Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '07

 
Kategori
Kitap
 

Ötenazi üzerine bir kitap

Ötenazi üzerine bir kitap
 

Bir Kitap; 'Giftmenger Tegen Wil en Dank', bir ötenazi doktorunun anıları

dinsdag 18 september 2007

12:44

Dünyada ötenazinin yasal olarak düzenlendiği ender ülkelerden biri olan Hollanda'da geçtiğimiz mayıs ayında ' Giftmenger tegen wil en dank' adını taşıyan bir kitap yayınlandı. Yayınlamasının hemen arkasından Hollanda'nın önde gelen gazete ve dergilerinde kitapla ilgili yazılar, yazarıyla yapılan röportajlar çıktı, radyolarda yazarında katıldığı programlar düzenlendi.

Kitabın konusunu, ötenazinin yasal olarak düzenlenmediği dönemde de de ötenazi uygulayan bir aile doktorunun kimi hastalarının ötenazi istemleri, kendi vicdani ile hesaplaşması, bu hesaplaşmanın sonuçları ve içine düştüğü durum, ötenazi uygulaması ve bir yaşamı sona erdirmesinin üzerinde bıraktığı izler oluşturuyor.

Yazar kitabında ötenazi uygularken kendi yaşadıklarını anlatırken gerçekte başından geçenlerin kişisel değil ama ötenazi uygulamasında bulunan çok sayıdaki doktorun iç dünyasını yansıttığını da ifade ediyor. Bu yanıyla kitap yalnızca ötenazi uygulayan bir aile doktorunun iç dünyasını, çelişkilerini, ötenazi uygulamasının kendisi ve çevresinde bıraktığı etkileri değil ayni zamanda genel olarak doktorların içinde bulundukları dilemayı gözler önüne seriyor. Bu yanıyla ötenazi sorununa bir doktorun kendi yaşadıkları temelinde farklı bir bakış açısı sunuyor.

Yazar kitaba yazdığı sonsöz de de yeterince bilinmeyen bir konuya açıklık getiriyor:

' Çoğu insanın düşündüğünün tersine Hollanda'da ötenazi hakkı yoktur. Kişinin ötenazi istemini yerine getirip getirmeme kararını verme yetkisi tedavi eden doktora aittir. Hastanın ötenazi istemini yerine getirmeyi reddeden bir doktor hakkında yasal olarak kovuşturma başlatılamaz. (1 nisan 2002 yılında yürürlüğe giren) yeni yasa, doktorların (hastalarının ötenazi istemleri karşısında) kendi vicdanlarıyla çelişkili bir karar almamalarını güvence altına almıştır. Hastasının ötenazi istemini reddeden bir doktorun hastasını ötenazi uygulayan başka bir meslektaşına sevketme zorunluluğunun olup olmaması ise bir tartışma konusudur.'

Kitaptan bazı çarpıcı pasajlar şöyle:

<ı>‘ Oğlum, Marjolein’ in konuştuğu doktor sanıyorum sensin?’

<ı>Başımı evet anlamında salladım. Karşımdaki kızın yüzü kızardı.

<ı>‘ Marjolein, formu doktora ver.’

<ı>‘ Hemen şimdi mi anne? Ben daha doktorla bu konuyu konuşmadım bile.’

<ı>Ne hakkında konuştuklarına ilişkin hiçbir tahminde bulunamıyordum.

<ı>‘ Formu ona ver!’

<ı>Kız arka odaya gitti, elinde bir kağıtla geri döndü ve çekinerek kağıdı bana uzattı.

<ı>‘ Özür dilerim doktor, başka türlü olmasını isterdim ama annem o kadar sabırsız ki.’

<ı>Form Hollanda Gönüllü Ötenazi Derneği’ nin yakın tarihte doldurulmuş ve imzalanmış ötenazi beyanıydı.

<ı>Yüzümde şaşkın bir ifadeyle kıza baktım.

<ı>‘Anneniz ötenazi istiyor.’

<ı>'Şimdiye kadar böyle bir istekle karşılaşmamıştım.'

<ı>Ötenazi beyanının kendisine verilmesinin üzerinden çok geçmeden Roy van Delden ölümcül kokteyli hazırlar. Artık aile doktorluğundan zehirli kokteyller hazırlayan bir barmene dönüşmüştür: gönülsüzce ve isteminin dışında bir Ötenazi doktoru.

