Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '08

 
Kategori
Güncel
 

Osmanlı ve günümüz Türkiye'si nasıl sömürgeleştirildi?

Merhaba değerli arkadaşlar;

Daha öncede bir takım yerlerde yayınlanmış olan bu makaleyi tekrar yayınlamamın, Günümüz Türkiyesinde bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum. Vatandaşlarımın gerçekleri daha iyi anlamasını sağlar düşüncesiyle tekrar yayınlamayı uygun gördüm. Bu makaleyi, Batı emperyalizminin geçmişte, Bu gün ve gelecekteki emellerini ve içerdeki işbirlikçileri ile birlikte ülkemizi nasıl adım adım sömürgeleştirdiklerine dair fikir verecek tamamen iyi niyet ve samimiyetle, akademik çalışmalardan derlenerek kaleme alınmış belki vatandaşlarıma bir katkısı olur düşüncesiyle de sizlerle paylaşmak istedim. Umarım bir katkısı olur.

Önce konuyu iyi anlayabilmemiz için sanıyorum biraz gerilerden başlamak gerekiyor. 1820’li yıllar… İngiltere sanayi devrimini tamamlamış. Üretim ve sermaye adeta ülkenin sınırlarından dışarı taşıyor, ne yapmak gerekiyor, tabiî ki yeni pazarlar bulmak gerekiyor, Avrupa ülkeleri ve ABD, Dönemin en güçlü sömürgeci devleti İngiltere’nin emperyalist hayallerine karşılık hemen gümrük duvarlarını yükseltiyor.

İNGİLİZ MALLARININ ÜLKELERİNE GİRİŞİNİ ENGELLİYOR!

Artık İngiliz ticaret ve sermayesi için tek bir çıkış yolu var, Avrupa dışına yönelmek! Osmanlı tahtında II. Mahmut (1808 – 1839) oturuyor. Sadrazamı Mustafa Reşit Paşa. 1830’lu yıllarda Mason olan Mustafa Reşit Paşa, İngilizler ile iyi ilişkiler içinde. Gerileme devrini yaşayan, Osmanlı imparatorluğunun kurtuluşunu Avrupalılaşmakta görüyor, şimdiki liderler gibi. Başta İngiltere olmak üzere Avrupa devletleriyle serbest ticaret öneriyor ve şöyle diyordu: “Ülke, serbest ticaret sayesinde büyük bir hızla sanayileşecektir.” (Bu sözler bilmiyorum size hiç tanıdık geliyor mu?)

Dönemin İngiliz Dış İşleri Bakanı Palmerston: “Serbest ticaret sayesinde Sultan’ın tebaasının servet ve refahı artacak, sanayi gelişecek.” Batıdan gelen sözde Osmanlı uzmanları; “Osmanlı Devleti bu antlaşmayı uygulamakla Batı uygarlığına girecek.” Sonunda 16 Ağustos 1838’de Mustafa Reşit Paşa, bana göre Osmanlı’nın “idam fermanı” olan Balta Limanı Antlaşmasını “kalkınma yolunu açacak” bir belge olarak İngilizlerle imzaladı. Aynen gümrük birliği antlaşmasını imzalayanlar gibi.Yukarıda kullanılan tüm sözler bu gün içinde aynı Avrupa birliğine üye ülkeler tarafından da kullanılmıyor mu? Değerli arkadaşlarım; bir meseleye doğru teşhis koyabilmek için önce meseleyi iyi anlamak gerekir. Şimdi birlikte antlaşmanın maddelerine bir göz atalım;

ANTLAŞMANIN MADDELERİ

• Gümrük vergi oranları ihracatta %12’ye, ithalatta ise % 5’e düşürülecekti.

• İngilizler, dünyanın neresinden olursa olsun istedikleri malları ülkeye rahatlıkla gümrüksüz sokabilecekti.

• Yed-i Vahit (tekel) usulü kaldırılacaktı.

• Mal alım ve nakli için belge istenmeyecekti.

• İngiliz tüccarı iç ticarette en ayrıcalıklı yerli tüccardan fazla vergi ödemeyecekti.

