Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '08

 
Kategori
Öykü
 

Öyküm- bölüm - II -

BÖLÜM - II -

Mert kapıyı çaldı, kravatını ve saçını düzeltti, saatine bakarak çok gecikmediği için sevindi ve kapıyı açan hocasının elini sıkıp gülümsedi. Aklında tesadüflerin önemi vardı o sırada. Buraya zamanında gelmesi tamamen o tesadüflere bağlıydı. Hocası yaşlıydı biraz ama ruhu gencecikti daha. Zamane gençlerine taş çıkartırdı hatta. Mert çok seviyordu hocasını.Ondan öğrendiği ve öğreneceği çok şey vardı. Mert’in içini bir mutluluk sardı ve masaya oturduklarında yine gülümsedi hocasına içtenlikle. Hocası çok sakin biriydi. Evi deniz kenarındaydı ve bir sürü antika eşya vardı evinde. Biri Mert yaşında olan üç tane de çocuğu vardı hocasının. Eşi vefat etmiş, çocukları da büyüyüp okumaya adam olmaya gitmişti. Bu yalnızlığına rağmen yine de çok mutluydu hocası. Yaşadığı güzel günleri düşünür ve Mert’e öğrettiği gülümsemelerden dağıtırdı kucak kucak.

Önce biraz sohbet ettiler. Sonra Mert tez raporlarını çıkardı. Uzun bir konuşma ve tartışma ortamından sonra hocası Mert’e şöyle bir baktı. Mert hala büyük bir iştahla anlatıyordu düşüncelerini. Kafasını kaldırdığında dolu gözlerle ona bakan hocasını gördü ve kalakaldı. Gülse mi ağlasa mı bilmiyordu.

-Hocam iyi misiniz? dedi Mert ve biraz daha yaklaştı hocasına.

Hocası gözlerini sildi, döndü uzun uzun Mert’e baktı:

-Hiç bu kadar iyi olmamıştım, seninle gurur duyuyorum Mert. Eminim ailen de gurur duyuyordur. Keşke dünya böyle senin gibi sorumluluk sahibi insanların elinde olsa da bir şeye benzese.

Mert de çok duygulanmıştı. Gözleri dolacaktı neredeyse. Hocası bu duygusal duruma son vermek istercesine güldü:

-Hadi kalk da şu dolaptan tatlı getir bize. Bugün beraber şeker komasına girelim seninle. Durmasana, dolabın yerini biliyorsun.

Mert yine gülümsedi ve kalkıp hocasının dediğini yaptı. O kadar mutluydu ki bu enerjiyle her şeyi yapabilirdi. Hocası, o çok sevdiği, bir çok şey öğrendiği hocası takdir etmişti onu.

Mutlu başlamıştı güne, mutluydu. Eve gitmek istemiyordu canı. Vapura bindi, martılara simit atmaya başladı. Tam o sırada birini gördü vapurun öbür ucunda. Bir andı sadece… ve o gitti. Neden dikkatini çekmişti onlarca kişi içinden? İçeri girdi ve yanında annesi kucağında bebeğiyle masada oturan o güzel yüzü gördü tekrar. Yüreği hızla çarpıyor, yüzünde anlamsız bir gülümseme oluşuyordu Mert’in. Uzaktan seyretti onu. Annesine ve bebeğine bakışındaki sıcaklığı, sevgiyi görebiliyordu. Gülümsemesi parlıyordu adeta. Mert onun eşinin çok şanslı olduğunu düşündü içinden, sessizce…

Vapur kıyıya yaklaşıyordu. Kadın ayağa kalktı annesine yardım etti. Annesi de gençti henüz, hatta kadının kucağındaki bebek kardeşi bile olabilirdi, en azından Mert bunu dilemişti. Neden böyle düşünüyordu ki? Onu bir daha asla göremeyecekti. Şimdi karşısındaydı ama, bu anı değerlendirebilirdi, ona doya doya bakabilirdi, içinden geldiğince… Vapurdan indiler. Mert’in yolu başka yöndeydi. Ayrılık vakti dedi içinden yine. Son bir kez baktı ona ve arkasını dönüp yola koyuldu. Yüzünde kocaman bir tebessümle.

Eve dönmüştü. Kapı kapalıydı ve o yeni fark etmişti anahtarı evde unuttuğunu. Saatine baktı. Ev arkadaşları Emre ve Murat’ın gelmesine iki saat vardı. O zamana kadar kapıda beklemek iyi bir fikir değildi. Mert: “Bu mutlulukla eve kapanmak da iyi olmaz zaten, iyi ki unutmuşum anahtarları.” diye düşündü. Deniz kenarında güzel bir tur hiç de fena olmazdı.

Deniz ne kadar güzeldi, ağaçlar ne kadar yeşil. Kravatını eline almıştı Mert. Mavi gözlerini ortaya koyan mavi bir gömlek vardı üzerinde, pantolonunun üzerine çıkarmıştı gömleğini. Upuzun boyunu belli ederdi takım elbise. Yüzündeki tebessümüyle dolaşıyordu sahil kenarında. Bir çocuk gördü parkta. Küçük bir melekti adeta, durup onu seyretmeye başladı Mert. Minik ellerini, iki taraftan toplanmış saçlarını seyretti uzun uzun. Pembe elbisesinin etekleri dalgalanıyordu rüzgarda. Aklına vapurda gördüğü güzellik geldi birden yine, dalgalanan saçlarıyla o güzel kadın… Küçük melek tökezledi birden, Mert uyandı hayallerinden ve koşmaya başladı onu tutmak için. Çocuk iyiydi, düşmemişti; ama Mert’in kalbi hızla çarpıyordu. Ona doğru yaklaştı, annesinin geldiğini gördü ve durdu. Annesinin o meleğe kızışını izledi. Elinden kurtarmak istedi ama bir şey yapamazdı. Küçük meleğe bir tebessüm hediye etti ve devam etti yürümeye.

 
Toplam blog
: 41
: 542
Kayıt tarihi
: 30.03.08
 
 

Müzisyenim. Gebze'de TEV İnanç Türkeş Lisesi'nde okuyorum. Arada bir bir şeyler yazmak hoşuma gidiyo..