Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

08 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Pazarım'ın Keloğlan'ı

Pazarım'ın Keloğlan'ı
 

Dün pazardı. Haftanın son günü. İçimde bir sıkıntı, üşüyordum da biraz soğuk salonunda evimin. Kıvranıvermişken koltuğa bir kedi gibi, öylesine bakıyordum televizyona, birşey umar gibi.. Aldığım pazar gazetesi de hiç zevk vermiyordu. Zaten haberler zevk verecek haberlerde değildi. Kendimi veremiyordum köşe yazılarını okumaya. Öyle kurtarıcı bakışlarla televizyon kanallarını dolaşırken, çizgi filmlere rastladım. Takıldım da bir süre, çocuk gibi. Sonra dalmışım oturduğum yerde. Çizgi filmlerin etkisinden midir bilmem, rüyamda keloğlan'ı gördüm. Hani hepimizin, özellikle de benim jenerasyonumun dimağlarında kalan masal kahramanı Keloğlan. Sonra da göz kapaklarım film perdesi oldu ve onun masalından yola çıkılarak çevrilmiş filminden kareler de geldi göz kapaklarıma. Ne güzeldi !

Evet ne güzeldi o eski filmler. Keloglan'ı Sayın Rüştü Asyalı, padişah'ı Hulusi kentmen gibi devler oynuyordu. Masal bu ya; padişahın kızı amansız bir hastalığa yakalanır ve hızla günden güne erimektedir. Tüm ülkeye haber salınır. Tüm hocalar, büyücüler, tabipler saraya çağrılır. Vazife belli. Padişahın biricik kızı, ülkenin dünya güzeli prensesi bu illetten kurtarılacaktır. Kurtaran da altın ve hediyelerle ödüllendirilecektir. Her gelen birşeyler yapar, dener ama bir türlü prenses iyileşmez. Her durumdan vazife çıkartan bizim keloğlan'da prenses için yollara düşer ve nasıl olduysa kendini sarayda bulur. Uzatmayalım, prensesi iyileştirmek için kolları sıvar, padişah'ın veziri önce izin vermez, çünki işin şekli başkadır, ama türlü şirinlikler ve kelime oyunları ile padişah'ın iznini koparır. Daha sonra da, sarayın mutfağında güzel bir tarhana çorbası yapar ve prensese içirir. Prenses, kara vezir'in verdiği ilaçla sürekli uyuyordur ama günlerce çorba içtikten sonra prenses iyileşir. Masal böyle devam eder ve güzel bir nihayete erer, sonra gökten düşen elmalar falan filan.. Anlatmak istediğimde bu masal değil zaten. Bağlayıcılık olması açısından, masalın içinde geçen bir temanın bendeki yansıması..

Kaç dakika daldım böyle bilmiyorum ama zihnimde bir tarhana kokusu ile uyanmışım. Sonra kendime geldiğimde mutfakta buldum beni.. hem de ocağın başında tarhana çorbası yaparken.. Rahmetli annemin elleriyle yaptığı, ev tarhanasını yapmaya başladım. Tahta kaşığı tencerenin içinde her döndürdüğümde ayrı bir geçmişe gittim. Çocukluğumun tarhanalı pazarlarına, pastırma yazlarında yapılan tarhana hamurlarına ve günlerce tarhana hamuru kokan evimize gittim. Duygulandım da biraz. Tarhananın buharından mı, geçmişe özlemden mi, aklıma gelen annemden mi bilmiyorum ama gözlerim hafiften nemlendi. Fazlaca yaşlanmasına izin vermeden, çorbam hazırdı ve soğumadan içilmeliydi. Öyle de yaptım. Bir tabak, bir tabak daha. Yanında biber turtuşu da bir harika gitti. Doydum, sonra da üstüne bir dilim ekmeğin üstüne sürülmüş ayva reçeli ile pazar sabahı ziyafeti tamamlandı. Çok eksiklikler olsa da o günlerden, eski günlerde ki gibi..

Kendime geldiğimi hissettim sonra.. Demek ki tarhana da varmış bir keramet. Deli oğlan, keloğlan işi biliyormuş, prensese içirirken tarhanayı.. Çok dinç hissettim kendimi, giyimdim dışarı çıktım. Mevsim anormalliğinde, güneşli ve hoş bir pazar geçirmek için köpeğimle parka gittik. Temiz hava ve yalancı baharın çiçek açan ağaçlarını seyretmek güzeldi.

Ne masalsız ne de tarhanasız kalın. Ama siz eniyisi mi sağlıcakla kalın..

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara