Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '08

 
Kategori
Güncel
 

Osmanlı ve günümüz Türkiyesi nasıl sömürgeleştirildi (2)

Osmanlı ve günümüz Türkiyesi nasıl sömürgeleştirildi (2)
 

Gündemin yoğunluğundan bu yazı dizisine ara vermek zorunda kaldım. Kaldığımız yerden devam, makalenin 2 nci bölümünü yayınlıyorum. Bu verileri daha öncede başka bir makalemde kullanmıştım daha iyi anlaşılması için bu yazımda da kullanmayı uygun gördüm.

 

PEKİ BİZDE EKONOMİK KALELER ÖZELLİŞTİRİLKEN HEMEN HEMEN TÜMÜ YABANCI SERMAYE ELİNE GEÇERKEN AVRUPALI NE YAPMIŞ

 

Diyorlar ki; gelişmiş ülkeler; devlet kamudan elini çeksin. Çeksin tamam olur. Ama önce diyenlere bir bakalım hele. Devletin kamudaki payına baktığımız zaman gelişmiş ülkelerde hala ekonomide kamunun payının çok olduğunu görüyoruz. OECD rakamlarına göre;İsveç’te %49, Belçika %49, Japonya %48, Hollanda %47, Norveç %47, Kanada %41, İngiltere %41… Türkiye’de %24’e düşmüş. Hala “düşürün” diyor. Burada bir oyun var! Diyorlar ki bize “Halk Bankasını” sat, “Ziraat Bankasını sat”. Niye satayım kardeşim? “Devlet bankacılık yapmaz.” Peki… Almanya’daki bankaların %89’u kamu bankası, Fransa’da %60’ı… Fransa’nın belli başlı kurumları, Air France devlet Teşekkülü. Satmıyor Air France’i. Bize “THY’yi sat” deniyor. Franca Telecom, hala kamunun elinde. Japonya’da kamu bankalarının payı %40 civarında. İtalya’nın en büyük 2. bankası Banca Di Roma, bir devlet bankası. İtalya’nın en büyük holdinglerinden IRI bir devlet kurumu.Norveç’in en büyük bankası Den Norske Bank, devlet bankası İspanya’nın elektrik kurumu Endesa bir kamu kurumu. İspanya’daki havaalanı, uçak ve savunma kamunun elinde. Çelik, alüminyum kamunun elinde. Devlet bankalarının en büyüğü olan Yunan Ulusal Bankası’nın bankacılık sektöründeki payı %42. Bir tek bankanın payı %42. Yunanistan’daki kamu bankalarının payı %72. Biz de özel bankalara verdik işi, işte gördük özel bankaların yaptığını. Battı. Kamu bankalarını siyasetçiye alet ettik biz. Kamu bankalarını adam gibi yönetemedik. Başbakan değişti, kamu bankalarının genel müdürü değişti. Ne değiştiriyorsun kardeşim? Ne yaptı bu adam? Bul yolsuzluğunu, bul hırsızlığını, git cezaevine at. Bakın, dengeyi çok iyi kurmak lazım. İsviçre’de, Almanya’da ekonomideki kamu payı %50’nin üzerinde ve ekonomilerini görüyorsunuz. 25 bin dolar milli gelir. Güney Afrika, Kenya, Bangladeş, Honolulu, Kongo’da hiç kamunun ekonomide payı yok. Hepsi sürünüyor. Biz %24’e düşmüşüz ve daha da düşürüyorlar.

Niye Tekel, özelleştiriliyor kardeşim? Zarar mı ediyor bu kurum? Tekel’in dosyasını açıp baktığınız zaman dünyanın 5. büyük sigara üreticisi. Tekel niye ucuza gidiyor? Fas’ın Tekel’i özelleştirildi. 15 milyar tane sigara yapıyor. %80 payı 1 milyar 530 milyon dolara satıldı. Bizim sigara adedimiz 70 milyar. 5 misli büyüğüz. Bu hesaba göre, bizim Tekel’imizin 9 milyar dolar etmesi lazım bugünün parasıyla. Kaça satıldı Tekel’in sigara bölümü? 1 milyar 720 milyon dolara satıldı. İçki bölümünü, 19 yeri, 292 milyon dolara sattılar. Bu fabrika yapılırken kaça mal oldu? Türkiye’nin 8. büyük firması Tekel, 2 katrilyon devlete vergi ödemiş. Dünyanın 5. büyük sigara fabrikası. 180 bin kişi çalıştırıyor. Ne oluyor da Milli Piyango satılıyor?!!! Zarar mı ediyor bu kurum?