<ı>Bu kitapta Roy van Delden bir aile doktoru olarak, dayanılmaz acılar çeken veya tedavileri tıbbi olarak imkansız terminal hastalarının yaşamlarını sona erdirirken, yaşadıklarını ve deneyimlerini açık yüreklilikle anlatıyor.

<ı>

<ı>Yazar, ötenazinin henüz yasal olmadığı dönemde kendisinin ve diğer meslektaşı aile doktorlarının hastalarından gelen ötenazi istekleriyle karşılaştıklarında takındıkları tutumu ve uygulamalarını tasvir ediyor. Ötenazinin yasak olduğu dönemde de ötenazi uygulamaları pratikte görülüyordu ama bu uygulamalar her zaman profesyonelce değildi. Doktorlar ötenazide kullandıkları ilaçları kendileri hazırlamak konumundaydılar. Bu ilaçlar istenen sonucu vermediğinde de, gerekirse bir yastık ilaç görevini görüyordu.

(Kitabın arka kapak sayfasından alınmadır, b.n.)

<ı>

<ı>‘Maktulün adı ne?’ ‘Maktul?’ Daha fazla kendimi tutamamıştım. ‘Evet maktul’ dedi acı acı gülümseyerek. ‘Kurallara göre adlandırılışı böyle’.

<ı>O’ na ölen hastayla ilgili bütün bilgileri detaylı olarak aktardım. Hastaya konulan teşhisle ilgilenmiyorlardı, halbuki bana göre sorunun özü buydu. Bütün soruları benim tutumum, davranışımla ilişkiliydi. Dakika dakika benim ne yaptığımı bilmek istiyorlardı. Dibinde hala ötenazide kullandığım içecekten artakalanların bulunduğu cebimdeki şişeyi dikkatlice plastik bir torbaya koydular. ( Volkskrant gazetesi tarih 14haziran)

O, kendi vicdani ile hesaplaşmasının sonucunda düştüğü durum, ‘hastalarının’ ötenazi istekleri ve bu istekleri yerine getirmek için ötenazi uygulaması üzerine yazar.

Bir yaşamın sona erdirilmesi, yaşamı sona erdiren doktorun yaşamında derin izler bırakır; ötenazinin yasal olduğu bugün de bu böyledir.

Kitapta anlatılan bir ötenazi örneği şöyle:

<ı>Muayenehanemde benden önceki meslektaşımdan kalan eski bir havan vardı. Bir zamanlar kullanılıyor muydu yoksa sadece süs için mi oraya konmuştu, bilmiyorum. Luminal tabletlerini havanda toz haline getirdim, sonrada dezenfekte etmekte kullandığımız alkol oranı %70 olan bir sıvıda çözdüm. Bu sıvıya bir parça su ekleyip iyice karıştırınca benim ötenazi kokteylim hazır oldu. Kendimi zehirli kokteyller hazırlayan biri, bir barmen gibi hissettim.

<ı>Claudia’ya mensubu olduğum aile doktorları grubunun toplantısına gideceğimi söylemiştim. O, çalışmadığım bu cuma akşamda neden gitmem gerektiğini bile sormadı. Birkaç saat içerisinde işimi bitirmeyi umut ediyordum, böylece o bir şey farketmeyecekti. Kadının ölümünün, sanki çoktandır beklenen, hastalığının doğal bir sonucu gibi görünmesine çalışacaktım.

<ı>Saat yedibuçukta muayenehanemden ayrıldım. Kalbim sanki boğazımı yumrukluyordu, ama bayan Goesman çok sakindi. Şöyle böyle öksürüyor ve kanlı balgam çıkarmıyordu, sanki düne göre yüzüne daha fazla renk gelmişti. Bir an erteleme hissine kapıldım. Ne yazık ki yüzündeki renklenme aldatıcıydı, kızı yanaklarını pudralamıştı. Annesi ölürken güzel görünmek istemişti.

<ı>Hassaslaştım. Titrek bir sesle yanımdaki sıvıyı içmek istediğinden emin olup olmadığını son kez sordum. Vazgeçmesi hala mümkündü.

<ı>Elimi sıkıca tuttu.

