Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Pandemi ve H1N1 aşısı bilmecesi

Pandemi ve H1N1 aşısı bilmecesi
 

Aşılanma konusunda anlaşmazlıklar bitmeyeceğe benziyor.


Tüm dünya ülkelerini etkisi altına alan ve insanlık için tehlike oluşturan H1N1 salgınına ya da tıbbi adıyla A tipi grip pandemisine karşı üretilen aşıların, bazı ülkelerin ardından ülkemizde de halkımıza uygulanmasına bu hafta itibariyle başlanmış bulunuyor. Bugünkü yazımda aşı ile ilgili istatistikleri, salgının boyutlarını, uzmanların görüşlerini ve kişisel düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Son zamanlarda bu grip salgınıyla birlikte çok kullanılan, popüler olan bir kelime var o da pandemi. Bir tıp terimi olan pandemi, bulaşıcı bir hastalığın yayılmasının hızlanarak bulunduğu kıtayı veya tüm dünyayı etkilemesine verilen isimdir. İşte pandemik H1N1 virüsü yeni bir virüs olduğundan insanlar buna karşı bağışık değiller. Şu anda tartışılan konu; bunun ölümcül bir pandemi mi yoksa ölüm tehlikesi, mevsimsel griple karşılaştırıldığında aynı seviyelerde midir bu konuda uzmanlar görüş birliği sağlayamamış durumdalar.

Grip günümüzde pandemi oluşturma kapasitesi en önemli hastalıkların başındadır ve hep de öyleydi zaten; bu konuda uzmanlar geçmişte yaşanmış büyük grip salgınları gibi böyle bir pandemiyi günümüzde de bekliyorlardı zaten ama zamanını bilemiyorlardı, aynı deprem için deprem uzmanlarının zamanı bilemedikleri gibi. Grip virüsünün genetiğinde meydana gelen ufak değişimler yani mutasyonlarla yeni bir grip virüsü oluşabiliyor ve daha tehlikeli olabiliyor. Böyle bir mutasyon en son 1968 yılında Hong Kong da başlayan H3N2 Pandemisidir. Bu yeni oluşan grip virüsü, solunum yoluyla yayıldığından dolayı, bu yeni virüsle oluşan hastalığa karşı zaten bağışıklığı olmayan tüm dünya insanlığını tehdit eden bir boyuta ulaşarak bunun sonucunda da çok sayıda insanın aynı anda hastalanarak temel kamu hizmetlerinin aksaması ve sosyal hayatın olumsuz etkilenebilmesi olası bir süreç. Zaten bu senaryo üzerinde durulduğu için, domuz gribi konusunda da bu olumsuz senaryoya karşı önlemler alınmak isteniyor.

Normal mevsimsel gripten dolayı dünyada her yıl yaklaşık 500 milyon kişi grip oluyor ve bunun 250 bin-500 bin kadarı ölümle sonuçlandığı zaten bilinen bir gerçek. Bazı değerli bilim adamlarımız normal mevsimsel gribin yılda 250-500 bin kişinin ölümüne neden olduğunu, şu anda pandemisi olan domuz gribinin ise istatiksel olarak normal mevsimsel gripten anlamlı fazla bir öldürücülüğünün olmadığını belirtiyorlar. Bu nedenden dolayı domuz gribi aşısının, risk grubunda olmayan kişiler açısından yapılmasının çok gerekli olmadığı görüşündeler.

Geçen hafta dünyada basına yansıyan, Ukrayna'daki domuz gribi salgınında ölen bazı kişilere yapılan otopsi sonucunda, akciğerlerinin harap olduğu görülmüş ve buralardan alınan örneklerin incelendiğinde, virüsün mutasyona uğradığı ve daha öldürücü bir hale geldiği söyleniyordu. Ukrayna Sağlık Bakanı ''Dünya’da görülen domuz gribi virüsü ile bizimkinin aynı olmadığı açık. Bizimki çok çabuk öldürüyor ve çok hızlı yayılıyor'' diyordu ve basında bu konu hakkında Dünya Sağlık Örgütü nün bu gerçeği gizlediği haberlerini birçoğumuz görmüş ya da duymuşuzdur. Yine yeni bir haber yayınlandı; Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan açıklamada, Norveç' de domuz gribinden ölen kişilerden alınan örneklerden incelenen virüslerin mutasyona uğradığı görüldüğü söylendi.

