Buğday üretimlerini kısıtladılar.Türk tarım ve hayvancılığını öldürdüler.

Aslında bir tarım ülkesi olan Türkiye; buğdayı, unu, şekeri, soyayı, tütünü, ayçiçeğini, pamuğu, eti, ithal eder duruma düştü! Ulu önder Atatürk, bağımsızlığı nasıl tanımlamıştı? Tam bağımsızlığı “siyaset, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam özgürlük “ olarak tanımlar

Batı emperyalizmi, Osmanlı Devletine karşı 100 yıl süreyle sürdürdüğü saldırıda bütün bu bağımsızlık öğelerini sırasıyla yok eder. Sıra “Siyasal Bağımsızlık”a gelmiştir.

1818 Sonbaharı. 1. Dünya Savaşı’nın sonu. Emperyalizm, Osmanlı Devleti’nin paylaşılmasını gizli anlaşmalarla bağlamış.Yönetimi yabancı generallere bırakılan Osmanlı orduları teslim olmuş (Orduların başına Almanlar’ın getirilmesi, askeri bağımsızlığın da kalmadığı anlamına geliyordu 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi. Osmanlı Devleti, kendisini kayıtsız ve şartsız düşmana teslim ediyor. 13 Kasım… İstanbul müttefik kuvvetlerin işgali altında. 10 Ağustos Sevres Antlaşması… Duyun-u Umumiye’nin yanısıra Osmanlı Devleti üzerinde bu kez de bir “Uluslar arası Mali Denetim Komisyonu” kuruluyor. Bu son ödünle, “Devlet-i Aliye”, egemenlik hakkını, bir devlet olarak var olma hakkını da yitirmiş oluyor. Bu yıkım, Mustafa Kemal Atatürk’ün çıkışına kadar sürdü. Lozan Antlaşması ile Duyun-u Umumiye, Türkiye sınırları dışına çıkartıldı ve gelir kaynaklarımız bize iade edildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. 1854’de İngilizlerden aldığımız bu borcu 1923’te Atatürk üstüne aldı. 1954 yılında, 100 yıl sonra bitirebildik bu borcu. 16 Ağustos 1838 Balta Limanı Antlaşması ile başlayan Osmanlı Devleti’nin çöküşünde ortaya Mustafa Kemal çıkmıştı. Ama öyle gözüküyor ki, bu kez çöküş, Türkiye’nin tamamen teslim alınmasına kadar sürecektir.

İşte değerli arkadaşlarım yüzyıllarca Enselerinde at koşturduğumuz. Osmanlıyı yıkan tarih sahnesinden silip atan batı emperyalizmi, Bu günde aynı entrikalarla Türkiye Cumhuriyetini hedef almış, maalesef benim ülkemin insanının saflığını, temizliğini kullanarak kimisi işbirlikçi, kimisi bilinçsiz olarak emperyalizmin felsefesine hizmet etmiş. Ülkemde bölücülük, ırkçılık yaparak, bizi birbirimize düşürmüş. İşte ben diyorum ki, yukarıda anlatılan bu gerçekler göz önüne alınarak, kız alıp verdiğim akrabalıklar kurduğum, Kürdü ile Türkü ile Arnavut’u, Çerkezi, Boşnağı ile lazı Gürcüsü Abazası ile Alevisi, Sünni’si ile ve bu ülkede yaşayan tüm etnik kökenleri ile tekrar kurtuluş mücadelesini verdiğimiz günlerdeki gibi birlik beraberlik içinde olmalı bir birimize güvenle sevgiyle bakmalı emperyalizme 1920 li yıllarda attığımız tokadı öyle bir patlatmalıyız ki tüm dünyada ses getirmeli. Sözümü pir sultan aptalın dizeleri ile sonlandırıyorum. Gelin canlar bir olalım münkire kılıç çalalım.

Hepinize sevgi ve saygılar sunarım.
İsmet Ergin

S O N

http://www.itpttv.com/

Kaynaklar; Prf. Dr. Cihan Dura Sömürgeleşen Türkiye. OECD raporları, Osmanlı Tarihinden ve balta limanı anlaşması, ATO yayınları adres Ankara

 
Toplam blog
: 65
: 1528
Kayıt tarihi
: 08.02.08
 
 

Ben Ankara'nın Polatlı ilçesinde 1962 yılında doğdum. Tahsil hayatımı Ankara'da tamamladıktan ve ..