- Kategori
- Deneme
Paylaşılmaya hazır sayfalardaki kısır döngü

Ahmet Kaya'nın dalıp dalıp derinlere düşünmen niye, bu kızgınlık bu küskünlük sıkıntın niye diye geçen "ağlama bebeğim" şarkısında anlatılan o uzak yerlerin hep yakınlarda olduğunu düşünerek bir başlangıca adım atınca anlıyorsun şarkının sana ne demek istediğini sadece yazan gibi yaşaman gerekiyor... Her güne umutla başlamaya çalışıp, bir noktada hayatını bombaladığını görmemeye çalışmakta bir umut haline geliyor, zamanla akan yaşlar yüzünü acıtmaya başlıyor. Kalmak ve gitmek arasında gidenle gelmeyen arasında gelecekle gelmeyen arasında olan nokta hiç bir zaman sonlanmıyor düşüncelerde çoğaldıkça çoğalıyor sonraaa ayy ayy ayy yanıyor ömrüm diyor Ahmet Kaya ...
Görüyorsun sevdiğin insanların üzüldüğünü, görüyorsun üzülenle üzülmekle iyileşilmediğini, biliyorsun yaşamadan geçmeyeceğini ama inat ediyorsun... İnsanlar çoğalıyor o noktada gerekli gereksiz herkes yaşamadan, bilmeden yorumlamaya başlıyor sana kendi çapında, o insanların çapını kendi çapının genişliğini kestiremediğin için kendininmiş gibi benimsemeye başlıyorsun, ne yapacaksın benimsemeyip ki çapın genişliğini düşündükçe korkup adım atman gerektiğini biliyorsun? Sonra o çapın sana ait olmadığını görünce geniş bir boşluğa düşüyorsun aslında gerçekte senin olan boşluğa... Acımak ve sevmeyi birbirine kördüğüm ediyorsun, gördüğün pencereden ışığı karartıyorsun kapatıyorsun perdeleri! Yapma diyen yok ne de olsa hayat senin hayatın. Bir açar bir kapatırsın sayfaları çevirdikçe kimi ne kadar boş kimi ne kadar dolu gelecek olan yazılar yaşananlardan kaynaklı birikime uğratır seni, sayfanın üzerine dökülen bir yaş her şeyle bağlantını koparan bir cümleye denk gelebilir mi? Düşünmeden damladığını görüyorsun o anda o sayfalar paylaşıldıkça çoğalacak mı yoksa yırtılıp atılacak mı fırsat vermeden o sayfaları çoğaltmıyorsun, hayatı paylaşmak istemezcesine kendini kapatıyorsun hayatının ait olduğunu düşündüğün sayfalarda. Hayat 1 kitaptan ibaretmiş gibi doluca bakıyorsun, aynı sayfaları tekrar tekrar okuyorsun, derinlere düşüyorsun... Sayfaların mucidi sensin unutuyorsun! İstediğini çıkarıp, istediğini yaşlarınla ıslatıp yok edip istediğin sayfayı çoğaltabilirsin. Acı çekmeyi seven insan moduna girip bile bile o sayfaları yırtabilecek olma ihtimalini sıfırlıyorsun... Gel gelelim şimdi o sayfalar için attığın dolu atılmaması gereken sayfalara...
Onları 1 kere ıslattın mı o yaşlarla yerine geri getiremeyeceğini, getirsende aynısını yaratamayacağını bilmeden fırsat vermeden itiyorsun kenara. Sayfaları ne kadar taştan yaratırsan yarat deprem olma ihtimalini görmeden çekip yırtıyorsun. Kimi zaman çekip yırtmakta depremin etkisi olmasına rahmen sana capcanlı gelebiliyor o an hiç deprem olmamış gibi devam edebilmek ümidine başlıyorsun ya işte o anda da gördüğün şu ki aslında acı çekmekte, depremi yaşamakta, sayfaları koparmakta, yaşları akıtmakta hepsi bir KISIR DÖNGÜ! İstediğin kadar güzel sayfalar biriktir, istediğin kadar güzel sayfaları yırt at, dilediğin gibi bir roman yaz yine göz yaşı akacak yine zamanla güzel olan sayfalar yırtılacak yine acı birikecek... Kısır döngü yaşamın her yerinde hakimken, hangi sayfayı yırtıp hangi sayfayı koruyacağını nereden bileceksin değil mi? Sende haklısın... Yarın sende her şey sende, ama hayat sende değil... Bu sebeple Ahmet Kaya'nın dediği gibi dalıp dalıp derinlere düşünmek bundan, bu kızgınlık bu küskünlük bu sıkıntı bundan...
Çok uzakta bir yerde olan mutluluk, bölüşülmeye hazır bir hayat bundan uzak, o paylaşılmaya hazır bir hayat bu nedenle hep yarım, ama Ahmet Kaya'nın dediğinden farkı şu ki o YARIM hiç bir zaman TAMAMLANMAYACAK DEĞİL, kapatılacak. Bu noktada acıyıda çekebilmek, mutlu da olabilmek, yırtıp atmakta, korumak saklamakta senin hakkın... Tek dileğin olması gerektiği kadar yaşamak olsun fazlası değil...