- Kategori
- Anılar
Otel odaları
Küçük, soğuk, geçici, aidiyetsiz otel odaları barınıdırır kocaman anıları ve olur anı parçaları, geçmiş kırıntıları!
Otel odaları benim olmayan ama en benimle başabaşa olduğum metrekareler. Bavulum, kitabım, ben ve yoldaşla sığamadan doldurduğumuz en dört köşe duvarlar!
Otel odaları ve içinde geçen en emanet en dolu en yaşanılası zamanlar!
Ben severim otel odalarını. Elimde bavulum tek kişilik birkaç günlük bir dünya aralamayı. En fazla bir ya da iki yoldaşla birkaç gün kendi oluşturduğum bir hayatı paylaşmayı ortak beklentiler üzerine, bir hevesle birkaç gün sonra boşaltacağımı bildiğim dolaba asmayı krışmasın diye elbiselerimi alel acele, ve hep bir telaşla dağınık bırakıp ardımda kapıya çekip çıkmayı bir yere yetişmek üzere, önceden yapılmış planlar üzerine yaşamayı o odalarda bir süreliğine ve hiç gitmeyecek gibi yerleşmeyi her gece o benim olmayan yatağa soğuk banyolarında sıcak bir duş alıp takım takım pijamalarımı giydikten sonra uzatıp ayakalarımı gerine gerine kitap okuyarak ya da yalnız 3 kanal çeken mini tvlerinde zamping yaparak uykuya dalmayı ince yorganlara rahatsız yastıklara rağmen!
Severim işte o tek kişilik aidiyetsiz birkaç güncük hayatları. Hep yoğun hep koştur koştur yaşanır o odaya varana dek o günler. Ya işin vardır ya kafa dinelemye diye gider gezer tozar yorulursun, yorucudur! Nihayetinde bir otel odasında alırsın soluğu kendinle ya da sadece olmak istediklerinle! Her yerde olabilirsin dünyanın herhangi bir köşesinde ya da 81in 1inde belki okulunun sadece birkaç yüz metre ilerisinde! Ama hep aynıdır otel odaları bir yatak bir dolap bir tv ve hissettirdikleriyle. Garip bir huzur verir bana.
Kimler gelip gitmiştir kim bilir, kimler uyumuştur senden önce baş koyduğun yastıkta ama nihayetinde o an senindir! Senindir orda sahip olduğun ‘o’ anlar! İşte ‘o an’ diyebileceğin niceleri canlanır sonraları zihninde. Yazsa eğer hep bir güneş kremi kokusu ve yanmış omuzlarının acısını eşlik eder anımsadıklarına. Kışsa ısınamadığından daha bir sarıldığın battaniyenin yorganın o gizli tozlu otel odası kokusu! Ve o odayı sarmalayan şehrin ruhu dolar odaya, sokaklarının esinitisi girer pencerelerinden içeri birbirinden ayırır o aynı odaları. Ve çalınır hep hatıra diye sabunları, şampuanları.
Ben çalanlardanım her gittiğim otelin o minik şampuanlarını, duş jellerini ve her o çalıntı anı stoğumu karıştırdığımda an ve an hatırlarım o parça parça maceraları tebessümle. Ve bir de fotoğraflarını çekerim o odaların bir kare! O bir kareden girip içeri yaşarım tekrar tekrar sanki aynı şeyleri dönünce. Bavulları, yolculukları, otel odalarını severim vesselam. Otobüsleri, uçakları, trenleri, havaalanlarını, garları, otogarları sevdiğim gibi. Özlemleri, kavuşmaları sevdiğim gibi, ayrılıklara alıştığım gibi. Fotoğlarla andığım, anılarda yaşadığım o yolculuklarla birbirine bağlanan ve otobüslerin, trenlerin, uçakların şahitlik ettiği bir bavula sığdırılan ve nihayet otel odalarında soluk alan o kısa maceraların birbirine geçmiş hali gibidir benim en güzel anılarım. Hepsinin tek ortak noktası ben! Anında kahkalar gülücükler ardında gözyaşları barındıran, hep özlenen sonraları ve hep özleneceği bilinerek dolu dolu yaşanan, kavuşmlarıyla, özlemleriyle, ayrılıklarıyla yağlı saçlarla, terli kıyafetlerle, yorgun bedenlerle, bitmeyen bir enerjiyle garlarda, yollarda en nihayetinde otel odalarında kendinle ve sadece olmak istediklerinle yaşanan madden aidiyetsiz manen hep senin o güzel maceraler o hayatın cilvesinden en güzel kesitler benim en elif yanımdır! stabil olamayacağım galiba ömrüm boyunca, ait hissedemeyeceğim kendimi yalnız bir yere!
Seviyorum her şeye rağmen seviyorum işte otel odalarını da!
Ve yine bir kısa yol ve otel odası göründü bana! Tam da sıkılmışken yine her şeyden, vizeler nedeniyle de ayrılamıyorken İstanbuldan ve de özlemişken deli gibi annemi de ... Sanırım bana derin bir nefes verilirdi şöyle gidip içime çekmem için, çekip gidesim gelse de çok daha uzağa şimdilik bunu birkaç hafta erteleyerek daha sınır içi bir yere gitmek üzere heyecanlıyım yine, bu sefer yalnızca annem için!