- Kategori
- Öykü
Öykülerle yolculuk (İkinci kitap altıncı bölüm)
1950 lerin Zeytinburnu
Damat yanında kardeşi geldi. Kardeşiyle Ferhat çavuşu ve Ramiz efendiyi tanıştırdı. Kardeşi Kazım efendiyi önceden tanıdığı için önce ona sonra Ferhat çavuş ve Ramiz efendiye “hoş geldin” deyip ellerini öptü. Sonra abisine “arkadaşın cenazesini hastaneden vereceklermiş. Öğle namazından sonra cenazeyi kaldıracağız. Köylüleri de geldi zaten” dedi.
Karşıda birikenleri gösterip “onlar köylüleri. Karşıdan gelmişler” dedi.
O gelenlerden biri Ramiz efendinin arabayı oradakilerden birine gösterip bir şey soruyordu. Ramiz efendi merakla kalkıp dolmuşun yanına gitti. “Hayırdır hemşerim bi şey mi diyeceksin?” deyince kır saçlı pala bıyıklı adam “dolmuşun şöförüne bakmıştım” dedi.
Ramiz efendi “hayırdır. Ne yapacaksın şöförü?” dedi.
Pala bıyıklı adam “geçen gün bizim köye yolcu getirmişti o. Biz karşıdan cenaze için geldik. Eğer bekleyecekse cenazeden sonra karşıya geçeceğiz. Onu konuşacaktım” dedi.
Ramiz efendi “o senin gördüğün benim yeğenimdi. Siz kaç kişisiniz?” diye sordu. Pala bıyıklı adam “dört kişiyiz” deyince Ramiz efendi “tamam bekleriz arkadaş. Merak etme sizi burada bırakmayız” dedi. Böyle derken yanına gitti. “Senin adın Hasan çavuş mu?” diye sordu. Pala bıyıklı adam gülümsedi “he! Adım Hasan” dedi.
Öyle deyince Ramiz efendi “tamam Birol senden bahsetti. Bulgurlu’da mahalle kurmuşunuz. Hatta yanındaki arkadaşına çalıştığın fabrikada iş bulurum demişsin” deyince pala bıyıklı adam derin bir iç çekti “öyle demiştim. Ama bizi de işten çıkardılar. Şimdi zor olur. Gerçi ona dediğim mühendis orada; ama fabrika direnişte” dedi.
Meğer Kazlıçeşme’de fabrikalarda başlayan direniş Ankara yolundaki fabrikalara kadar ulaşmış. Pala bıyıklı adam “sendikalaşmak istedik. Patron kapı önüne kodu bizi” dedi.
Ramiz efendi Birol’den adamın Alevi olduğunu öğrendiği için burada görünce ilgisini çekmişti.
Adam “patron bizi kapı önüne kodu” deyince “ya! Öyle mi? Siz de zor durumdasınız ha?” deyince adam acı acı gülümsedi. Kırlaşmış pala bıyıkları ağzına yayılmıştı “ne zaman golay durumdaydık ki can. Bizim durum hep zor zaten” dedi.
Ramiz efendinin kanı kaynamıştı. Onunla konuşurken onlara bakan Ferhat çavuşu işaret ederek “biz çay içiyorduk. Buyrun siz de için” dedi.
Adam Ferhat çavuşu işaret ederek “bilirim çavuşu. Bizim oralardan o” deyince Ramiz efendi az şaşkın “nereden bilirsin ki?” dedi.
Adam “Anadolu’dan gelip de Ferhat çavuşu bilmeyen mi var?” dedi. O sırada gerçekten sokakta biriken işçiler kendi aralarında sohbet ederken Ferhat çavuşu gösterip bir şeyler konuşuyordu.
Ramiz efendinin bu dikkatini çekince kendilerine bakan Ferhat çavuşa “çavuş seni tanımayan yok be ya” deyince Ferhat çavuş gülümsedi. “İlk durak benim kahve ya. Oradan bilirler beni” diye cevapladı.
Ramiz efendi adama “buyur çay içelim” diye tekrar edince adı Hasan çavuş olan pala bıyıklı “ölen köylümüzdü. Az sonra cenaze almaya gideceğiz. Şimdi oturup çay içmek yakışık almaz. Ben dolmuşu görünce ‘şöförün karşıya bizi de götürmesini söylemek için geldiydim. Sağol siz ‘olur’ dediniz. Biz köylünün cenazesini almaya gidelim” dedi.
