Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '10

 
Kategori
Felsefe
 

Özgürlüğün kökeni: "kendini gerçekleştirmek"

Özgürlüğün kökeni: "kendini gerçekleştirmek"
 

Her birey eşsizdir, her birey birbirinden farklıdır ve bu yüzden her insan, kendi içinde bir dünya olduğu için saygı gösterilmelidir. Her birey tek başınadır ve kalabalığı unuttuğu an kendine döner. Hiçbir insan eşit değildir ama her insan eşsizdir. Eşit olduğun anda toplumun, grubun, kalabalığın bir parçası olarak sınıflandırılırsın. Artık senin kendin olmana fırsat yoktur, sen sadece sistemin bir çarkısın.

Her bireye eşsizliği, yaratıcılığı ışığında değer verildiğinde rekabet, hırs, kıskançlık sessizce ortadan kalkar. Hiç kimse diğeriyle eşit değildir ama aynı bilinç okyanusuna aittir, her bireyin eşsizliği, gelişmesi ve kendini gerçekleştirmesi için eşit fırsat tanınmalıdır. Ancak böylesi bir dünyada tek insanlık, tek hükümet, tek dünya mümkün olabilecektir. Ancak böylesi bir dünya cennet olabilecektir.

Herkes cenneti arıyor ve hem başkalarına, hem de dünyaya cehennemi yaşatmaktan başka bir şey yapmıyor.

Uluslar yok olduğunda, haritalardaki sınırlar da ortadan kalkar. O zaman senin evrensel insanlığının cenneti ortaya çıkar. Herkese adil bir paylaşım olabilir. Dünyanın çeşitliliğini, renkliliğini, farklılığını kabul etmeyen, bununla rekabet halinde olan tüm sorunlar çözülebilir.

İnsanın en temel hakkı, kendi olabilmesidir. Sen çocukluğundan beri kısıtlanmışsan, toplumun ve ailenin, otoritelerin arzularına göre şekillendirilmeye çalışılmışsan daima bunun mutsuzluğunu, tatminsizliğini sürdürürsün.

Ancak gerçekten özgür olan bir dünyada herkesin kendini gerçekleştirmesine, kendini tanımasına yardımcı olunacak. Herkesin kendini bulmasına, kendini bilmesine, kendini sevmesine fırsat tanındığında tek başınalığın çiçek açar, varlığın her an anlamlıdır. Niçin bu kadar çok ülke olduğunu hiç düşündün mü? Niçin yeryüzü böyle parçalanmış halde? Çünkü kimse kendini tanımıyor ve herkes kendi dininin, devletinin bir kölesi olmuş durumda. Kimse diğerini içtenlikle tanımak, zenginleşmek adına hareket etmiyor. Ve ülkeler, hükümetler de senin kendin olmana karşı. Kendini bilirsen o zaman özgürleşeceksin ve özgür bir bireyi, toplumlar, devletler, dinler yönetemez, o kendi içsel anlayışına göre yaşayacaktır.

İnsan kuşlar, nehirler kadar bile özgür değildir çünkü onların hiçbir pasaporta ihtiyacı yok, onların hiçbir sınıra ihtiyacı yok. Ama insan sınırlara mahkûm edilmiştir ve ulus, kalabalık ne kadar büyükse, sen kendini o kadar çabuk unutursun. Tüm dünya uluslar adı altında hapishanelere dönmüştür, herkes sınırlar içinde özgürlüğü özlüyor. Kalabalığın, toprağın ne kadar çoksa, sahte düşmanlar yaratarak orduya, polise, silahlanmaya o kadar çok para harcanıyor. Ama insanın temel eğitim hakkı, sağlıklı olma hakkına ya çok az bir para ayrılıyor ya da hiç ayrılmıyor.

Hiç kimse çocukluğundan itibaren bir millete, devlete, dine mahkûm edilmediği zaman, onun tüm araştırma, keşfetme ve yaratma özgürlüğü, potansiyeli ortaya çıkar. Çocuğun şüphe etmesi, araştırması ve keşfetmesi, kendi hakikatini yaratması ve kendini gerçekleştirmesi için gereklidir. İnanması yerine araştırmasına, gayret göstermesine, merakına, bilmek istemesine yardımcı olduğunda, daha aydınlanmış, huzurlu, sağlıklı bireyler ortaya çıkacaktır.

Ulusunu bil, tarihini araştır, yapılan doğruları ve hataları fark et. Tarih sana kitaplarda öğretilmeye çalışılan savaş tarihleri değildir, o günkü koşullar içindeki kültürel, sanatsal çalışmalar, günlük yaşam, ortaya konan sanat eserleridir. Sen buna bakarak bir toplumun dinamiklerini, değişimlerini, özelliklerini, ruhunu yakalayabilirsin. Ancak araştıran bir insan daha derinine, içselliğine inecek ve toplumu, devleti, tarihi hakkında bilgi sahibi olacak ve böylece özgürleşebilecektir.

