Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '12

 
Kategori
Mizah
 

Paketleyip, geriye mi iade etsem!..

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 21 Ağustos 2009 tarihinde; Dolmabahçe-Beşiktaş - Bezm- i Alem Valide Sultan Camisi'nden, cuma namazını kılıp çıktıktan sonra, caminin avlusunda, oruçlu oruçlu:

"Bakın, ben çok açık, net bir şey söylüyorum. Bir kâğıt almışlar  "demokrasi açılımı" için, "Amerika'nın projesidir bu.." diye dolaşıyorlar. Bunu ispat ederlerse, her şeye varım. Ama, ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar. Bu kadar açık, bu kadar net konuşuyorum. Çünkü, artık bu kadar iftiraların, bu kadar hareketlerin altında bu iktidar kalamaz..."

Cami avlusunda, cuma namazını kılıp, oruçlu oruçlu, bir Başbakan'ın "Alçak",  "namussuz"  gibi, ahlakdışı suçlamalarını;  üzerinden üç yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen  hâlâ hazmedemiyorum. Kaldı kı, kendisinin yalan söylediği veya bilmediği bir konuda bu denli kesin suçlamalarda bulunduktan sonra, gereğini yerine getirmediğini, vicdanım kabul edemiyor... (Bu konuda, google'da, Amerikalı David L.Phillips ve Henry J.Barkey`in raporlarına ulaşılabilir.)

***

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı şimdiki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a PKK ile pazarlık masasına oturulması talimatını verdiğini 599 gün sonra itiraf etti.

12 Eylül 2010’daki referandum öncesinde Kayseri mitinginde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “PKK ile pazarlık yapılıyor” eleştirilerini:

“Bizim dört kez bunlarla bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar bunun hesabını her yerde vereceklerdir” diye yanıtlamıştı.

Çin seyahatinden dönerken tarihi bir itirafta bulunan Erdoğan, Hakan Fidan’la ilgili soruya, “O benim sır küpüm. İmralı’ya da gönderen benim, Oslo’ya da gönderen benim” karşılığını vermişti.

Bu söz üzerine ülkenin hemen bütün avukatları; "Kuruluş yasasına göre,istihbarat dışında görev verilemeyen MİT’in Başbakan tarafından PKK ile görüşüp, müzakere etmeye yönlendirilmesinin suç olduğunu” belirterek bunun tek istisnasının “Milli Güvenlik Kurulu Kararı” olduğunu söylediler.

***

Bütün bu çelişkileri gördükten sonra şimdi, ne yaptıysam bir türlü, vicdanımın sesini durduramıyorum.. "Alçak", "namussuz", "şerefsiz", "yalancı", "ananı al da git", "haysiyetsiz"...vb. gibi, insan onurunu aşağılayıcı, direk suçlayıcı, kaba, bir Başbakan'ın kesinlikle ağzına yakıştıramadığım  bu sözleri sarfetmesini - namuslu bir vatandaş - olarak  bir türlü içime sindiremiyorum. Her konuşmasındaki, 'agresif halleri' ve çok yüksek tonla konuşması, beni strese sokuyor. Hemen her konuşmasından sonra stress olup, komalara giriyorum, depressif duygularım daha da artıyor ve başımın ağrısından, yataklardan çıkamaz hale geliyorum!...

Bu yüzden TV'ye bakmayı, dışarıya çıkmayı, topluma karışmayı, çoluk - çocuğumla, ailemle konuşmayı nefret ettim; yaşama zevkimi kaybettim. Hatta - bir ara - intihar etmeyi bile düşündüm!...

Şimdi, ne yapsam; bu kabul edemediğim, bu, hazmedemediğim, bu, içime sindiremediğim sözleri, paketleyip, geriye postalasam, acaba, suç işlemiş olur muyum, diye de, ayrı bir stressin içine girmiş bulunmaktayım. Bu konuda, bana yardım edebilecek olanlara, çok müteşekkir kalacağımı bildirir;

Saygılar sunarım.

(Namuslu bir vatandaş) 

 
Toplam blog
: 193
: 1086
Kayıt tarihi
: 02.02.10
 
 

İsveç`in Göteborg şehrinde oturmaktayım;  evli ve bir kiz bir oglan iki çocuğum var. İsveç`te..