Bunu söylerken yüzüne hüzün çökmüştü. Ramiz efendi “evlimiydi? Çoluk çocuğu varmıydı?” deyince Hasan çavuş “evliydi. Üç de bebesi vardı” derken çok üzgündü.
Ramiz efendi de üzülmüştü. “Peki çavuş. Cenazeye biz de kalacağız. Hastaneden cenazeyi getirmek için dolmuş lazımsa geleyim” deyince Hasan çavuşun yüzünde bir memnuniyet dalgası dolaştı “lazım olma mı can? Ben cesaret edip diyemediydim” deyince Ramiz efendi de “biz adap erkan biliriz erenler” dedi sonra Ferhat çavuşa “çavuş; dost ‘cenazeyi arabayla getirelim’ dedi. Siz oturun ben gidip geleyim” deyince Ferhat çavuş Ramiz efendinin konuştuğu adamın Alevi olduğunu ‘dost’ deyişinden anlamıştı. O da Aleviydi.
“Ben de geleyim” deyip kalktı. Onları dinleyen Hasan çavuş Ramiz efendinin de Alevi olduğunu anlamış ziyadesiyle memnun olmuştu.
İlerde bekleyen genç birine seslendi. O genç öldürülen işçinin kardeşiymiş. “Şükrü hadi gel abini alıp gelelim” dedi.
O öyle deyince o genç koşup geldi arabanın kapısını açıp binmek üzere olan Ramiz efendiye “sağolun abi” dedi öbür kapıdan arkaya Hasan çavuşun yanına bindi. Yanlarına iki köylü daha bindi. Ferhat çavuş “ben de gideyim” deyip gelmiş Ramiz efendinin yanına binmişti.
Araba tam yürüyecekken Kazım efendinin damadı koşup geldi. Ramiz efendi “biz cenazeyi almaya hastaneye gidiyoruz” deyince damadın yüzünde Ramiz efendiye ve Ferhat çavuşa karşı memnuniyet ifadesi belirdi. Aynı zamanda öldürülen arkadaşının cenazesini yakını olan birinin getirmesinden gurur duyar bir hali vardı.
Ramiz efendi öyle deyince camdan Ferhat çavuşa bakarak “çok sağolun. Biz de burada cenazeyi koyacak bir yer hazırlayalım. Arkadaşlar törenle gömmek istiyor onu” derken ileride kara pos bıyıklı iki kişiyi işaret ediyordu.
Ramiz efendi “tamam siz hazırlık yapın” deyip arabayı yürüttü. Bu sırada Hasan çavuş “o iki kişi sendikacı. Gece gündüz bizimle beraberler” diye açıklama yaptı.
Hastane epey uzaktaydı. Oraya varınca hastanenin önünde bir polis taksisi gördüler. Ramiz efendi, Ferhat çavuş ve diğerleri arabadan indi.
Ferhat çavuş orada hastane görevlisi gibi birini görünce “biz dün gece öldürülen gencin cenazesi için geldik” dedi. O sıra polis arabasından bir komiser yanında iki polis yanlarına geldi.
Ferhat çavuşun “biz cenazeyi almaya geldik” dediğini duymuştu; yanlarına gelip “başınız sağ olsun. Nesi oluyordunuz?” deyince Ferhat çavuş gayet pişkin “köylüsü oluyoz komiser bey” dedi.
Sonra kendinin adının Ferhat olduğunu karşıda Kadıköy’de kahvesi olduğunu söyledi. Komiser Ferhat çavuşun adını arkadaşlarından duymuştu. Yani Anadolu’dan ilk gelenlerin birbirini bulmak için uğradığı kahvehanenin sahibi olduğunu. Kadıköy’deki baş komiser daha önce amiri oluyordu. Ondan da duymuştu.
Ferhat çavuş adını söyledikten sonra Kadıköy’de kahvesi olduğunu söyleyince komiser onu tanıdığını belli etmek için “oranın amiri benim eski amirim. O bahsetmişti sizden” deyince Ferhat çavuş “ha Ferruh amir mi? İyi tanışırız” dedi.
