- Kategori
- Tarih
Osmanlıya Şiirle Eleştiri

Osmanlı Minyatürü
Şiir, sadece duyguları, düşünceleri, yoğunlaşmış ve sıradanlıktan uzak dile getiren kelimelerin dans ettirildiği bir sanat değildir. Şimdilerde sık sık idealize edildiğine tanık olduğumuz Osmanlı dönemine de kendi şair ve yazarları tarafından acı eleştirilere uğramıştır. “Yeyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yeyin!” diyen şairlerden, “selam verdim, rüşvet değildir diye alamadılar.” diye bürokrasiyi eleştirenlere kimler gelip geçmedi ki! Osmanlı döneminde şairlerin dizelerinde yansıttıkları tepkiler bir nevi başkaldırı olarak nitelendirilirse de, bu başkaldırı isyan boyutuna varmayan; genel olarak çekinmeden gözler önüne serilen; dozu kimi zaman yüksek tutulmuş eleştiriler niteliğindedir. Haksızlığın had safhaya çıkması, düzenin bozulması, yoksulluğun kasıp kavurması üzerine Sivaslı Feryadî düzeni eleştirir: “İdris terzilik icat etmeden/ Geçti endazeden boyumuz bizim / Anka yaratmayız Kaf’a gitmeden / Binbir çile çeker soyumuz bizim./”
17.yüzyıl şairlerinden Katibi, “Aceb ahir zaman oldu gaziler/ Büyük küçük birbirini beğenmez/ Her mümin münafık cennet arzular/Tanrı nasib ettiğini beğenmez/ Kediler köpekler ile savaşır/ Micik deyü çarşı çarşı dolaşır/Nekbeti'si ehl-i ırza ulaşır/ Orospular kendi erin beğenmez”/ diye sürüp giden şiirinde, zamanındaki ahlak yozlaşmasından yakınır.
18. yüzyılın ahvalini de Kabasakal Mehmet’in şiirinden okuyabiliriz; “Mektebin önünde ahır yapıldı/ Hep okuyan sıbyan geri çevrildi/ Etme diyenlerin evi yıkıldı/ Bunun ilacını görün efendim / Yiyiciler akçe ister cereme/ Verilen malımız gelmez kaleme/ Perişanlık şayi oldu aleme/ Kullarına imdad kılın efendim/ Akşam olur yiyiciler derilir/ Fukara kulların kusurun bulur/ Haftada hem üç yüz kuruşun alur/ Keyfiyet halimiz bilin efendim/ Silahdar yazmağa tertip olundu / Gitmeyenler için defter verildi/ Üçyüzden ziyade kulun soyuldu /Reaya ahvalin bilin efendim/ Yetmiş kadar adam mahbus bulundu/ Nice bigünahlar zahimdar oldu/ Mütevelli imam sebebi oldu/Kulların ahvalin bilin efendim /Yetmiş adem ile ihzar olundu/ Reaya kulların hali bilindi/ Üç kimse üstüne hüccet olundu/ Halimize merhamet kılın efendim”… ve şiir böylece uzayıp gidiyor.
19. yüzyılda yakınmaların dozu daha da artar, tonu sertleşir. “Nesini söyleyim canım efendim/ Gayri düzen tutmaz telimiz bizim.” Der Serdari, “Nesini söyleyim canım efendim/ Gayri düzen tutmaz telimiz bizim/ Arzuhal eylesem deftere sığmaz/ Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim/ Sefil ireçberin yüzü soğuktur/ Yıl perhizi tutmuş içi koğuktur/ İneği davarı iki tavuktur/ Bundan gayrı yoktur malımız bizim/ Reçberin sanatı bir arpa tahıl/ Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl/ Tecelli olmazsa neylesin akıl/ Dördü bir okkalık dolumuz bizim/ Benim bu gidişe aklım ermiyor/ Fukara halini kimse sormuyor/ Padişah sikkesi selam vermiyor/ Kefensiz kalacak ölümüz bizim/ Evlat da babanın sözün tutmuyor/ Açım diye çift sürmeye gitmiyor/ Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor/Başımıza bela dölümüz bizim/ Zenginin sözüne beli diyorlar/Fukara söylese deli diyorlar/ Zemane şeyhine veli diyorlar/ Gittikçe çoğalır delimiz bizim/ Sekiz ay kışımız dört ay yazımız/ Çalığından telef oldu bazımız/Kasım demeden buz tutuyor özümüz/ Mayısta çözülür gönlümüz bizim/ Tahsildar da çıkmış köyleri gezer/Elinde kamçısı fakiri ezer/ Yorganı döşeği mezatta satar/ Hasırdan serilir çulumuz bizim/ Zenginin yediği baklava börek/ Kahvaltıya ister keteli çörek/ Fukaraya sordum size ne gerek/ Düğülcek çorbası balımız bizim/ Serdari halimiz böyle n'olacak/ Kısa çöp uzundan hakkın alacak/ Mamurlar yakılıp viran olacak/ Akıbet dağılır ilimiz bizim./”
Serdarinin çağdaşı Seyrani çok daha yaman şeyler söyler, dönemin ahlak anlayışını yerden yere vurur; “Mahkeme meclisi icat olduğu/ Çeşme-i rüşvetin akmaklığından/ Kaza bela ile alem dolduğu/ Kazların kadıya uçmaklığından/ Selefin rüşvetle hüccet yazması/ Halefin anlayıp hükmün bozması/ Yıkılan binanın birden tozması/ Asıl sermayenin topraklığından/ Asıl sermaye-i niyabetleri/ Emval-i eytamdır ticaretleri/ Davet-i rüşvete icabetleri/ Sıdk ile gönlünün alçaklığından/ Bülbülün aşkıdır dalda öttüğü/ Çobanın südedir koyun güttüğü/ Toprağın Habil'i kabul ettiği/ Şüphesiz yüzünün yumşaklığından/ Dünyadan ahrete gidip gelmemek/ Olmasa iktiza eder ölmemek/Balık baştan kokar bunu bilmemek/Seyrani gafilin ahmaklığından.”
