Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Aysegül Akbay Yarpuzlu

http://blog.milliyet.com.tr/yarpuzlu

07 Ocak '14

 
Kategori
Söyleşi
 

Özgürlük Yazarı Esat Yavuztürk ile söyleşi

Özgürlük Yazarı Esat Yavuztürk ile söyleşi
 

Değerli Okuyucular,

Geçtiğimiz sonbahar, bir tv programı ön hazırlığı niyetiyle, ‘Özgürlük’ kavramı üzerine yazan yazarları araştırırken, değerli yazar Esat Yavuztürk’le tanışma mutluluğuna eriştim. Özgürlük kavramına getirdiği yorumla, edebiyat ve felsefe güncesinde iz bırakacak Esat beyefendiyi sizlere bu söyleşi yazımla yeniden tanıtmak istiyorum.

Esat Yavuztürk kendisini tanıtması dileğimize şu yanıtı veriyor;

‘Kemaliye (Eğin)’in bir köyünde 1933’de doğmuşum. Köy İlkokulunu bitirdikten sonra ve anamın öğrettiği Türkçe ile bir ekmek peşinde İstanbul’a geldim. Çeşitli işlerde çalışıp ve askerlik görevinden sonra gene İstanbul’dayken 1959 yılında Almanya’ya gitme rüzgârı esti. Ben de bu sevdaya kapılarak, Aralık 1959’da bir kuru yaprak gibi nereye ve niçin gittiğini bilmeyerek trenle Almanya’nın Frankfurt şehrine gittim. Oradan da aktarmalım olarak Darmstat’a giderek bir fabrikada işe başladım. Almanya’da kalabalık içinde dilsiz, sağır ve yalnız yaşamaya başladım. Bakkaldan alacaklarımı bile sözlüğe bakıp, bir kâğıda yazıp da alıyordum. Neredeyse bunalıma girecektim. Tek çare ise az da olsa Almancayı öğrenmekti. Elimdeki Türkçe yazılmış kitapta, “Almancada fiille zamir yer değiştirirse cümle soru şekline dönüşür,” diyordu. Ben zamiri de fiili de tanımıyordum. İstanbul’a yazıp, ortaokul dil bilgisi kitaplarını isteyerek önce Türkçe kuralları öğrenmeye çalıştım. Daha sonra da Almancaya çalıştım.

Yaklaşık altı ay sonra Yunana uyruklu bir Türk’ün yardımıyla Wuppertal şehrine gittim. Bir fabrikada çalışmaya başladım. Bu şehirdeki ev sahibimle aramız çok iyiydi. Oğulları Vorwerk fabrikasında ustaymış. Onun yardımıyla Vorwerk’te işe başladım. Bu fabrikadaki bir yöneticinin yardımıyla “Yabancılar Kulübü’ne” üye oldum. Dernekte de üyelerle samimiyet kurdum. Onlar da tüm etkinliklerine ve gezmelerine beni de çağırıyorlardı.

Bir gün 40 kişilik bir otobüsle yüksek bir yaylaya çıktık. Gezi bölgesinde ilerlerken benim yalnız kalmamam için yöneticisi benimle yürümeye başladı. Konuşmalardan fazla sıkılmayayım diye sözü Türkiye’ye getirdi. “Türkiye’de Kayseri diye bir şehir vardır, ama Kayseri’yi Kayseri yapan yanındaki başı dumanlı Erciyes Dağıdır,” dedi. Ben evet dercesine başımı salladım ama ne Kayseri’yi, ne de Erciyes Dağını bilmiyordum. Orada çarpılmışa döndüm. Evet, bir Alman benim memleketini biliyor ve bana anlatıyor! Kendimden utanmaya başladım. Akşama kadar sarhoş gibi gezdim. Akşam eve döndüğümde odaya girince kendimi yatağın üstüne attım ve doya doya ağladıktan sonra biraz ferahladım. Kalkıp oda içinde mahkûmlar gibi volta atarken kendimi yargıladım. “Ben iki ayaklı bir hayvanım,” dedim. Bu hayvanlıktan kurtulmanın tek yolu olarak çareyi de okumakta buldum.

Bulduğum kitapları okuyordum ama bu da yetmedi. Türkiye’ye dönüp okul dışından orta ve liseyi bitirip, üniversiteyi de okumak istiyordum. Bunun için birikim yaptım. Türkiye’ye dönüp İstanbul’da bir eski ev aldım ve onun kira geliriyle yaşamımı sağlayıp derslere çalıştım.  Dört senede okul dışından orta ve liseyi bitirdim (*). Üniversite giriş sınavları önümü kesti. Zorunlu olarak çalışmak gerekiyordu. Daüşşafaka Cemiyeti’nde muhasebe yardımcısı olarak göreve başladım. İki sene sonra sorumlu muhasebeci emekli olunca onun yerine muhasebeciliğe devam ettim. Bu arada kitap okumayı ve çeşitli yazılar yazmayı hiç ihmal etmedim ve bu yazdıklarımı da dosyalıyordum.

1973’de evlendim. 2 oğlum, 1 kızım oldu. Onlar, üniversiteyi bitirip mastırlarını yaptılar. Ben emekli olduktan sonra dosyaladığım yazıları tasnif edip bazı eklerle bir kısmını kitaplaştırdım. Yeni yazılara da devam ederek zamanımı değerlendiriyorum. Bu çalışmalarla edebiyat âlemine de girmiş oluyorum. Halen 6 kitabım basıldı. 9 dosyam da basıma hazır vaziyette.’

‘Yazma özlemim: Bir toplulukta Alman’ın biri bana Kayseri’yi ve Erciyaş Dağını anlattı. Ben bir Türk olarak bilmiyordum. Kendimden çok utandım ve kendi kendime, ‘ben iki ayaklı bir hayvanım’ dedim. Bu hayvanlıktan kurtulmak için okumaya karar verdim. Türkçedeki fiil ve zamiri tanıyıp, yerlerini bilemediğim halde azimle hem okudum hem de yazmaya çalıştım.’

‘Özgürlüğe Çağrı Destanı isimli kitabımdaki konuları anlatan kitapları okuyarak öğrendim. Gerektiğinde kitaplardaki yerini göstererek olayları tekrarladım ve benim yorumumu da yazdım. Dini konularda da, istedim ki istismar edilen dini gerçekleri herkes öğrensin. Bildiğim ve inandığım gerçekleri her zaman ve her yerde tekrarlayabilirim.’

‘Şu anda basılmış 6 kitabım var. Pusulasız Gemi isimli kitabım bir öykü kitabıdır. Kitap 15 öyküden oluşmaktadır. Bu isim, öykü kitabın son öyküsüdür. Sosyal içerikli olup, mevcut düzeni dolayısıyla irdelemektedir.’

Bu kısa söyleşimiz böyle noktalandı. Kızı, bu söz ve anlatımları internet ortamında bir video kaydı olarak arşivleme konusunda da bana söz verdi. Umarım unutmaz . Değerli yazar Esat Yavuztürk’le paylaşacak çok şey var ama bu kısa yazışmayla olacak şey değil. Eğer kitaplarını okursanız en iyi yanıtı bulabilirsiniz.

 
Toplam blog
: 46
: 361
Kayıt tarihi
: 21.03.12
 
 

Halk Sağlığı Profesörü, Kamu Yönetimi ve Avrupa Birliği Uzmanı   ..