Bu tanışıklıkla komiser “valla Ferhat çavuş… Şimdi işçiler orada tören yapmak istiyormuş. Olay çıkacak diye korkuyoruz. Valla biz de ne yapacağımızı şaşırdık. Ölen işçi arkadaşa çok üzüldük. Ama malum asayiş önemli” deyince Ferhat çavuş karşıdaki karakol amiri vasıtasıyla tanış çıkmanın rahatlığıyla “valla amirim. Arkadaşlar haklı. İtin biri gece kalleşce arkadaşlarını öldürmüş. Elbet ona sahip çıktıklarını gösterecekler. Siz merak etmeyin. Biz olay çıkarttırmayız. Yalnız siz biraz uzak durun yeter” dedi.
Ferhat çavuş öyle deyince komiser biraz bozulur gibi oldu; ama gerçekten olay çıkmasını istemiyordu. Çünkü oradaki işçilerin çoğu polislerin bir şekilde tanıdığı insanlardı. Onun için işçilerle karşı karşıya gelmek istemiyorlardı.
Bu düşünceyle bir de Ferhat çavuş “amirim” diye hitap ettiği için ‘amir’ olmanın keyfiyle olgun davranmak gerektiğini düşündü “tamam Ferhat efendi. Siz bize yardımcı olun. Bir tatsızlık çıkmasın” dedi.
Orada bekleyen hastane görevlisine “beyler cenazeyi almak için gelmiş. Yardımcı olun” dedi. Çünkü daha önce o görevliye “bizim haberimiz olmadan cenazeyi vermeyin” diye sıkı sıkı tembih etmişti.
Komiser öyle deyince görevli Hasan çavuşa ve yanındakilere “buyurun. Biriniz şurdan bir sedye getirsin. Cenaze morgda” dedi. Ferhat çavuşa da “siz de arabayı arkadan dolaştırıp morga yanaştırın” deyince komiser yanındaki polise “sen de arabaya bin. Arkadaşlara morgu tarif et” dedi.
Hasan çavuş Ferhat çavuş ve Ramiz efendi sayesinde işlerin kolaylamasına sevinmişti.
Görevlinin arkasından morga indiler. İki kişi de sedye getiriyordu. O sıra polisin tarifiyle Ramiz çavuş morgun kapısına yanaşmıştı. Komiser de duramamış polis arabasıyla o da morgun olduğu yere gelmişlerdi.
İçeri sedye ile giren iki kişi “ya sedyeye gerek yok. Bunlar zaten tabutlamış. Tabutu olduğu gibi arabaya koyalım” dedi.
Ferhat çavuş görevliye “cenaze yıkandı mı?” deyince görevli “öteki arkadaş hemşerisi oluyormuş. Cenazeyi o güzelce yıkattı, tabutlattı. Yani hazır” dedi.
Hasan çavuş cenazenin yıkanma işinin de hemşerilerince yaptırıldığını öğrenince daha memnun yanında gelenlere “hadi tabutu arabaya taşıyalım” dedi.
Ramiz efendi dolmuşun arkasını açmıştı. Dolmuş o yıllar gelen ford dolmuşlardan büyükçeydi. Tabutu arakaya güzelce koydular. Hasan çavuş ve yanındakiler tabutun kenarlarına sığıştı. Ferhat çavuş yine Ramiz efendinin yanına bindi. Polis arabası arkalarında hastaneden çıkıp Kazlıçeşme’ye doğru gittiler.
Mahalleye girince meydanın ve sokakların hınca hınç kadın erkek işçilerle dolduğunu gördüler. Mahalleye girerken polis arabası arkada kalmıştı. Hasan çavuş işçinin evini tarif edip “rahmetliye önce evinden bi helallik alalım” dedi.
Dolmuş işçinin evinin önüne durunca Ramiz efendi, Ferhat çavuş ve köylüleri dolmuştan indi. Evin önüne bir masa konmuştu. Oradaki işçilerin yardımıyla tabutu dolmuşun arkasından alıp masanın üzerine koydular.
O sıra sinek uçsa kanat çırpışı duyulacaktı. Ortalığı içinde öfkeyi sıkıştıran derin bir sessizlik kaplamıştı.
Tam o sırada “Aliim!” diye bir feryat yükseldi. Bir kadın koşarak gelip tanuta sarılmıştı. Yanında iki küçük oğlan çocuğu bir de kız çocuğu vardı. Onlar da tabuta sarılmıştı.