Seyrani, şiirinde enflasyonu (paranın değer kaybetmesini) eleştirmeyi de ihmal etmez; “Eyvah fukaranın beli büküldü/Medet ticaretin gücüne kaldık/Eyiler alemden göçtü çekildi/Bizler zamanenin piçine kaldık/Rüşvet ile yarar hakim hücceti/Hüccet ile alır kadı rüşveti/Halk bilmiyor dini şer'i sünneti/Bozuldu sikkenin tuncuna kaldık.”
Seyraniden birkaç fırça darbesi daha; “Asırda acaip işler çoğaldı/ Bilmem bu işleri kimler ediyor/ Dünyayı hep rezil köpekler aldı/ Gelen ümeraya karşı gidiyor/Biraz bahsedeyim ehl-i zamandan/ Yahşiler aşağı düştü yamandan/ Aralık itleri olmuş kumandan/Uyuz it kurtlara kumand-ediyor/ Buğday unu beğenmiyor enikler/ İplikten aşağı düştü ipekler/ Hep sedire geçti itler köpekler/ Hanedan ayakta hizmet ediyor/ Koltuk kılı farkolmuyor sakaldan/ Tüccarlar aşağı indi bakkaldan/ Aslanlara çoban düşmüş çakaldan/Şimdi aslanları çakal güdüyor/ Mekteple medrese ortadan kalktı/ Meyhane kerhane meydana çıktı/ Ar namus denen şey ortadan kalktı/ Şimdi kişi bildiğine gidiyor/ Sarhoşlar çoğaldı kalmadı ayık/ Bu asra böylece haller de layık/ Müzevvirin adı muhbir-i sadık/ Şimdi kişi bildiğine gidiyor/ İsimlerin tebdil etsem satılmaz/ Cisimlerin tahvil etsem zat olmaz/ Altın eğer vursan eşek at olmaz/Şimdi kişi bildiğine gidiyor/ Şahinler yurdunu tuttu yarasa/ Baklava yerine geçti pırasa/ Şimdi rağbet deyyus ile terese/ Zamane bunlara rağbet ediyor/ Boy kürkünü beğenmiyor köçekler/ Babasına akl öğretir çocuklar/ Yumurtadan burnu çıkan cücükler/ Horoz oldum diye cık cık ediyor/ Küçükler büyüğe çorap giydirir/Tatlıyı insana acı yedirir/ Seyranî zamane böyle dedirir/ Şimdi kişi bildiğine gidiyor.”
Kuşkusuz insanların yaşadığı toplumda yöneticilerinden daha az yakındıkları, eleştirdikleri dönemler olmuştur. Ancak, genel olarak insanların bulundukları koşullardan yakındıklarını, sürekli bir bunalım ve felaket ortamındaymış gibi davrandıklarını söyleyebiliriz. Türk aydının da ise bu sürekli hoşnutsuzluk, yakınma ve eleştiri eğilimi biraz daha baskındır. Tıpkı aydınlar gibi Şairler de; içinde yaşadıkları toplumun bir parçası ve halkın dili, kulağı, gözü, rehberi olarak kabul görürler. Bu nedenle toplumun duygu ve düşünceleri şairlerin eserlerinde anlam bulur. Şairler; mensubu oldukları toplumun duygu ve düşüncelerini dile getirmenin yanı sıra birçok konuda ışık tutup, yol gösterirler. Halkla ilgili olan her konuyu şiirlerinde işler; beğendikleri şeyleri över, olumsuz gördükleri, beğenmedikleri konuları da olumsuz bir bakış açısıyla eleştirirler.
19. yüzyıl Osmanlı dünyasında da değişim ve dönüşüm hareketleri taraftarlarıyla karşıtları arasında şiddetli düşünsel mücadelelerin yaşandığı bir atmosfere sahip olmuştur. Tanzimatçı ekip Yeni Osmanlılarca toplumsal ve politik açılardan eleştirilmiştir. Eleştiri bu dönemde gazete köşelerinden, kahvehane sohbetlerine, edebiyatçıların hicivlerine kadar gündelik yaşam içinde geniş bir yer edinmiştir. Dönemin edebi ürünleri içinde eleştirinin en iyi örneklerinden biri Ziya Paşa’nın Zafernamesi’dir. 19. Yüzyıldan sonra Namık Kemal, Şair Eşref, Tevfik Fikret, Rıza Tevfik, Neyzen Tevfik, Nazım Hikmet, Can Yücel hiciv, taşlama, yergi şiirinin temsilerine örnek gösterilebilir. Zira Patrimonyal monarşinin Tanrı, Peygamber ve Halife-Sultan olarak belirlenen itaat hiyerarşisinde politik kararları eleştirebilmek kolay değildir.
Osmanlıyı bile eleştirebilen sosyal şair örneğinden bir tane dahi günümüzde gösterilebilir mi?
Nizamettin Biber