Buraya kadar içinde bulunduğumuz bu salgın hakkında bir kaç bilgi verdikten sonra, yapılıp yapılmama konusunda herkeste bir kararsızlık ve güvensizlik olan domuz gribi aşılanması konusunda yaşananları ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Duyulan bu güvensizlik tabi ki de halkımızın suçu değil, içinde bulunduğu koşulda son derece haklı olduğu bir duygudur. Medyada ve fısıltı gazetesinde dönen olumsuz yargılar ve konu hakkında uzman olan bilim adamlarının aralarına bir görüş birliği sağlayamamış olmaları bunların yanında bunlar yetmezmiş gibi bir de devlet büyüklerinin aralarındaki ben yaptırmıycam-ben yaptırcam türünden tartışmalar, anlaşmazlıklar karşısında aşıya karşı zaten temkinli olan halkı normal olarak önyargıya götürdü.

Bazı uzmanlar da, domuz gribi aşılanmasıyla ilgili, aşılanmanın domuz gribine karşı en iyi korunma yöntemi olduğunu fakat bazı kesimlerin olumsuz görüşler yayarak, aşı olanların kötü etkileneceği düşüncesini topluma yayıp aşı ile bu hastalıktan toplumu bağışıklamanın önünü kestiklerini belirtiyorlar.

Değerli okuyucular, okuyunca bana hak vereceksiniz, artık ülkemizde aşılanma konusunda şu görüntü oluşmuş olduğunu görüyorum; halkın büyük bir kısmı hastalığa yakalanmaktan büyük endişe duyuyor, ama buna rağmen yine büyük bir bölümü aşı olmayı düşünmüyor. Bu hastalığa yakalanmaktan endişe edenlerin oranı git gide artıyor. Ve yine aşı olmayı düşünmeyenlerin de oranı gün geçtikçe artıyor. Bunu sadece ben değil yapılan araştırmalar da söylüyor.

Bu koşullarda tabi ki birçoğumuz bu aşıyı yaptırmak istemiyor, yaptıranlar da güvensizlik içinde ya bu hastalığa yakalanır mıyım korkularından kurtulmak için yani yaptırmak zorunda kaldıkları için bu aşıyı yaptırıyorlar. Ama malesef hiç kimsenin; ne aşı olanın ne de olmayanın içi rahat değil. Aşı olmak istemeyen ya ben bu hastalığa yakalanırsam ve aşı olmadığım için sağlığım tehlikeye düşerse; aşı olan ise ya ben aşı oldum diye ileride aşının yan etkilerine mazur kalıp sağlığımı riske atmış olur muyum diye bir endişe yaşıyor. Ve bunları düşünen herkes aşı olan da olmayan da son derece haklılar, neden mi, çünkü bu bir sağlık meselesi, soruyorum, var mıdır sağlığımızdan önemli bir şey? Şükrettiğimiz en önemli şey sağlığımız değil midir? Her zaman iyi dilek olarak en başta sağlık demez miyiz? Bu nedenle tabiki çok önemli bir konudur bu, ve ortada çelişkili bir durum var ise halkımızda bu tabloda ona göre bir katılım gerçekleştirecektir. Yine en değerli varlıklarımız çocuklarımız için aşı yaptırmalı mı yaptırmamalı mı? Bu konuda da aileler büyük tereddüt yaşıyorlar.