Yine çıt çımıyordu; ama öfkenin yükseldiği belliydi. Bunu fark eden Ferhat çavuş kadının yanına gitti “başın sağolsun kızım. Senin acın hepimizin acısı” dedi. Bunu söylerken kırlaşmış sakallarına doğru iki damla göz yaşı süzülmüştü.
Sanırım Ferhat çavuşun o babacan tavrı ve yanaklarından akan iki damla gözyaşı kalabalığın öfkesini derin bir üzüntüye bırakmıştı.
Onları uzaktan sokak içinde izleyen komiser derin bir oh çekerken Ferhat çavuşa minnet duyuyordu. Çünkü kitlenin öfkesini o davranışıyla yatıştırmış; herkes Ferhat çavuşun ‘kim?’ olduğunu birbirine sorarken öfkeleri sanki sönmüş; yerini merak almıştı.
Az önce cenazeyi getirdikleri sırada aklında komiser’in Ferhat çavuşa “işçiler cenaze töreni yapmak istiyor. Olay çıkacak diye korkuyoruz. Valla ne yapacağımızı aşırdık” sözleri olan ve bir olay çıkma olasılığından çekinen Ramiz efendi Ferhat Çavuşun ölen işçinin karısına yakınıymış gibi yanına gidip “başın sağolsun kızım. Senin acın hepimizin acısı” demesi ve bunu söylerken gözlerinin yaşarmasının oradaki kitleyi nasıl sakinleştirdiğini görünce derin bir oh çekti.
O da kadının yanına gidip sanki yakınıymış gibi baş sağlığı diledi.
Orada toplanan kalabalık bu sonradan aniden ortaya çıkan insanların kim olduğuna dair birbirine soran gözlerle bakıyor kimse “şu” diyemiyordu.
Sessizliğin yerini az sonra telaş aldı.
Gidip gelenler, baş sağlığı dileyenler artmıştı. Kazım efendi yanında damadı ve kardeşi onların yanına geldi. Kazım efendi ‘sanki başka türlüsü olacakmış gibi’ Ramiz efendiye “Ramiz efendi; kusura bakma cenazeye de katılmamız gerekecek” dedi.
Muzip Ferhat çavuş onun Ramiz efendiye ‘gecikiyoruz diye fazla yazma’ demek istediğini anlamıştı. Kazım efendiye “korkma bekleme için fazla bir şey istemez” dedi.
Ramiz efendi ve damat Ferhat çavuşa ‘ne diyor?’ diye şaşkın bakınırken Ferhat çavuş onlara göz edince onun Kazım efendinin cimriliğiyle dalga geçtiğini anlamışlardı. Gülmemek için kendilerini zor tuttular. Ramiz efendi dişlerinin arasından “ilahi çavuş; sen uslanmazsın” dedi.
Ferhat çavuş tekrar Kazım efendiye “sen o işi kafana takma” dedikten sonra damada “mezarlık nerede?” dedi. Damat “uzak değil hemen şu sırtın arkasında” diye eliyle tarif etti.
Ferhat çavuş bu sırada gözünün kuyruğuyla kalabalığı kesiyordu. İlerde birileri yüksek sesle bağırınca o tarafa doğru yürüdü “arkadaşlar öfkenizi anlıyorum. Biz de çok üzüldük. Amiri tanıyorsunuz sanırım. Az önce hastanede olay çıkacak diye çok korktuğunu söyledi. Tepkimizi gösterelim; ama öfkemizi kontrol edelim. Polis de sizin gibi gariban” dedi.
Oradan biri “gariban; ama patronların köpekliğini yapıyorlar” deyince yanındaki diğer işçi “öyle söyleme. Gözaltına aldıkları arkadaşlara çay ikram etmişler ‘biz de emir kuluyuz. Sizi mecbur kaldık buraya getirmeye. Amire yukarıdan çok baskı var” deyip arkadaşlardan “özür dilemişler” dedi.
Daha önce de yazmıştım; Kadıköy’deki amir de “polisi işçinin üzerine sürüyorlar. Kim kime ne yapacak ki. Hepsi aynı semte oturuyor; çoğu arkadaş” diye yakınmış “arkadaşları işçilerle karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar” diye yakınmış “iyi ki burada öyle olay olmuyor” demişti.
