- Kategori
- Kitap
Paulo coelho ile yüzleşmek-1

Bir çoğumuzun hayatında; bize yön veren, hayata bakışımızda, çevremizde gelişen olayları yorumlama tarzımızda bizlere, beyinlerimizde yeni şimşekler çaktıran, duruşumuzu, oturuşumuzu, kalkışımız, gülümseyişimizi, ağlayışımızı değiştiren, farklılaştıran yazarlar ve kitaplar vardır. İşte Paulo Coelho’nun Simya’cısı, eminim ki çoğumuzun hayatına böyle bir damga vurmuştur. Dünyanın en çok satan ve en çok, farklı dillere çevrilen kitapları arasında yer alan Simyacı, bir çobanın hazine arayışını, bu arayış çerçevesinde piramitlere yaptığı yolculuğu anlatırken, aynı zamanda da okuyuculara son derece hikmetli sözler sunar. İşte buyurun ve Coelho ile yüzleşmeme tanık olun:
Paulo Coelho, Simyacı’da der ki: “Kim olursan ol, ne yaparsan yap, bütün yüreğinle gerçekten bir şey istediğin zaman, Evrenin Ruhu’nda bu istek oluşur.” İstediğimiz bir şeyi elde etmenin birinci şartı ve çıkış noktası onu çok arzu etmemizdir. İçimizde yanıp-yakılan bu samimi istek bir süre sonra şaşırarak göreceğizdir ki bir çok kapıyı kendiliğinden bizlere açacaktır. Biz buna şans deriz, kader deriz, kısmet deriz, inancımıza göre takdir-i ilahi ya da doğa böyle istedi deriz. Her neyse, ne derseniz deyin siz, sonuç olarak; sahip olmak istediğiniz her ne ise öncelikle onu gerçekten ve tüm yüreğinizle istemelisiniz. Mesleğim gereği yoğun olarak yapmış olduğum iş görüşmelerimde, adaylara sorduğum banko sorularımdan biri “bu işi ne kadar istiyorsunuz” sorusudur ve bu soruya beni tatmin edecek cevabı veremeyen, cevabını verirken gözleri alev alev yanmayan adayın, allame-i cihan olsa, benim nezdimde şansı yoktur.
Paulo Coelho, Simyacı’da der ki: “...sen düşlerini gerçekleştirmek istiyorsun.Oysa benim istediğim, Mekke’yi düşlemek sadece” İşte buyurun, insanı yere seriveren bir söz daha. Aşk ve sevgi hayal etmekle başlar. Vuslat, her zaman aşkın amacıdır ama, aşkı da çoğu zaman vuslat bitirir. Pervane böceği aleve aşıktır, döner durur çevresinde ve girer yanar maşukunun içinde. Düşlerinde düşmüştür hayatın envanterinden. Karınca, yolunda ölmek için çıkmıştır kutsal yolculuğuna.
Paulo Coelho, Simyacı’da der ki: “Her zaman, ne istediğini bilmek zorunda olduğunu hatırla” Lewis Carroll, Alice Harikalar Diyarında adlı klasiğinde “Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin önemi yok”der. Varış istasyonu ya da istasyonları çok önemlidir insan denen varlığın yol haritasında. Yollar gerçekten çoktur, gökteki yıldızlardan daha ziyadedir insan hayatında mutluluğu arama ve bulma yolları. Mutluluk tanımları da çok fazla çeşitlilik arz eder. Mutluluk kimimiz için paradır, kimimiz için sağlık, huzur, ev, yat, yazlık, hayırlı bir evlat, bir nefes sıhhat. Önemli olan ne istediğini bilmektir, ulaşılamaz gibi görüneni ulaşılabilir kılmaktır aslolan.
Paulo Coelho, Simyacı’da der ki: “Yeryüzünde herkesin anladığı bir dil vardır...bu coşkunun dilidir, arzu edilen ya da inanılan bir şeyi gerçekleştirmek için sevgi ve tutkuyla yapılan girişimlerin dilidir.” İnsanlar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, beyinleri ile düşünürler ama kararlarını ve davranışlarını hep yürekleri tayin eder. Ben mantıklı insanım, analitik düşünürüm falan filan teranelerine hiç mi hiç kulak asmayınız. İnsan; duyguları ve ruhuyla insandır, aksi halde Pavlov’un şartlandırılmış köpeklerinden bir farkımız kalmazdı değil mi? Yeryüzünde başarılı olmuş, insanları peşlerinden sürüklemiş, yaptıkları müspet ya da menfi olabilir, tartışılabilir ama sonuç alabilmiş şahsiyetlere bakarsanız her birinin belki de tek bir ortak noktası vardır: Yürekleri yakalamak, gönüller fethetmek. Beyinler her zaman için yüreklerin takipçisi olmuşlardır.
Paulo Coelho, Simyacı’da der ki: “...dünyanın konuştuğu ve yeryüzünün bütün yaratıklarının yürekleriyle anladıkları dilin, en temel ve en yüce bölümünü anladı delikanlı. Ve Aşk’tı bunun adı, insanlardan da çölden de daha eskiydi..............................Çünkü bu dili bilen biri, ister çölün ortasında ya da ister büyük kentlerin göbeğinde olsun, dünyada her zaman bir başkasını beklemekte olan biri bulunduğunu kolayca anlayabilir. Ve bu iki insan karşılaşınca ve gözleri buluşunca, bütün geçmiş ve bütün gelecek artık bütün önemini yitirir, yalnızca o an, ve gökkubbe altında her şeyin aynı El tarafından yazıldığı gerçekliği vardır, bu inanılmaz gerçek vardır” İşte dünyada aşk adına söylenmiş olan sözlerden en doğru ve gerçek olanlarından bir tanesi. Ben prensip olarak aşk, aşk nedir, aşkın anlamı gibi konulara çok fazla girmem yazılarımda. Çünkü, “aşk” öyle yüce bir duygudur ki, bununla ilgili çok konuşulup, yazılıp, çizilmesinin sanki onun değerini yitirmesine sebep olacağını düşünürüm kendimce. Hele bir de aşk kavramının içi bu kadar boşaltılmış, bu kadar yozlaştırılmış, bu kadar ayağa düşürülmüş iken; aşkı anlatmaktan çok yaşamanın doğru olacağına inanırım. Ayşe Tunalı seslendirmişti, eskilerden bir şarkı vardır: “aşk yaşanır anlatılmaz” diye terennüm edilen. Ama şunu da belirtmeliyim ki gördüğüm, bildiğim, okuduğum, duyduğum en güzel ve yerinde “aşk” tanımını, büyük gönül insanı Hz. Mevlana yapmıştır: “Aşk, geçmektir.”