Ne yazıkki halkın örnek aldığı yöneticilerimiz, devlet büyüklerimiz, yaşadığımız grip salgınına karşı üretilen bu aşılar hakkında halkımızı yeterince ne bilgi olarak ne de güven olarak tatmin edememişler, kafalardaki çelişkiyi ve soru işaretlerini azaltmamışlar tam tersine arttırmışlardır. Şu anda tabiri caizse bu konuda tam bir kaos havası hakim halkın kafasında.

Hepimizin bildiği, Başbakanımızın Sağlık Bakanımızla ters düştüğü basına yansıyan aşı yaptırmama mevzusu, çevremden gördüğüm kadarıyla adeta halkımızı çoğunun kafasında aşının gerçekten zararlı etkileri olduğu konusunda bir inanç yerleştirmiş durumda. Oysa Başbakanımız bu konu hakkında daha açıklayıcı, ılımlı, anlayışlı bir tavır sergileyerek sonuçta tüm halkın bu konu hakkında kendisinin söyleyeceği sözlere ve göstereceği tavra itimat edilip son derece dikkate alınacağını düşünüp, konuşmalarında en azından aşıyı neden yaptırmak istemediğini söyleseydi, halkın yani bizlerin düşünceleri elbette şu anda daha farklı olacaktı. Oysa Sağlık Bakanına sert bir tavır sergileyerek aşıya karşı negatif bir tavrının oluğunu tüm kamuoyuna gösterdi. Başbakanımız daha sonraki konuşmalarında risk grubunda olmadığı için aşı yaptırmak istemediğini belirtmişti. Yine Cumhurbaşkanımız aynı şekilde, bu konu hakkında bir açıklama yapıp halkın kafasındaki soru işaretlerini bir nebze bile olsa azaltmak yerine bu konuda konuşmaktan uzak durmuş, basın mensuplarının ısrarcı soruları karşısında ''Ben risk grubunda mıyım ki arkadaşlar?'' diyerek yaptırmayacağını dolaylı yoldan belirtmişti. Son olarak Sağlık Bakanımız, çocuklarının domuz gribi aşısı olup olmayacaklarına karşı yöneltilen bir soruya, çocuklarının domuz gribi geçirdikleri gerekçesiyle bu aşıyı olmayacaklarını belirtmişti. Sizce de tüm bu yaşananlar düşündürücü değil mi?

Sayın okuyucular, bu noktada benim kafamda doğal şöyle bir soru oluştu. Her hangi bir problemi olmayan Sağlık Bakanımız ve daha birçok kişi, diplomatlar, milletvekilleri risk grubundalar mı ki onlar bu aşıyı oldular? Sağlık Bakanımız da tıpkı Başbakanımız gibi bir diplomat. İki yöneticimiz de işleri gereği sık sık yurtiçi ve yurtdışına seyehat ediyorlar, kalabalık ortamlarda bulunuyorlar. Sık sık seyahat etmek risk kapsamı içine girmiyor mu? Eğer Sağlık Bakanımız aşıyı yaptırdıysa neden Başbakanımız yaptırmadı? Bu arada bunun gibi daha bir çok örnek var, ama ben aralarındaki aşı tartışması basına çok yansıdığı için bu iki liderimizi örnek seçtim. Bu noktada, acaba Sağlık Bakanımız bilemediğimiz bir nedenden dolayı başka bir risk grubunda mı, yoksa Başbakanımızın aşıyı yaptırmak istemeyişinin altında yatan bir neden mi var?

Bu sorunun cevabını alamayacağımı biliyorum ama şunu söylemek istiyorum; belki sizlerin de karşılaştığı gibi şu anda aşı konusunda çevremdeki herkes veya bana danışan neredeyse tüm hastalar ''Başbakanımız bu aşıyı yaptırmadı ben neden kendime ya da çocuğuma bu aşıyı yaptırayım'' diyorlar. Haklılar mı değiller mi bilemiyorum? Tabi ki herkesin kendi düşüncesi bu konuda bana yorum yapmak düşmez ama değerli liderlerimizin bu şekilde kamuoyu önünde tartışıp, ters düşmeleri; her defasında yine kendileri tarafından ülkemizi ve tüm dünyayı ilgilendirdiği söyledikleri son derece ciddi böyle önemli bir sağlık problemi karşısında güven vermeyen, çelişkili beyanlarda bulunmaları tabiî ki de herkeste bir güvensizlik duygusu oluşturuyor.

