Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

19 Şubat '09

 
Kategori
Deneme
 

ÖYKÜCÜ

ÖYKÜCÜ
 

Konuyla ne alakası var bilmiyorum ama güzel göründü (internetten alıntı)


Bu öykü, filmlerde olduğu gibi her şey olup bittikten sonra ana karakterin bir hastanenin bol ağaçlı bahçesinde anlatmaya başlamasıyla başlamıyor. Taa başı da yok taa sonu da. Yaşanmışlıkların hiç biri olmadan önce, gözyaşları-gülümsemeler-kalp çarpmaları-kırgınlıklar ve mutlu ya da mutsuz sona ermeden başlıyor. Tam yaşamın ortasındayken... Hatta tam da o anda giriyorum sahneye. Ki benim görevim de bu. Anlatmak. Öykü anlatıcaları gibi, sokak sokak dalaşıp, destan satarlardı, ellerindeki kağıtlarda acıklı hikayelerin yazdığı gibi. Hatırladınız mı yaşıtlarım? Korkulardan arınmış olarak, geleceklere şaşırmadan, öylesine zamanların öylesine geçişlerinin şahitliğiyle birlikte, insanlara olur da el uzatırımlı çabalarının bazen tam da istediği gibi olmasına denk gelen. Derin bir yürek sızısıyla. Cinsiyetsizim uzun yıllardır anlatırken. Kadın olarak görmek isteyene kadın, erkek gibi görmek isteyene erkek gibi görünen. Kim nasıl isterse öyle görür beni bazen gencecik bazen yaşlı bazen de öylesine sıradan bir geçişkenlikte, kalkıp gidince anında unutulan silik bir manzaraya dönüşür görüntüm kimi zaman.

Yüreğin penceresi gözlerdir. Kim ne görmek isterse öyle görür beni. Benim de nasıl görmek istiyorsam öyle gördüğüm gibi. Kimisine pamuk gibi bembeyaz iyilikler içinde, kimisine göre de simsiyahlar içinde kötülükler sebebi... Kim ne duymak isterse onu duyar. Bazen de ben ne anlatmak istiyorsam onu duyarlar. Konuya göre değişken olur konuşmalar. Asla toparlanamayan ilişkilerin yaşandığı evlerin mutsuz kadınlarına mutluluk sırları anlatırım küçük küçük. Anlamak isteyen anladıklarını seçer konuşmalarımdan. Ne kadarını alır hayatına hiç karışmam. Bu beni aşar. Görmek isterse görürdü bu zamana kadar der geçerim arkama bile bakmadan. Yürür giderim başka bir hikayeye.

Kimine telefonla yetişmeye çalışmalar, kiminin omzuna el koymalar. Bilirim ki kimse kimsenin nefes almasını kolaşlaştırmaz sadece temiz havanın yönünü gösterir, kendi gördüğüncedir anlattıkları. Bazen de güce göre yön belirlemeler. Gücü de yönü de herkes kendi belirler zanneder de bazen bir bakarsın ipin ucundaki kuklasın yön kim tarafından belirlenir şaşarsın. Hayat ve hayatın getirdikleri karşısındaki tavırları insanı insan yapar. Bazen nefes alamam tüm anlattıklarıma rağmen birini ararım anlatsın bana güzellikleri diye. Anlatır güvendiğim biri, ben anlatırım içimdekileri, sorunlarım ufalmaz ama o kadar da korkutucu olmaz anlatmadan önce olduğu gibi.

Bazen sadece dinlemek ister karşımdaki. Bir kaldırım taşının üzerine düşen yağmur damlalarını anlatırım ve kavuştuklarında neler konuştuklarını. Kaldırım taşının üzerinden geçen ayakların sahibi insanların hazin hikayelerini uydururum kendimce aklımın el verdiğince. Ki ençok insanlar öykülerde hüzünleri sever. Yakın bulur kalplerine dinlerken, nemlenir gözleri. Ve korkudur ençok korktukları. Korkularla karşılaşmadan korkarlar, kaçırırlar çoğu kez yaşamı.

Çetrefildir bazı evlerin içleri aynı içinde yaşayanlar gibi. Dağınık evler şekline dönüşür yaşam biçimleri. Ne yaşayamadıklarını görürler ne de kaçırdıklarını. Kimi zaman kimsesizce beklemeler cam diplerinde, mevsimler boyu belki de yıllar boyu. Ve hiç gelmeyecekleri gelemedikleri yerlerde bırakıp da gitmeler. Gitmelerde bereket var ama göstermek istemezler inadına, gitmelerde özgürlük var. Özgürlükler korkular salar insanların içlerine nedense. Bilirler nedenlerini yine de konuşmazlar. Bu yüzden gitmeleri anlatırım, gitmelerin güzelliklerini...

İçinde kötülük olanlar hep tırmalarlar kendilerini sevenleri. Sevgilerinin değerini anlamaya çalışırken, düşürürler sevgilerinin ayarlarını. Görmezler karşısındaki insanın sabrının azar-azar, ince-ince bitişlerini. Ha babam zorlamalar, canlardan bıktırmalar, kurtulma çareleri aratırlar bir zamanlar gözlerinin içine sevgiyle bakanları. Kötüye-kötülüğe bir kez izin verirsen sonu gelmez bir çukura girersin. Kurtulmansa yıllar sürer, izin verme ta baştan derim sessizce kötüyle karşılaşmışa, kötülüğe uğramışa. O zaten bilir neyle yüzyüze olduğunu ben sadece kurtuluş hikayeleri anlatırım kulağının bir köşesinde kalsın diye... Hiçbir şey imkansız değil insan çok isterse güzel sabahlara da açar gözlerini. İster tek isterse çok kişiyle. Kötünün senden çok uzak olması kadar güzel bir şey yok bu dünyada.

Güzel hikayelerin içinde olanlar zaten ne hikaye dinlemek isterler ne de benimle vakit öldürmek. Onlar kendi işlerinde, kendileriyledir mücadeleleri. Ne nasihate ne de boşluklara fırsat verirler. Akıllarınca akıllıca yaşamlarının içinde sonu güzel hikayeler ve sevimli kahramanları vardır. Hikayelerine sevgiyle bakarım, onları anlatırım kimilerine örnek alsınlar diye. Sevginin açamayacağı kapı yoktur yeter ki sevgiyi anlayanla karşılaştırsın Yaradan.

Kulun kula kulak kabartması adetten değil insanlıktantır. Didiklemeden, tırtıklamadan, yüze vurmadan... Konuşmak-anlatmak-paylaşmak insanın içini rahatlatır. Hele doğru insansa konuştuğu bu daha da keyifli. Anlatırım kendi dertlerimi, nedenlerini, sonuçlarını çoğu zaman hiç saklamadan, kim nasıl kullanmak isterse. Bu karşımdakinin sorunu.

Ben anlatırım sadece, kim ne görmek istiyorsa penceresinin önünde. Kiminde rengarenk bakımlı çiçekler koskocaman bahçesinde, kiminde de karman-çorman kuruluklar... Hayat güzel bir bahçe kim ne ekerse onu bulur eteğinde.

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..