- Kategori
- Gündelik Yaşam
Pazar sohbetleri
Okan: ... Deniz, senin bu balkonun manzarası güzelmiş aslında, ne kadar kira veriyorsun abi buraya?
Deniz: İki yüz elli... Ulan sırf üstü kapalı bir yerde barınmak için bu kadar para veriyorum her ay yahu. Ne bir yatırım ne bir tasarruf varsa yoksa kira.
Ümit: Boş ver ortağım, koşarken belli olmaz.
Deniz: Beter olsun.
Okan: Eskiden var ya bu Kızıltoprak öyle güzel bir yerdi ki lan, şu derede bir sürü tatlısu kaplumbağası vardı. Tahtadan küçük kayıklar yapar akıntıda yarıştırırdık, şimdi .ok götürüyor, yazık be! vallahi yazık.
Deniz: Okan gözünü seveyim şu “Eskiden buralar portakal bahçesiydi” muhabbetine girme artık. Yani iyi hoş da bayılttın bizi biraderim be. İstanbul’a gidiyorum “Eskiden buralar üzüm bağıydı”, Antalya’ya geliyorum “Eskiden buralar portakal bahçesiydi” ulan diyorum madem o kadar bağ bahçe vardı bu ülkede, Dünya zirai endüstrisinin bizim elimizde olması gerekmiyor muydu o zaman?
Okan: Canım ziraat ile sanayi birbirinden bağımsız değil ki tamam her taraf bağ bahçeydi ama ne bir traktör vardı, ne de biçerdöver.
...
Toşir: Ulan başlayacağım muhabbetinize ha, hatundan ayrılmışız bir efkar atalım dedik, tutturdunuz bir bağ bahçe muhabbeti. Sanki hayatınızda biçerdöver görmüşsünüz, benim burada içim yanıyor beyler makro ekonomik dengeleri yeniden kuracaklar neredeyse. Hem bu arkadaşlık müessesesi böyle günlerde işe yaramayacaksa niye var abi o zaman. Deniz dolduruverin abi bardakları yahu... Off.. off. Anlamıyorum ben bu kadınları ya.
Deniz: Anlayamıyorsun çünkü hep alkollüsün, kadınları anlayabilmek sandığın kadar kolay değil, bunun için en azından kafanın temiz, vücudunun dinç olması lazım oysa sen ne yapıyorsun; kız arkadaşını karşına alıp içmeye başlıyorsun ‘bak ben şimdi nasıl saçmalayacağım seyret beni’ der gibi, sonra bin türlü pot kırıyorsun, (Ümit: ehe eh çoğunun üstüne bile kustun be oğlum!) kız da tiyatro izlediğini sanarak seyrediyor seni, monolog bitince de kalkıp gidiyor. Sonra ne oluyor ‘Alo Deniz ben terk edildim içelim’ ulan o kadar çok terk ediliyorsun ki sayende ayyaş olacağız be.
Tuncay: Vay vay vay... Meğer bir hayli dolmuşsunuz be. Tamam abi arayıp sormayız bir daha kimseyi, dikeriz söküğümüzü kendimiz... Vay be! dost sandıklarıma bak, demek benim yüzünden ayyaş olmaktan korktunuz ha. Ben de aslan gibi dolaşıyorum ortada ‘yalnız değilim’ diye ama bir yağmur damlası kadar yalnız ve başıboşmuşum bu Dünya’da, bunu anladım ben.
Ümit: Dur be oğlum hemen Küçük Emrah’lığın gereği yok şimdi durduk yere, Deniz haksız olsa biz itiraz ederdik ama doğru söylüyor adam, Okan, öyle değil mi babacan?
Okan: Ha! Ne? ... Pardon abi, dalmışım ben ya. Ne konuşuyordunuz ki?
Ümit: Ohooo! Bizimki Dünya ile ahiret arasındaki elçilik görevine başlamış yine. Nasıl abi yukarıda havalar. Portakal bahçesi var mıymış oralarda?
Okan: Yani dinlesem ne olacak ki sizi, senin paran bitmiştir, Toşir’i kız arkadaşı terk etmiştir, Deniz’de son yirmi yılda olduğu gibi herhangi bir ilerleme ya da gerileme yoktur, merak etme sohbete katılmadım diye bir şey kaybetmiş olmam. Toşircan sana gelince Dünya’da hayatından memnun milyonlarca yalnız insanın yaşadığını unutma, bazı şeyleri tesadüflere bırak, işine gücüne bak oğlum, yaşlı değilsin hasta değilsin bu kadar başkalarına bağımlı olmana hiç gerek yok aslen. Hem unutma ki ‘yalnız adam güçlü adamdır’, özgürlük ise bizim gibi adamların en vefalı sevgilisidir üstelik bu halin kendine eziyet etmekten başka bir şey değil yani, hiç olmazsa boşu boşuna günaha girme.