Gerçekten o sıra polis olanların çoğu; yani Zeytinburnu veya Kuruçeşme’de görev yapanların çoğu işçilerle aynı gecekondularla oturuyordu. Çoğu işçi hemşerisi, akrabası veya arkadaşı olan polislerin “gelin burada fabrikalarda iş çok” demesiyle gelip onların sayesinde iş bulmuştu.
İstanbul’da yoğunlaşan işçi eylemelerini bu psikolojideki polislerle önleyemeyeceğini gören iktidar 6-7 Eylül olaylarını bahane edip olaylardan bir ay sonra falan sıkıyönetim ilan ederek işçileri askerle baskılama yoluna gitmişti.
İleriki bölümlerde göreceksiniz; iktidarın o politikası da tutmamış giderek askerin ve polisin işçilere baskıya yönelik isteksizliği artmıştı.
Zaten istekli olsalar ne yapabilirlerdi ki? İstanbul’a yoğun göç, sanayileşme ve gecekondulaşma tahmin edilemeyenin ötesinde bir karmaşa yaratmıştı.
Fabrikaların gecekondularla çevrili olması fabrikadaki olaylara doğrudan mahalle halkının da destek ve müdahalesi sonucunu doğuruyordu.
Bugün olduğu gibi direnişe geçen veya işyerlerinden vardiyadan çıkan işçiler üç beş adımda öldürülen arkadaşlarının evinin önündeydi.
O sıra işçilerin arasındaki sendikacılar da olayların büyüyüp çığırından çıkmasından ürküyordu.
Çünkü henüz sendikalaşma çok zayıftı. Mevcut sendikalarsa işveren yanlısı sarı sendikaydı. İşverenlere çıkaracakları işçiler için yol gösteriyordu. Bu durumda işçiler iki ateş arasında gibiydi. İşçilerin bu zayıf örgütlülüğü sonucu tepkileri zayıf; genelde saman alevi gibi oluyor veya provokasyona açık oluyordu.
Az önce cenaze gelmeden kabaran öfkenin cenaze geldikten sonra Ferhat çavuşun soğukkanlı davranışıyla yerini birden “kim bunlar?” merakını alması bunu gösteriyordu.
Çünkü mahallede hemen hemen herkes birbirini ama mahalleden; ama fabrikadan tanıyordu. Düğünde, cenazede veya benzeri durumlarda, pazaryerinde sıkça görüşebiliyorlardı. Onun için yabancı hemen fark ediliyordu.
Ramiz efendi kalabalığın bu şaşkınlığından istifade ederek “beyler; arkadaşımız öldürülmüş. Ölenle ölünmüyor. Elbet bunu yapandan hesabının sorulmasını isteyeceğiz. Yalnız rahmetlinin öğrendim ki geride bıraktığı çocuklar var. Gün dayanışma günü arkadaşlar” dedikten sonra orada yanlarında duran Hasan Çavuş’a seslendi.
“Çavuş sen rahmetlinin köylüsü oluyorsun. Biz bugün varız, yarın yokuz. Görevimizi yapalım; ben rahmetlinin ailesine otuz lira yardım ediyorum. Al sen şunu. Ferhat çavuş, Kazım efendi de versinler” dedi.
Hasan çavuş Ramiz efendiden beklemediği; ummadığı böyle bir davranışla onun uzattığı parayı aldı. Otuz lira o yıllarda çok iyi para. Nerdeyse işçinin haftalığına eşitti.
Onu Ferhat Çavuş “ben elli lira vereyim” deyip cebinden denkleştirdiği elli lirayı verdi. Kazım efendi şaşkın bakıyordu. Ferhat çavuş “hadi bakalım Kazım ağa; sen de sana yakışanı ver” dedi.
Kazım efendi Ferhat çavuşun “Kazım ağa” demesinden hoşlanmıştı. “Ben de elli lira vereyim” deyip cebinden çıkardığı parayı uzatırken Ferhat Çavuş “olmadı ağa; sana yakışan en az seksen lira” deyince Kazım efendi bütün gözler üzerine dikildiği için mecburen cebinden otuz lira daha çıkarıp Hasan çavuşa verdi.
Ramiz efendi “bunlar bizim gelin kızımıza ikramımız. Allahın izniyle biz daha çok gelir gider; karınca kararınca sizlere destek oluruz. Arkadaşlar da ölen rahmetlinin çoluğuna çocuğuna mutlaka sahip çıkacaktır” deyince kalabalıkta bir memnuniyet dalgası yayıldı.
