Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '13

 
Kategori
Deneme
 

Oyun oynayalım mı ?

Oyun oynayalım mı ?
 

Bir akşamüstüydü. Yalnızdı. Dışarıya çıkmak istemişti birden. Biraz yürümek iyi gelebilirdi ona. O dışarı çıkar çıkmaz yağmur yağmaya başladı. Sanki ıslanmıyormuş gibi şemsiyesini bile açmıyordu. Daha doğrusu açmak istemiyordu.

Yağmur ince ince yağıyor, yüzünün her kıvrımımı okşuyordu adeta. Bir ara durdu ve kollarını açtı. Yüzünü gökyüzüne doğru çevirdi ve açtı ağzını damlaları yutmak istiyordu. Saf suydu nasıl olsa ne olabilirdi ki? Yanından bir aile geçiyordu. Tuhaf gözlerle bakıyorlardı ki, bir ses; “anne bu adam deli mi?” diye sordu. Hemen yüzünü o sese çeviren adam küçük, şirin bir kız çocuğu ile karşılaştı. Çocukları o kadar çok severdi ki kızamazdı onlara. Çocukların her davranışının ve her sözünün boşa olmadığını mutlaka haklı çıktıklarını bilirdi. Öyle ya çocukların hisleri kuvvetliydi. Bir de çocuklar kimi sevmedilerse o kişinin bir vukuatı mutlaka olurdu. Yani şimdiye kadar hep buna şahit olmuştu.

Biraz daha yürüdü yağmurun altında. Yüzüne değen her damladan öylesine zevk alıyordu ki… Karşıdan birisi gelip yüzündeki ifadenin nedenini sorsa derdi elbet yağmur yüzünden olduğunu. Ama içindeki heyecanın ne denli fazla olduğunu, içindeki coşkuyu anlatamazdı. Anlatmak için kelimeleri toparlamayı bırakın bir kelime dahi bulamazdı çünkü. Hala yürüyordu. Sonunda hasta olmak bile olsa ıslanıp sırılsıklam olacaktı. Dünya umurunda bile değildi. Bunca yıl yapmak isteyip de bir türlü cesaret edemediği şeyi yapıyordu. Elinde şemsiye ile yürüyordu ama şemsiye kapalıydı. Ve üstelik de sırılsıklam olmuştu. Ama dedim ya bu onun umurunda bile değildi. Bir an durdu çünkü yorulmuştu. Artık bir yerde oturup bir şeyler içebilirdi. Bir pastane vardı karşısında. Pastaneye doğru yöneldi. İçeriye girdi ve bir masaya oturdu. Gülümsüyordu hala, o kadar mutluydu ki… Garson geldi ve “buyurun” deyince irkildi ve kendisini toparlayıp “ sütlü bir kahve lütfen” dedi. Hala gözü dışarıda yağmuru seyrediyordu. Sonra da düşünmeye başladı. Acaba çocukken yağmurda hiç ıslanmış mıydı? Yok, asla… Annesi kızardı yoksa. Korkusundan dışarı bile çıkmazdı o. Kahvesinden bir yudum aldı ve hafif bir gülümseme belirdi suratında. Çocukluğunu düşündü bir an. Ne kadar da tatlı bir çocuktu oysa. Ama hiç yaşayamamıştı çocukluğunu. Annesini suçladı yine. Kahvesini bitirmişti artık. Çok hoşuna gitmişti kahvenin tadı. Bir daha ki sefere yine buraya gelmeliydi. Parayı ödedi, yanında bahşiş bile verdi. Gülerek çıktı pastaneden. Biraz daha yürüdü…

Ara sokakları severdi. Ara sokaklarda aslında yaşamın tam kendisinin olduğuna, insanların içten olduğuna inanırdı. Bir köşeden döndü ve yolun kenarında yağmura rağmen oyun oynayan çocukları gördü. Yanlarına gitti. Sek sek oynuyorlardı. O da oynamak istedi ve çocuklar onu da aralarına aldılar. Taşı yerden aldı ve hoooppp! Bir, iki, üç sek bakalım ve dön aç bacaklarını sonra yine bir, iki, üç sek… Adeta uçuyordu mutluluktan. Çok mutluydu. Hatta mızıkçılık bile yapıyordu. Ama artık gitme vaktiydi. Eve gitmesi gerekiyordu. Bu kadar oyun yeterdi değil mi? Eve doğru yürüyordu ki kafasını kaldırıp bir baktı ki eve gelmiş bile. Ama nasıl gelmişti bu kadar çabuk eve anlamadı. Etrafına bakındı ve birden bir yanında beyaz önlüklü iki kişi belirdi. “haydi. Odana gitme vakti üşütüp hasta olacaksın” dedi birisi. Karşısına baktı tekrar ve kocaman hastane binasını gördü. Kalktılar ve odaya doğru yürümeye başladılar. “ Ben neredeyim? Niye evimde değilim?” diyerek durumunu anlamaya çalıştı. Odasına girdi. Ve kapıyı üzerinden kapatıp oradan ayrıldılar beyaz önlüklüler. Aniden yatağın üzerine çıkıp zıplamaya başladı. Bir mutluluk ifadesi belirdi suratında. Bu defa da bulutların üzerinde oynuyordu oyunlarını.

“Aa! Buluttan bir çocuk var burada. Merhaba. Oyun oynayalım mı?”

 
Toplam blog
: 22
: 933
Kayıt tarihi
: 29.03.12
 
 

Ön lisans mezunu, çalışmıyor, Aydınlı ve Aydın da ikamet etmektedir. Kitap okuyup denemeler yazma..