Bilgi seni olgunlaştırır ama bütün toplumda eğitim sistemi giderek paralı hale gelirken, eğitim eşitliği tanınmamışken nasıl bilgilenebilirsin? Özgürlük ve kendini gerçekleştirmek, insanın yemek yemek, barınmak, ısınmak kadar birincil ihtiyaçlarındandır. Ama onun fiziksel ihtiyaçlar kadar gerekli olduğu düşünülmez. İnsanlar aç ve fakir bırakılır ki, zenginlik lanetlenir ki hükümetler, dinler onları rahatça yönetebilsin. Sonrasında gelecek olan güvenlik ihtiyacını sevgi, sevilme, ait olma ve kabul görme gibi psikolojik ihtiyaçlar baş gösterir. O zaman görgüler edinmeye başlarsın, kendin olmak, kendini araştırmak yerine toplumun değerlerini, otoritesini benimser ve bunu kollar hale gelirsin.

Sen daha fark etmeden prestij, para, güç, iktidar gibi dış odaklı saygınlık gereksinimleri belirir ve sana yön vermeye başlar. Destek görmek, iş çevresinde dostluklar kurmak, sosyal çevre, başarılı evlilik, tanınmak gibi sosyal gereksinimler... Zengin insanlar pek yönden ruhsal deneyimlere yönelebilirler çünkü temel gereksinimler giderilmeden bir sonraki basamağa geçmek ve ruhsal gereksinimlere yönelmek zordur.

İnsan açken meditasyon yapması, bundan coşku duyması zordur. Ancak temel gereksinimlerini karşılayıp ilerleyen birinin ruhsal açlığı muazzam bir fark yaratır. Bu uyanışla birlikte birey olmak, bağımsızlık gelir. O zaman sen kendini bağımsız kılacak, her türlü koşullanmaya direnecek, hiçbir dine bağlı olmayacak, hiçbir siyasi partiye katılmayacak, hiçbir ulusa, milliyete ait olmayacak bir özgürlüğe sahip olabilirsin. O zaman birey olman, mutluluğun, bütünlüğün, sağlığın, doyumun ortaya çıkabilir.

Farkındalığın senin aydınlanmanın elinden tutacak ve giderek daha uyanık, daha farkında yaşamaya başlarsın. Aslında bu gerçek bir yaşantı yaşamaya başlamandır, ne zaman başına bir şey gelse içinden yanıt vermen, alışılmış tepkiler yerine zekâna güvenmen bir fark yaratır. Ve yavaş yavaş fark edersin ki usta gelmektedir. Usta hiçbir zaman dışarıda değildi, o orada uyanmanı bekliyordu. Ve ustanın tek işlevi seni çağırmaktır.

Dışındaki tüm ustalar ise sana hakikati vermezler ama seni hakikate çağırabilirler, tıpkı İsa’nın Lazarus’u çağırması gibi. Sen o zaman her an ölmekten aydınlanmaya doğru hareket edersin. İçindeki güç harekete geçer, şu ana kadar ruhuna, benliğine konan tozlar havalanır. O zaman dans zorunluluk değildir ama kaçınılmazdır, bu aydınlanmanın coşkusu, şimdinin güzelliği, varoluşun duyumsanması...

Kendini tanımak, kendi özelliklerini fark etmek ve bunu saf eylem halinde gerçekleştirmek, gerçek bir ışık şelalesi oluşturur. Geçmişin, şu anki konumun, sosyo-ekonomik, kültürel düzeyin ne olursa olsun kendini ve dolayısıyla diğer insanları olduğu gibi kabul edebilirsin. Suçluluk, vicdan, kısıtlamalar, engellemeler ortadan kalkar, sen basitçe hayat dolusun, kendinden ve hayatından keyif alıyorsun.

Kendini gerçekleştiren insanlar bilinmeyeni, yeni olanı büyük bir iştahla, coşkuyla kabul ederler. Onların gerçekliği korkmak, önyargılar geliştirmek ya da yok saymak yerine kendi zekâlarına güvenmektir. Tüm yürek aydınlanmayla doluysa, kendin olma sorumluluğunu almışsan, cesur davranmışsan önce kendi hayatını, sonra çevrendekileri, sonra tüm dünyayı güzelleştirebilirsin. Kendini gerçekleştirmek senin kendi kişisel menkıbeni yazman, sorunları bir fırsat olarak değerlendirerek bundan bir doyum ve doruk deneyimi yaşamaktır.