Ramiz efendi zaten direnişte olan ve yardıma muhtaç olan işçileri zor durumda bırakmamak için “hadi şimdi. Nasıl edeceksek mezar işini falan halledelim. Namazdan sonra ona son görevimizi yaparız” dedikten sonra damada baktı “Damat biz senin evin önüne gidelim. Eğer mezarlığa gidip gelmek için araba lazımsa ben hazırım” deyip Ferhat çavuşla bahçeye doğru yürüdüler.
Kazım efendi durduğu yerde seksen liradan olmanın şaşkınlığıyla onların peşi sıra geliyordu.
Ferhat çavuş dişlerinin arasından Ramiz efendiye “valla içine evlat acısı gibi koymuştur Kazım efendiye” derken gülmemek için dişlerini sıkıyordu.
Onların verdiği parayı ölen işçinin ailesine veren Hasan Çavuş yanlarına geldi “çok sağolun erenler. Çok makbule geçti” dedi; sonra ben cenazenin yanında bekleyeyim. Ortalığı iyi yatıştırdınız; sağolun” deyip tekrar cenazenin yanına gitti.
Bu sırada bir polis arabası karşıda duruyordu. Arabadan amir indi. Biraz ürkek önce cenazenin yanına geldi. İşçilerden bir ikisi tepki gösterecek oldu. O onlardan önce “acınızı anlıyorum arkadaşlar. Size söz veriyorum. Katil en kısa zamanda yakalayacağım” dedi ve eve doğru yürüdü. Ölen işçinin kardeşi geldi yanına. Ona da baş sağlığı diledi ve katili bulma sözü verdi.
Sonra ileride duran dolmuşun yanına yürüdü. Ferhat çavuş amirin kendilerine doğru geldiğini görünce bahçenin dışına çıktı.
Amir Ferhat çavuşa “çok sağol Ferhat çavuş. Bizi büyük bir yükten kurtardın. Dün geceden beri olay çıkar diye valla diken üstündeyim. Arkadaşları iyi teskin ettiniz” dedi.
O sıra yanlarına üç dört işçi yaklaşmıştı. Ferhat çavuş biraz yüksek sesle “bişey değil amirim. Arkadaşlar öfkelerinde haklı. Sizden isteğimiz katilin en kısa zamanda yakalanıp cezasını bulması. Bunlar buraya ekmek parası için gelmiş kişiler. Bu patron namussuzları köpeklerini işçilere saldırtıyormuş amirim. Gözünü seveyim o köpeklere aman verme. Ben Kadıköy amirine selamınızı söylerim” dedi.
Onun bu sözleri yanlarına yaklaşan işçileri memnun etmiş; başlarını sallıyorlardı.
Amir onun yüksek sesle konuşmasının nedenini en son “Kadıköydeki amire selamınızı söylerim” deyince anlamıştı.
O da diri bir sesle “sen meraklanma çavuş. O namusuz kimse; onu kendi ellerimle götürüp savcıya teslim edeceğim” dedi sonra “siz görevinizi yapın. Bana müsaade” dedi; Ferhat çavuşla tokalaştılar ve o arabanın yanına Ferhat çavuş da yerine döndü.
Komiserin tedirginliği azalmış içinden ‘iyi ki geldi bunlar’ diye geçiriyordu. Çünkü gerçekten bir olay çıksa müdahale etme olanağı yoktu.
Ferhat çavuş kendine merakla bakan Ramiz efendiye “amir çok temiz adam. Bir olay çıkacak diye ödü kopuyor. Bizim amirin sana söylediği gibi bunların işi de çok zor canım. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık… Valla Allah kolaylık versin bunlara. Askerde çavuş olduğum için teskere verirlerken polisliğe yazılmamı istemişti babam. İyi ki onu dinlememişim” dedi.
Ramiz efendi “senden amma amir olurdu ha” derken dalgasını geçiyordu.
Kazım efendinin aklında da Ramiz efendiye vereceği para vardı. Onu taksi şoförü olarak gördüğü için ‘bu kadar beklemeden çok para ister’ diye sıkıntısı vardı. Duramadı tekrar “Ramiz efendi seni de çok beklettik; kusura bakma” dedi.