<ı>‘ Genç adam, sana büyük bir hayranlık duyuyorum. Hastalarına saygı gösteriyorsun. Keşke doktorların hepsi senin gibi olsa. Hayır, ertelemek istemiyorum. Devam edeceğiz!’

<ı>Kızının yardımıyla O’nu yatağında dik olarak oturur duruma getirdim, bir kolumla omuzundan sardım ve içinde ötenazi ilacının (otenatikum) bulunduğu bardağı ağzına götürdüm. Büyükçe üç, dört yudum ve bardak boştu. Kızı feryat etti.

<ı>.......................

<ı>

<ı>Sessizce yatağın ucunda oturuyorduk. Ne yapmam gerektiğini bilmediğim gibi meslektaşlarıma da sormaya cesaret edemiyordum. İyi ki bayan Helder-Goesman sakindi, hala bana büyük bir güven duyuyordu. Çorba içtik. Saat yedibuçuk ta ayrıldım, ayrılırken bu akşam yeniden geleceğimi belirttim. Eğer bir değişiklik olursa hemen bana telefon etmesini söylemem de onu rahatlattı.

<ı>Evde düşmanca bir hava vardı. Claudia yemek için beni beklememişti, ne olduğunu da sormadı, muhtemelen benim yüzümden durumun nasıl olduğunu anlamıştı. Kendime bir sandviç yaparak mutfakta yedim.

<ı>Dikkatlice aramızda bir konuşma başlatmak istiyordum, ama Claudia yapmamam gereken bir şey yaptığımı ve bunu yapmakla kendisinin geleceğiyle de oynadığımı tekrarlayıp duruyordu.

<ı>Telefon açılmadı, saat 11’ de ben yeniden komada olan hastama gittim.

<ı>‘ Biraz huzursuz, acı çekmediğinden eminsiniz değil mi?’

<ı>Gerçekten koma durumunun olup olmadığını anlamak için daha önce yaptığım işlemleri yeniden tekrarladım. Bayan Goemans bir tepki vermedi. Nefes alış verişleri biraz hırıltılıdı ve nabzı şimdi biraz hızlıydı. Bu durum beni umutlandırdı, beklenen son yaklaşıyordu. Kızını sakinleştirdim, koma durumunun derinleştiğini anlattım ve annesinin bir acı duymadığını kesin bir dille belirttim. Son olarak pupillerini kontrol ettim, donuktular. Beklemeye karar verdim.

<ı>.....................

<ı>

<ı>Bayan Helder-Goemans kahveyle birlikte bir dilim kek ikram etti. Annesi hırıltıyla nefes alıp veriyordu, arada sırada nefes alışverişi duruyor fakat beş on saniye sonrasında nefes alıp vermeye devam ediyordu. Altını kirletmemişti. Nabızı zayıfdı.

<ı>Bu durum tanıdıktı. Hastanedeki stajımda ölmekte olan hastalarla çok sık karşılaşmıştım. Daha fazla sürmeyecekti. İğneyle fazladan bir şeyler vermeye artık gerek yoktu. Kulak çöpüyle retinaya dokunduğumda hasta gözlerini kıpırdatmadı. Artık refleks göstermiyordu.

<ı>Bayan Goesman’a ötenazi içeceğini vermemin üzerinden 52 saat geçmişti. Şimdi 60 saat oldu. Pazar akşamı saat 8 de nefes alış verişi durdu, artık nabzını da hissetmiyordum. Ağladık. Kızının gözyaşları duyduğu acıdan, benimkiler ise daha çok bu işin bitmesinden duyduğum rahatlamadan dolayıydı. Bir daha asla böyle bir işe girişmeyeceğim diye düşündüm. Sinir sistemim ötenaziyi kaldırmıyor diye düşündüm. Bir cenaze kaldırma şirketine telefon ettim, bayan Helder-Goesman ötenazi sonucunda ölümün gerçekleştiğini ona belirtmemem için ısrar etti.

<ı>Yorgunluktan bitap bir halde eve gittim ve ölü gibi uyudum. Claudia’nın eve geldiğini bile duymamıştım.

(Kitaptan alıntılar, b.n)

 
Toplam blog
: 4
: 1442
Kayıt tarihi
: 24.10.06
 
 

Yıllar farkında olmadan çabuk geçiyor. Yurtdışına çıktığımda yeni 23 yaşına girmiştim, şimdilerde 45..