Sevgili okuyucular, Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; sağlık konusunda da tıpkı eğitimde olunacağı gibi apolitik olunmalıdır yani hiç bir kişi veya kurum bu alanları kendi çıkarları için kullanmamalı ve propaganda amacı yapmamalı; halkın yaşantısının daha iyi ve kaliteli duruma getirilmesi amaçlanmalıdır. Daha önceki yazılarımı okumuş olan okuyucular bilirler, tıp fakültesi mezunuyum, doktor olmam sebebiyle bu grip salgını ve aşısı hakkında yakın çevrem ve hastalardan epey bir soru alıyorum. Ve Sağlık Bakanımızın her defasında belirttiği üzere ciddi boyutlara ulaşma potansiyeli olan bu salgını önleyici aşıları, yapılması gereken risk gruplarına önerdiğimizde işte aşı olmaya Başbakanımızın konuşmalarını ciddiye alıp örnek alan kişiler son derece karşı çıkıyorlar. Demek istediğim, gerçekten risk grubunda olup da aşıyı yaptırması gereken kişiler bile şu anda aşıdan uzak durmayı düşünür duruma geldiler.

Bir bakanın, Çernobil felaketinden sonra satışı düşen Karadeniz çayını tekrar satışını arttırmak, çayların radyasyondan etkilenmediği göstermek için çay içerek yaptığı basın toplantısını çoğumuz hatırlıyoruzdur. Tabi sonrada neler oldu, bunları yaşadık ve gördük. Bu halk böyle örnekler de görmüştü daha önce.

Sözlerimi bitirmeden önce daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, salgından korunma yollarına dikkat etmenizi öneririm. hijyene önem vermenizi, kalabalık ortamlardan uzak durmanızı en azından böyle ortamlarda maske kullanmanızı, özellikle risk gurubundakilerin çevrelerine kimin ne dediğini dikkate almayıp bu aşıyı olmalarını tavsiye ediyorum. Zira uzmanlar risk gruplarına bu aşının yapılması konusunda hemfikirler ve de bu aralık ayından itibaren bu salgının daha çok büyüyeceğinden endişe ediyorlar. Zaten Ukrayna'da ve Norveç'te gerçekleşen olası başka bir mutasyonun artması da söz konusu. Tabi dileğimiz bu virüsün daha tehlikeli bir özellik kazanacak bir mutasyona uğramaması doğrultusunda. Ve güzel bir haber; Mart-Nisan aylarında eğer olumsuz bir gelişme yaşanmazsa bu salgının bitmesi bekleniyor.

Siyasilerimizin ülkemiz adına sağlık ve eğitim gibi milletimizin refahı için son derece önem arzettiği konularda görüş birliği sağlayarak, yapıcı oldukları, ülkemde gereksiz tartışmaların yaşanmadığı bir gelecek dileğiyle. Ülkem ve tüm dünya için umarım bu salgın çok tehlikeli boyutlara ulaşmadan, en az zararla bu kışı atlatabiliriz, sabrınız için çok teşekkür ediyorum.

Sevgi ve saygılarımla.

Emre1

Not: Bu yazıdaki istatiki bilgiler ve araştırmalar yerli ve yabancı medyadan, ayrıca Sağlık Bakanığı'nın (www.saglik.gov.tr) ve Dünya Sağlık Örgütü'nün (www.who.int) internet sitelerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

 
Toplam blog
: 21
: 3107
Kayıt tarihi
: 21.05.09
 
 

İstanbul doğumluyum... İstanbul da yaşamaktayım... Tıp Fakültesi'ni yeni bitirdim-bitiricem sayıl..