Ferhat çavuş yine onunla dalga geçemeye davranıyordu; ondan önce Ramiz efendi “olur mu Kazım efendi. Biz arkadaşız. Beklemenin lafı mı olur?” deyip onu rahatlattı.
Bu sırada öldürülen işçinin akrabası olan Hasan çavuş geldi. Ferhat çavuş “hayırdır çavuş?” deyince adı Hasan çavuş “tabutu arabayla camiye götürebilir miyiz? Namaz vakti geldi. Etraf da dün yağan yağmurda çok çamur” deyince Ramiz efendi Hasan çavuşun başka açıklamasına meydan bırakmadan “tabi çavuş; götürürüz” deyip kalktı. Diğerleri de onunla kalktılar. Ölen işçinin evi hemen yan tarafta bir yerdeydi. Arabayı oraya götürdüler. Bu sıra sela veriliyordu. Sela sesini duyan işçinin eşi ve kız kardeşinin feryadı yükseldi. Sağda solda bekleşen işçiler toplandı.
Ferhat çavuş kalabalığa baktı “içinizde hoca var mı? Cenaze evinden helallık alsın” deyince arkadan bir kişi öne geldi “ben hocayım” dedi. Aslında o da işçiydi.
Herkes cenazenin yakınında toplandı. Hoca dua okuyup helalık aldı. Oradan cenazeyi arabaya koyup camiye getirdiler. O sırada ezan okunuyordu. Bir kısım işçi namaz için camiye girdi. Sonra topluca cenaze namazı kılındı. Cenaze arabası yürüdüğü sırada bir kısım işçi slogan atmaya başladı. Polisler gurubu az ilerden izleyip her hangi bir müdahale etmediler.
Mezarlık zaten yakındı. Tabutu mezarına koyup üzerini örttükten sonra hoca dua etti. Daha sonra genç biri ‘galiba sendikacıydı’ duygulu bir konuşma yaptı. Arkadaşlarının kanının yerde kalmayacağını, örgütlü mücadeleyi yükselterek bunun hesabını soracaklarını söyledi. O konuşurken bir gurup işçi slogan atmaya devam ediyordu. Ferhat çavuş konuşma yapan gence “arkadaş işi bitirelim. Bak eşi ilerde bekliyor. Onlar da gelip dua edecek her halde. Biz biraz sonra gideceğiz; ama elimizden geldiği kadar karşıdan bu direnişe yardımcı olmaya çalışacağız” dedi.
Onun bu sözlerini dinleyen etraftakiler memnuniyetlerini belirtiyordu. Zaten işçilerin bir kısmının vardiya saati de gelmişti.
Ramiz efendi kalabalığa döndü “arkadaşlar siz birliğinizi iyi koruyun. Birbirinize sahip çıkın. O zaman kimse size bir şey yapamaz. Gece yalnız dolaşmayın. Dikkatli olun. Hadi Allah size selamet versin. Allahaısmarladık” dedi. İşçiler topluca “güle güle” derken bir kısmı ellerini sıkıyordu.
Bu şekilde mezarlıktan çıktılar. Ferhat çavuş ilerde bekleyen işçinin eşine gidip tekrar başsağlığı diledi. Yanlarına gelen Hasan çavuşa Ramiz efendi “çavuş hazırmısınız?” deyince Hasan çavuş “hazırız” dedi. İşçinin eşinin yanına gitti. “Ben yarın olmasa bile yarından sonra gelirim. Yengeni getireyim. Birkaç gün sizde kalsın. Üzülmeyin artık. Bak bu kadar insan yanınızda” dedi.
Öldürülen işçinin eşi ve kız kardeşi ağlayarak onun elini öptü. Erkek kardeşi Şükrü de oradaydı. Onunla da vedalaştılar. Arabaya bindiler. Kazım efendi “az damadın evinde durun da kızla vedalaşayım” dedi.
Ramiz efendi arabayı damadın evinin önünde durdurdu. Kazım efendi kızıyla vedalaşmak için iniyordu; kızı yanında çocukları arabanın yanına geldi. Babasının elini öptü. Ramiz efendi, Ferhat çavuş ve diğerlerine “güle güle gidin” dedi. Babasına “annemi çok özledim baba. Bir gün de onu al gel” deyince babası iç çekerek “sen gelsen olmaz mıydı?” dedi. Kızı “baba başa dönmeyelim. Benim yanım kocamın yanı” deyince Kazım efendi boynunu büküp arabaya bindi.