• Yabancı mallar, Boğazlar’dan serbestçe geçecek, Osmanlı limanlarında bir gemiden öbürüne aktarılacak, transit serbest olacaktı. Bu işlemlerden ayrıca hiçbir vergi alınmayacaktı.

• İngilizler, demiryollarından ücretsiz faydalanacaktı.

• Kapitilasyonlar devam edecek, anlaşma ile tanınan yeni ayrıcalıklar öncekilere eklenecekti.

• Anlaşma hükümlerinden diğer devletler de yararlanabilecekti.

• Anlaşma sonsuza kadar yürürlükte ve geçerli kalacaktı.

ANTLAŞMADAN SONRA NELER OLDU

• Osmanlı’nın iç pazarı, Batı’nın sanayi ürünlerine açıldı, dış ticaret dengesi bozuldu (O yılki ihracatımız 1 milyon 81 bin sterlindi. İthalatımız, 3 milyon 85 bin sterlindi. Makas, 2 milyon sterlindi. Hemen anlaşmanın akabinde bu makas, 11 milyon sterline çıktı.)

• Ekonomik bağımsızlık yitirildi, devletin çöküşü hızlandı.

• Devletin bağımsız dış ticaret politikası izleme seçeneği ortadan kalktı. Çünkü Balta Limanı Anlaşması, yalnızca gümrük vergilerini daha düşük düzeylere çekmekle kalmıyor, Osmanlı Devleti artık, kendi gümrük vergilerini Avrupa devletleriyle birlikte saptamayı kabul ediyordu.

• Hükümet, dış ticarete olağanüstü vergi koyma hakkını da yitirdi. Bu kayıp; devleti, hükümetlerin mali kriz dönemlerinde başvurabilecekleri önemli bir gelir kaynağından yoksun bıraktı.

• Kapitalist sermayeleşmeye geçemedik.

• İthal malları, iç pazarı adeta istila etti.

• Ekonominin eski yeni bütün sanayileri yok oldu. Fabrikaların çoğu, Avrupalılarla imzalanan serbest ticaret anlaşmaları uyarınca yapılan ithalatla baş edemeyerek kapandı.

• Ticaret ve sanayi yabancıların eline geçti.

• Zanaatlara dayalı yerli üretim, Batı kaynaklı mallarla rekabet edemediğinden geriledi.

• Ekonomide tarımsal üretim ile tarım – dışı üretim arasındaki tamamlayıcılık ortadan kalktı.

• Osmanlı üreticisi hammadde darlığı ile karşı karşıya geldi.

• Bilgi birikimi ve teknolojisi yetersiz olduğundan, üretici çaresiz bir duruma düştü.

• 1840’dan itibaren yüzlerce yabancı tüccar, İmparatorluk içine yerleşti.

• Osmanlı tüccarı, İngiliz tüccara oranla daha fazla vergi öder duruma düştü. Bu onun rekabet gücünü kırdı.

• Zaten sıfıra yakın bütçe tükendi, hazine gelirleri kurudu.

• Halk yoksullaştı.

Peki değerli arkadaşlarım bu antlaşmanın maddeleri size hiç tanıdık gelmiyor mu? Zamanında Tansu çiller ve Deniz Baykal, Biz Avrupalılaştık artık, Avrupa birliğine girdik, zafer kazanmış komutan edasıyla imzalanan gümrük birliği antlaşması ile ne farkı var. Balta limanı antlaşması nasıl ki Osmanlının sonunu hazırladı, gümrük birliği antlaşması da Türkiye cumhuriyetinin sonunu hazırlamakla meşgul.

PEKİ BİZ BALTA LİMANI ANLAŞMASI İMZALARKEN AVRUPA VE ABD NE YAPTI

Bizim yaptığımızın tabii ki tam tersini!

ABD, Almanya vb. Ülkeler seçtikleri yolda ilerleyerek, bugün birer sanayi devi haline geldiler. Buna karşılık Osmanlı, tarih sahnesinden silinip gitti.