Toşir: Teşekkür ederim sayın Nihat Hatipoğlu, beni pek bir aydınlattınız, ben de bu balkonda memleketin en berduş adamlarıyla oturmuş elimde rakı kadehi ile ne günah ne değil öğrenmek için fırsat kolluyordum zaten.
...
Ümit: Tamam abi kasmayın ortamı, tedavisine başlayalım şu adamın, siz de biraz genelden özele doğru yoğunlaşın, eşek gibi adamı bu yaştan sonra değiştiremezsiniz ya, eldeki somut verilerle olayın bütününü kavramaya çalışalım derim ben. Toşir anlat abi sen en son kavganızı.
Deniz: Hatırlıyorsan tabii.
Toşir: Hatırlamıyorum abi, her şeyi unuttum ben. Siz bana böyle deli muamelesi yaptığınız sürece hiçbir şeyi ne hatırlarım, ne de sizinle paylaşırım şahsen... Hoş gerçekten neden terk edildiğimi hatırlamıyorum ama...
Okan: Hatırlamazsın tabii, işine gelmez çünkü... Utanarak da olsa anlatmak bana düşecek herhalde. Şimdi babalar hadise şöyle. Kahramanımız sevgilisinin doğum gününde Beach Park’ın altını üstüne getirdi açıkçası, ne güzel efendi efendi oturup doğum günü kutlarken ‘Burada niye Efes Pilsen satılmıyor’ diye maraza çıkardı, sonra tekerlekli çöp arabasının üzerine binerek bütün Beach Park’ı ‘Efes Pilsen hakkımız, söke söke alırız’ diye bir saate yakın bağıra bağıra turlamaya başladı, güya kamuoyu yaratacak, e kız da utandı oralardan tüydü anlayacağınız.
Deniz: Hadi ya, yuh! Be oğlum... Eee eylem başarıya ulaştı mı bari?
Ümit: Adamın sorduğu soruya bak, “eylem başarıya ulaşmış mı? hafız hepiniz bir acayipsiniz yahu. Ulan Okan ben seni aklı başında bir adam sanırdım sen neden mani olmadan bu şabana.
Okan: Mani olacaktım olmasına ama ellerim doluydu.
Ümit: Ellerin mi doluydu, nasıl yani?
Okan: Ben olmasam kim ittirecekti oğlum çöp arabasını, Deniz’de sloganları buldu, ‘Efes Pilsen ne nefis bir bilsen’, ‘Büyük başkan Efes’i buraya getir’.
Deniz: Hadi ya. Ulan doğru bak hayal meyal bir şeyler hatırlıyorum ama o kadar abarttık mı yahu? Ehe eh, ulan amma matrakmış ha demek bir saat eylem yaptık ha... Bu arada şaka maka ama beni şirketten arkadaşlar falan gördülerse bittim demektir.
Okan: Keşke arkadaşların görseydi ama şanlısın sadece patronun gördü.
Deniz: Patron mu? Tunca Bey mi gördü yoksa.
Okan: Aynen, sen de arabanın yanında böyle seçmenini selamlayan bağımsız milletvekili gibi el sallıyordun adama. Sanırım Küçük Emrah olma sırası sende biraderim.
Deniz: ...
Ümit: Vay be oğlum ne dengesiz adamlarsınız siz ya. Bir sürü üniversite öğrencisi salaktan ibaretmiş benim arkadaşlarım demek ki, ulan size o okullarda efendi olmayı öğretmiyorlar mı?
Okan: Vallaha Ümit kusura bakma ama biz senin kadar salak olamadık be, daha staj dönemindeyiz yani... Dün geceden beri şu ensendeki kocaman yarayı fark etmedin mi abi sorması ayıp?
Ümit: ...? Evet ya, merhem sürdüm sabahleyin, yataktan falan düştüm herhalde. Sakın bana ‘sen de yanımızdaydın’ deme.
Okan: Ne münasebet; yanımızda değildin, çünkü biz yaşasın Efes diye bağırırken sen ‘Tekel birası ucuzlamalı’ diye bağırıyordun, iğrençtin yani.
Ümit: Hadi ya. Ulan o kadar içmişim ki hiçbir şey hatırlamıyorum... Vay anasını. Peki benim eylemim başarıya ulaştı mı?
Okan: Ulaşmaz mı! ensene birisi bir tekel birası şişesi fırlattı en azından, yani sen sevdiğin biraya ucuz yoldan değil bedava kavuşmuş oldun!
...
Toşir: Babalar bu hafta bir Cuma’ya gidelim be abartmışız iyice olayı biz, arınalım biraz, Okan kaç raketti abi bu Cuma şeysi ?...
Okan: Raket değil oğlum o. Roket!... Ya da ona benzer bir şey....
OKAN ÜNVER