- Kategori
- Psikoloji
Performansa dayalı özbeğeni mi, koşulsuz özkabul mu?
Amerikalı psikolog William James özdeğer = başarı / beklentiler dir demiş. Burada “/” bölme işareti, yani beklentiler özdeğer ile ters orantılı. Formüle göre özdeğer duygusunu arttırmak için başarıları arttırabilir ve beklentilerimizi azaltabiliriz. Yani insan başarısız olduğu zaman veya beklentileri gerçekleşmediği zaman, doğal olarak özdeğeri hissi zayıflar. Bazılarımızın, uzun bir beklentiler listesi vardır, bunları gerçekleştirmek için her biri üzerine yoğunlaşamadığı için ya geçekleşmez yada sonuç verimli olmaz. Bu da bilinçaltına başarılamayan olarak kaydedilebilir ve her biri kişinin özdeğer hissini zayıflatabilir. Bence kendi kendine söz verilip gerçekleştirilmeyen her şey kişinin özdeğerini, özbeğenisini, özgüvenini farkında olmadan olumsuz etkiler. Buna tipik bir örnek, zayıflama planlarıdır. Kişi sürekli başlayacağım der, başlamaz, yada başlar ama pes eder. Tüm bunlar bilinçaltına kendisinin iradesinin zayıf olduğu mesajını gönderir ve bu da özdeğeri olumsuz etkiler. Halbuki birçok durumda kişinin bu tür beklentiler oluşturmasına ya gerek yoktur, yada koyduğu hedeflerin zor olmasına gerek yoktur. Mesela kişi yeme alışkanlıklarına çeki düzen verip menüye zevk aldığı düşük kalorli yiyecekleri dahil edip, arkadaşıyla spor yaparak haftada veya ayda 1 kilo zayıflayabilir ve sonrasında kilosunu koruyabilir. Böylelikle katı ve zor hedefler koymasına gerek kalmaz. Bazı hafta çok yer bazı hafta biraz daha az.
Şimdi formülün kesir üstü kısmına bakalım. Başarıların özdeğeri, beğeniyi arttırdığı ve özdeğer hissinin de mutlulukta önemli rolu olduğu bilinince, doğal olarak, öyleyse özdeğer hissini güçlendirmek için daha başarılı olmalıyız sonucu ortaya çıkarılıyor. Bence insanlar birçok durumda aslında doğal sonuç olması gereken şeyleri hedef haline getirip o yönde çalışıyor. Mutlu olmayı hedefliyoruz, kişisel tatmin diyoruz ama aslında insonağlu sadece bu ödüllere ulaşma menfaatiyle çalışan bir varlıktan daha ötesi değil mi?
Albert Ellis bu bakımdan özdeğer meselesinin kişiyi kolaylıkla kapana kıstırabileceğini söyler. Dünyada, özellikle birçok batı ülkesinde insanlardaki özdeğer eksikliğinden para kazanan bir sektör vardır. Özgüveni, özdeğeri hedef gösterip insanların aslında çok zevk almadıkları faaliyet, sertifika, diploma peşinden koşmalarına sebep olurlar. Yani insanlar bir faaliyeti temelde sevdiği için değil toplum içinde nasıl göründükleri bakımıdan yapma durumuna gelebiliyorlar. Hatta daha da karıştıracak olursak, başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğü konusundaki kendi düşünceleri, özgüvenlerini etkilediği için birçok şeyin peşinden koşarlar. Çünkü toplum onlara başarılı oldukları düzeyde kendilerine değer verileceği mesajını vermiştir!
Albert Ellis e göre özdeğer hissinin başarı ve sahip olunanlarla koşullu olarak ilişkilendirilmesi (ve hatta eşkoşulması) durumunda kıskaca girilmiş oluyor. Kişi bunları elinde olmayan sebeplerle dahi kaybetse çöküntü yaşayabiliyor, çünkü o zamana kadar kendini bunlarla çok fazla eşkoşmuş olabiliyor. İşte bu nedenle koşullu özdeğerin doğal olmadığını savunuyor. Ona göre bunun alternatifi ise “koşulsuz özkabul”. Yani bir insanın şu şekilde düşünmesi daha doğal: “Kendimi hatalarımla, zayıflıklarımla, herşeyimle olduğu gibi kabul ediyorum. İçimde daha iyisini yapmaya karşı istek var ama bu yönde kendimi yıpratmadan, yargılamadan, keyfimi bozmadan doğal biçimde çaba göstermeye devam edeceğim”.
Şimdi ben düşünüyorum, gerçektende elinde olmadan dünyaya zihinsel engelli veya ortalamanın altında bir zeka kapasitesi ile gelen insanlar var. Hemen hiçbirşeye yeteneği olmayanlar da olabiliyor. Kendilerini sevemeyip, kötü mü hissetmeliler? Mutsuz mu yaşamalılar? Kaderleri bu mu?
Herkesi kendi haliyle kabul etmek yerine kıyaslamaya gidiyor, çocukların özbeğenisini sınıf birincisi olmasına bağlayıp bilinçaltlarını farkında olmadan o yönde şartlandırıyoruz. Ondan sonra çocuklarda küçük yaşta hayatta en önemli değerlerinin sınavlarda iyi derece alıp iyi meslek sahibi olmak olduğunu inancı yerleşiyor. Çünkü en büyük takdiri diğerlerinden daha iyi yaptıkları zaman aldıkları için!
Özetle “Özdeğer başarılarımızın büyüklüğü ve gerçekleşmemiş beklentilerimizin azaltılması oranında artar” ve “Koşullara bağlı bir özdeğer sahibi olmaktansa koşulsuz bir özkabule sahip olmak insanı daha kalıcı bir mutluluğa doğal olarak ulaştırabilir” Örneğin ben o kadar da bilge olmamamdan kaynaklanan, özdeğerime etkisi olması babında bir türlü gerçekleşmeyen ve aslında gerçekten okadar da ihtiyacım olmayan beklentilerimi azaltabilirim. Ama aynı zamanda koşulsuz özkabulun ne olduğu zihnimde biraz yer ettiği için, başarısız olduğum zamanlarda özdeğer hissim çok etkilenmez. Hayat koşturmacası içinden çıkamayan biri için belki ikinci bilgi hemen sindirilip uygulanamayabilir ama olgunlaşan bir insanda bu ikinci bilgi diğer insanlara da anlayış, objektif bakış, ve sevgi olarak vücut bulur. Çünkü bilen insan sürekli başkalarını yargılayıp kızmaz, geride kalanlara anlayış gösterir.