ABD, Fransa, Almanya gibi ülkeler, 1800’lerde aşağı yukarı bugünkü Türkiye’nin gelişmişlik düzeyindeydiler. Bu ülkeler, eğer sınırlarını İngiliz mallarına açmış olsalardı, sözde reformlar yapsalardı, bugünkü dünyada bizim gibi az gelişmiş birer ülke olarak yer alırlardı; İngiltere ise Amerika gibi büyük bir “Süper Güç” olurdu. Ben şuna inanıyorum; Serbest ticaret ya da serbest piyasa ekonomisi ancak aynı gelişmişlik düzeyinde bulunan ülkeler için yararlıdır. Farklı gelişmişlik düzeyindeki ülkeler arasında ise yalnızca zengin ülke lehine işler. Yoksul ülke, serbest ticaretten faydadan çok zarar görür işte değerli arkadaşlar 80 li yılların başından beri bize dikte ettirilmeye çalışılan serbest piyasa ekonomisinin gerçek yüzü. Bugünün insanları, ABD’nin, Almanya’nın, Fransa’nın bugün ne dediğine değil, geçmişte ne yaptıklarına bakmalıdır. Bugün bize dikte ettirmeye çalıştıkları sistemleri, geçmişte kendileri nasıl uygulamışlardır.

1995 gümrük birliği antlaşmasından sonra Türkiyede yaşananlar

• Türkiye, AB’nin 15 üyesi ülkeye tüm gümrük duvarlarını indirdi.

• Buna karşılık biz AB’ye tarım ürünü satamıyoruz. Satarsak %200 vergi alıyor. Ama AB bize TV, elbise, ayakkabı satarken bir şey yok.

• Yabancılar mal alım ve nakli için vergi ödemiyorlar.

• Tekel usulü kaldırıldı, Tekel, Telekom vs. özelleşti.

• İthalatta muazzam bir artış var.

• Gümrük Birliğine girmeden önceki 5 yıllık dönemde (1990-1995) açığımız 40 küsur milyar dolardı. Gümrük Birliğine girdikten sonra 180 milyar dolara çıktı.

• Hükümetler gelire gereksinme duyunca – Gümrük Birliği Kuşatması nedeni ile – dış ticareti vergilendiremiyorlar.

• Sanayileşme durdu.

• İşsizlik ve yoksulluk dayanılmaz boyutlara ulaştı. Türk halkının bugün için yarısı açlık sınırına dayandı.

• Türkiye’nin iç pazarları, ticareti de yabancıların eline geçti. Tekstili, sütü, ayranı, yoğurdu, şekerlemeleri de artık yabancılar üretip, satmaya başladı

• Ekonomi AB’nin dev şirketlerinin elinde. Bütün kaynaklar yabancıların eline geçiyor. Yabancı sermaye girişi serbest.

• Türk tarım arazileri, Yunanlılara, İsraillilere, Almanlara, İngilizlere, Amerikalılara satılmaya başlandı.

• Özelleştirme adı altında “vatanın satılması” hızlandırıldı. Türkiye’nin ekonomik kaleleri olan Petkim, Tekel, Tüpraş, Seka, Telekom, Sümerbank, Şekerbank, Etibank birer birer Türkler’in elinden alındı.

• AB’ye tam üye olmadan Gümrük Birliğine girmiş Türkiye haricinde başka bir örnek yok biliyor musunuz?

• Yunanistan AB’ye 1981’de girdi. Gümrük Birliğine 1986’da.

• İspanya ve Portekiz, AB’ye 1986’da girdi. Gümrük Birliğine 1993’te.

• Kapıda bekleyen galiba 10 civarında ülke var, emin değilim bir tanesi biziz. Hiçbirine Gümrük Birliği teklif edilmiyor.

• Gümrük Birliği Anlaşması, TBMM’nin onayına sunulmamış, Yüce Meclis’ten geçirilmeden uygulamaya konulmuştur.

Devam edecek…

www.itpttv.com

Kaynaklar; Prf. Dr. Cihan Dura Sömürgeleşen Türkiye.. OECD raporları ve Osmanlı Tarihinden balta limanı anlaşması ATO yayınları adres Ankara.

 
Toplam blog
: 65
: 1528
Kayıt tarihi
: 08.02.08
 
 

Ben Ankara'nın Polatlı ilçesinde 1962 yılında doğdum. Tahsil hayatımı Ankara'da tamamladıktan ve ..