Her arayış ve keşfedişinde varoluş ve kendi varlığın karşısında muazzam bir saygı, coşku, hayranlık duymandır. Bu yüzden diğerlerinin mutluluğu ve memnuniyeti senin sonucundur ama nedenin olamaz. Bu sayede başkalarını mutlu etmek için kendi doğana aykırı davranmazsın, kendi doğanı bastırmazsın. Basitçe yaşadığın anın ve deneyimlerin güzelliğini takdir edersin. Kendi benliğin yeterlidir, olmadığın biri gibi görünmene gerek kalmaz, bu sahte çaba ortadan kalkar.

Kendini gerçekleştiren insanın tek başınalığı, diğerlerinin yalnızlığından, dramatik rollerinden son derece farklıdır. Yalnız olan insan özlem içindedir, o başkasını, başka rolleri aramakta ve özlemektir. Tek başınalık ise bir başkaldıran boyutudur. Yalnızın yanında başkaları yoktur ama bunun özlemi içindedir.

Tek başına olan birey ise, hem anlatır hem dinler, kendi kendisine yeter. Diğerlerinin arkadaşlığından, dostluğundan, sohbetinden zevk alabilir ama bunun özlemi içinde değildir. Onlar ne tamamen açık bir kitap gibidir, ne de sımsıkı kapalıdırlar. Bu ikisinin birlikte varolduğu, sessizce değişimi ve başkaldırıyı sürdürdükleri bir yaşamları vardır.

Kendine gülümseyebilmen, mizah duygusu, zekânın en güzel yanıtıdır ve bu doyumdan kaynaklanır. Başkalarına son derece saygılıdırlar, sadece sistemin getirdikleri, koşullanmışlıklar, kalıplanmış hareketler karşısında son derece farkındalıkla yaşadıkları için mizah fırsatını kaçırmazlar. Bu senin spontanlığındır, her ana, yeniye kendi kendiliğinden, o ana uygun ve uyumlu, açık olarak varolmandır.

Gelenekler, görenekler, kısaca törelere boyun eğmemen, kendi zekâna, kalbine güvenmen, sorgulaman ve şüphe ederken kendine güvenmendir. Toplumun dayattığı, desteklediği, genel kabul görmüş sosyal beklentiler yerine kendi değerlerini yaratman ve yaşatmandır.

Bu yolculuktan keyif alman da ancak böyle mümkündür. Yoksa sen sürekli bir hapishanedesin, dışarı çıktığın nadir anlarda da bundan ürküyorsun, pişman oluyorsun. Çünkü dış güçlerle, öte dünyanın güçleriyle lanetleneceğini, cezalandırılacağını, Allah’a göre bir günahkâr, hükümete göre bir isyankâr kabul edileceğini düşünüyorsun. Oysa gerçekler ancak sekini, yalan olanın mezarında dirilebilir. Senin gerçek tatminin, kendini gerçekleştirmen, kendini bulman, kendini bilmen ve kendini sevmen sayesinde gerçekleşir.

Sen özgür olmayı arzulayamazsın, özgür olmak bir haldir, muazzam bir disiplindir. Sen en temel gereksinimlerini tıka basa doyurarak değil, onları tamamen sindirerek özgürleşirsin. Zevklerin önemsiz bir hale gelmesini sağlayarak, zevklerden mutluluğa hareket ederek, coşkunun bütünlüğünü, ruhsal boyutunu yaşayarak tatmin olursun.

Örneğin karnını doyurmak için bir kral sofrası düşlemen, barınmak için bir sarayda, köşkte oturmana, güvenliğin için korumalara ihtiyacın yok. Çok daha azı ve kendine duyduğun güven işini görür. Artık yalnız değilsin, sadece kendine aitsin.

Sadece kendine ait, kendini unutmayan biri kendini gerçekleştirebilir. Kendini gerçekleştirmek seni toplumdan, yasalardan, geleneklerden, dinlerden, ideolojilerden kurtarır.

Önce, her şeyden evvel kendine karşı sorumlu ol. Canın ne yapmak isterse yap. Eğer yanlışsa ve sen fark etmeden eyleme geçmişsen ceza hemen gelecektir. Doğruysa, ödül seni izleyecektir. Ancak bu şekilde kendini gerçek kılarsın ve neyin doğru, neyin yanlış olduğunu fark edersin. Ve öyle bir an gelir ki, doğru ya da yanlışların olmadığını fark edersin; çünkü sadece daha çok, daha derin bir farkındalık vardır.

Çünkü kendini gerçekleştirmek, yalnız kendin olanı dünyaya armağan etmektir. Uluslar yok, sen kendi başına bir dünyasın.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..