Tekel’den gelecek para bizim 13 günlük faizimiz! Tekel satıldığında, sosyal dengeleri düşünün, çiftçiyi düşünün, vatandaşı düşünün, toplanan vergileri düşünün. Bu işler çok uluslu şirketlerin eline geçiyor. İşte değerli arkadaşlarım yaşanan gerçekler bunlar biz Türk toplumu olarak hafızası nankör insanlarız her şeyi çok çabuk unuturuz.

Şimdi tekrar Osmanlıya dönelim. 1854 Kırım Savaşı’nda tarihimizdeki ilk borcu almak zorunda kaldık. İngilizler’den %6 faizle 3 milyon 300 bin Osmanlı altını borç aldık. Osmanlı’nın borcu sıfır o güne kadar. Padişah almamakta direniyor ama Sadrazam, “Alacağız. Kırım Savaşı’na giriyoruz” diyor. 3 milyon sterlinlik devlet tahvili veriyoruz onlara, 2 milyon 514 bin 963 sterlin alıyoruz. FAİZ KESİYOR bitmedi hemen ıslahat fermanını önümüze dayıyorlar.

• Devlet, iyi örgütlenmiş, tüm tebaasına adil davranan, modern bir devlet haline gelecektir.

• Müslüman olamayan tebaaya tam eşitlik sağlanacaktır.

• Azınlıkların okul, hastane ve kiliseleri düzenlenecektir.

• Hristiyanlar, il meclisine üye olabileceklerdir.

• Hristiyan ve Yahudiler, orduya alınacak hatta isteyenler subay olabilecektir.

• Azınlıklar ve yabancılar, gayrimenkul alabileceklerdir.

• Azınlıklar ve yabancılar, banka kurabilecektir. (Bankalar yabancıların eline geçmeye başladı)

• Gayrimüslim din adamları ve kurmaylarının menkul ve gayrimenkulları devlet güvecesine alınacaktır.

• Gayrimüslimlere ait mabetlerin tamir ve yeniden yapılanmalarına izin verilecektir.

• Gayrimüslimlerin ayin ve törenleri serbest bırakılacaktır.

• Yabancılara yol yapma ve toprak edinme hakkı tanınacaktır.

Günümüzde de bunlara Yapısal uyum reformları deniyor.

 

Şimdi bu “reform”ları bir de 12 Şubat 1856 tarihli Times’ın yorumu ışığında değerlendirelim ve reformların asıl kimin çıkarları için istendiğini kendi ağızlarından öğrenelim:

“Yabancıların toprak satın almalarının önündeki tüm engellerin kaldırılması ve sağlam bir mali sistemin, yollara ve limanlara yatırılan sermayenin emniyeti için güvencelerin oluşturulması, kısa zamanda büyük sonuçlar doğuran diplomatik çabaların bir sonucudur. Önümüzde zengin ve işlenmemiş bir ülke var. Batı’nın sermayesi bu ülkeye girebilir ve ona sahip olabilir. Bu nedenle, çabalarımızla zamanın lehimize işlemesinden hoşnut olabiliriz. Osmanlı Devleti’nin ilk 2 borçlanması, şu sonuçları getirdi:

• Yeni bir reform programını gerçekleştirme taahhüdü

• Devlet’e dış borç sağlamak üzere Osmanlı Bankası’nın kurulması (1856’da büyük ölçüde İngiliz sermayesi ile kuruldu. Banka doğal olarak İngilizlerin denetimi altındaydı.)

Bu arada da KIRIM savaşı sonucu imzalanan Paris antlaşmasına bir göz atalım.