Ramiz efendi arabayı yürüttü. Epey bir süre arabada herkes suskundu. Sirkecide Arabalı vapur gelmişti. Arabayı vapura bindirdiler. Sonra hepsi aşağı indi. Bir süre denizi seyrettiler. Kazlıçeşme’de yaşadıkları hepsini etkilemişti.
Ferhat çavuş “Kazım efendi sıkma canını. Bak aslan gibi kızın var. Nur topu gibi torunların var. Valla ne diyeyim; çok esaslı kızın var. Artık küsme de kalmadı. Arada gelin gidin” dedi. Kazım efendi boynunu büktü “öyle yapacağız. Başka çare yok zaten” diye cevapladı.
Onları sessizce dinleyen Ramiz efendi “valla orda olaylar öyle bitiverecek gibi değil. Millet hem öfkeli, hem de kararlı. Patronlar da anlaşılan çok azgın. Allah vere de başka canlar yanmasın” dedi.
O can sıkıntısıyla arabaya bindiler. Zaten vapur da kıyıya yaklaşmıştı.
Vapur kıyıya yanaşınca Ramiz efendi motoru çalıştırdı. Arabayla kıyıya çıktılar.
Kazım efendi “Ramiz efendi beni eve kadar bırakıverirmisin?” diye sorunca Ferhat çavuş “bırakır da onun tarifesini ayrı alır bak. Öyle değil mi Ramiz efendi?” gülüştüler… Ramiz efendi “ayıp ediyorsun. Ne demek? Bırakırım tabi” sonra Ferhat çavuşa gülümseyerek “ben Hasan çavuşları köylerine götüreceğim” dedi sonra Hasan çavuşa “size sormadım; ama köye gideceksiniz herhalde” dedi. Hasan çavuş “tabi; ben de onu diyecektim” deyince Ramiz efendi Ferhat çavuşa “istersen sen de gel. Kazım efendiyi eve bırakır oradan köye geçeriz” dedi. Ferhat çavuş Ramiz efendinin Hasan çavuşa ilgisini anlamamıştı; ama “olur. Ben de oraları görmüş olurum” dedi.
Bu söz üzerine arabayı Kazım efendinin evine sürdüler. Ev zaten yakındı. Eve varınca Kazım efendi arabadan indi “buyurun kahve içelim diyeceğim; ama köye gideceksiniz” dedi sonra Ramiz efendiye “borcumuz ne?” diye sordu. Soruşunda cimri birinin ürkekliği vardı. Ramiz efendiden önce Ferhat çavuş “at bir yüzlük bakalım. O kadar yol gidildi” deyince Kazım efendinin şaşkınlıkla rengi atmıştı. Ramiz efendi gülümseyerek Ferhat çavuşa “aslında o kadar almam lazım; ama arada sen olunca iş değişir” dedi sonra Kazım efendiye “orada işçilere de epey yardımın oldu. Hiç almasam olurdu; ama benzin parası alalım. Kırk lira nasıl?” deyince Kazım efendinin rengi düzeldi. Sanırım içinden bir ‘oh’ çekmiş gibiydi. Hemen cebindeki paradan kırk lira ayırdı “buyur sağol” dedi. Aslında aldığı para normaldi.
Böylece Kazım efendinin korkusunu almışlardı. Ferhat çavuş “Kazım efendi bu kıyağımı unutma ha!” derken Ramiz efendi arabayı sürdü Ferhat çavuşa “ya amma dalga geçiyorsun adamla” dedi. Hasan çavuş ve yanındakiler de bu muhabbete gülümsemişti. Ferhat çavuş “sen bilmezsin ‘ne mıh sıçtı?’ o” diye cevapladı Ramiz efendiyi. Birlikte gülüştüler.
Ramiz efendi Hasan çavuşa “Bulgurlu’dan geçeceğiz değil mi?” diye sorunca Hasan çavuş “yok oraya uğramadan altından devam edeceğiz. Ben gelince söylerim. Bizim köye patika gider. Ama şimdi düzgündür. Kışın çok kar yağınca çamur oluyor. O zaman araba çıkamaz; ama şimdi iyi” dedi.
Böylece Hasan çavuşun köyüne doğru gidiyorlardı.