Avusturya ve Prusya Osmanlı – Rus Savaşı’nın önlenmesini istedilerse de, İngilizler, çeşitli vaadlerle elde ettikleri Mustafa Reşid Paşa’yı savaşa teşvik ettiler. Yardım edeceklerine, zafer kazanacağına, böylece Osmanlılar’ın bir numaralı adamı olacağına inandırdılar. Mustafa Reşid Paşa, Bab-ı Ali’de 163 kişiyi toplayarak Rusya’ya karşı savaş açılmasına karar verdirdi. Bu kararı bir hileyle, genç padişah Sultan Abdülmecid Han’a da tasdik ettirdi. Böylece 1853 senesinde, Rusya’ya karşı savaş ilan edildi. İngilizler, Rus Çar’ı I. Nicola’nın Kudüs’te Katoliklere karşı Ortodoksları ayaklandırdığını ileri sürerek, Rusların Akdeniz’e inmesini istemeyen Fransa’yı da savaşa soktular. İngiltere ve Sardunya (İtalya) da Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa katıldılar. Kırım Savaşı, Rusya’nın yenilgisi ile sona erdi. 30 Mart 1856 tarihinde Paris Antlaşması imzalandı. Antlaşma’ya İngiltere, Fransa, Osmanlı Devleti, Rusya, Avusturya, Prusya ve Sardunya devletleri katıldı. Osmanlı Devletini Sadrazam Ali Paşa ile Mustafa Reşid Paşa’nın oğlu Paris büyükelçisi Mehmet Cemil Bey temsil ettiler. Osmanlı Devleti, Kırım Savaşı’nda galip devletler arasında bulunduğu halde, yenilen taraf gibi muamele gördü. Anlaşma’nın oldukça ilginç şartlarına şöyle bir bakalım.

 

 

• Taraflar, aldıkları yerleri iade edecekler.

• Taraflar, harp suçlularına genel af ilan edecekler, esirler karşılıklı değiştirilecek.

• Osmanlı Devleti, Avrupa hukukundan faydalanacak, istiklali ve toprak bütünlüğü korunacak.

• Islahat Fermanı, antlaşmaya taraf olan devletlerce tescil edilecek.

• Bu devletler, padişah ve tebaası arasına girmeyecekler, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmayacaklar.

• Boğazlarla ilgili 1841 Londra Antlaşması aynen yürütülecek, Karadeniz tarafsız duruma getirilecek, bütün devletlerin ticaret gemilerine açık, fakat savaş gemilerine devamlı kapalı olacak.

Osmanlı Devleti ve Rusya, Karadeniz’de donanma bulunduramayacağı gibi, tersaneleri yıkıp, yenilerini yapamayacaklar.

• Tuna Nehri’nde ulaşım serbest olacak.

• Rusya tarafından terk edilecek olan Tuna Nehri deltasının bir bölümü, Boğdan’a verilecek.

• Tuna’daki gemi işletmeciliği, Avrupa devletlerinin muhafazasında olacak.

• Kırım, Rusya’da kalmak şartıyla, Besarabya’nın bir kısmı, Osmanlı himayesindeki Boğdan Beyliği’ne verilecek.

• Rusya, Tuna Nehri ağzından uzaklaştırılacak; Eflak ve Boğdan beylikleri, Osmanlı himayesinde olmakla birlikte sahip oldukları imtiyaz ve haklar genişletilecek, kanunlarını kendileri yapacaklar, milli bir ordu bulundurabileceklerdir.

Bu verilen imtiyaz ve haklar, antlaşmada imzası bulunan devletlerin ortak garantisi altında olacak, hiçbir devlet bu beyliklerin iç işlerine karışmayacaktı.

Sırbistan Prensliği, Osmanlı hakimiyetinde kalmak şartı ile tarafların kefaletinde imtiyazlı olacak. Devletlerin onayı alınmadan Osmanlı Devleti, Sırbistan’a hiçbir şekilde asker sokamayacak, ancak eskiden olduğu gibi birkaç Sırbistan kalesinde Osmanlı askeri bulunabilecek

Devam edecek...

www.itp.tv.tr

Kaynaklar; Prf. Dr. Cihan Dura Sömürgeleşen Türkiye.. OECD raporları ve Osmanlı Tarihinden balta limanı anlaşması ATO yayınları adres Ankara .

 
Toplam blog
: 65
: 1528
Kayıt tarihi
: 08.02.08
 
 

Ben Ankara'nın Polatlı ilçesinde 1962 yılında doğdum. Tahsil hayatımı Ankara'da tamamladıktan ve ..