Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '11

 
Kategori
Güncel
 

Perşembenin gelişi…

Perşembenin gelişi…
 

Bu yazıma yine, sevdiğim ve sık kullandığım sözlerden birisiyle başlıyorum; 

Perşembenin gelişi, çarşambadan belli olur” 

Bir iş, durum ya da olayın nasıl sonuçlanıp sonuçlanmayacağının şimdiki gidişinden anlaşılması anlamında kullanılır genellikle. Nükteli bir ifadeyi çağrıştırır. Bazen da perşembe ve çarşambayı yer değiştirerek kullananlar olur; “çarşambanın gelişi perşembeden belli olur” gibi. Hatta bu ters şekliyle birde türküsü vardır. 

Günümüzde yaşanan bazı olaylarda bu sözü çağrıştırıyor bende. Olaylar birbiri ardına sıralanınca “büyük resmi” görmeye başlıyorum… 

İsterseniz önce biraz daha gerilere gidelim. 70’li yıllarda Türkiye’nin bir Ermeni Terörü vardı; yurt içinde ve dışında onlarca diplomatımız ve vatandaşımız hayatını kaybetti. Aynı yıllarda terör sokaklarda da yoğun biçimde boy gösterdi. Toplumsal olaylarda 6000 civarında vatandaşımız hayatını kaybetti. Sonra terör PKK olarak, özellikle kırsalda karşımıza çıktı. Bu süreç bugün hala devam ediyor. Yönlendirme mekanizması büyük olasılıkla aynı… 

Bugünü, yada içinde bulunduğumuz süreci “çarşamba” kabul edelim ve son günlerde dikkat çeken bazı olaylardan kısa kısa bahsedelim: 

-21 Mart Nevruz kutlamaları kapsamında yapılan gösterilerde Silopi ve Batman’da gerginlikler yaşandı. Polis, Silopi’de tazyikli su ve gaz bombası ile müdahalede bulununca, BDP Milletvekili Sabahat Tuncel tartıştığı bir baş komisere tokat attı. BDP'li Bengi Yıldız da Batman'da eline taş alıp yol kesti. 

-23 Mart’ta BDP’nin Güneydoğu’da başlatmış olduğu “sivil itaatsizlik” eylemleri, dünün cuma günü olması nedeniyle “Cuma namazı”na taşındı. BDP’nin ana dilde eğitim, siyasi tutuklukların serbest bırakılması, askeri ve siyasi operasyonlara son verilmesi ve yüzde 10 seçim barajının kaldırılması yönündeki isteklerine böylece cuma namazı da alet edilmiş oldu. 

-23 Mart’ta TÜSİAD’ın yaptığı bir toplantıda bir anda gündeme oturan ve çok tartışılan sözler sarf edildi: TÜSİAD’ın eski başkanlarından Cem Boyner, yeni anayasanın tartışmasının gündeme geldiği Yüksek İstişare Konseyi toplantısında, “insanların özgürlüğünün, onurunun, haklarının ülkenin bölünmesinden daha önemli” olduğunu savundu. Burada Boyner’e 10 yıl kadar önce Irak halkı için öngörülen “daha fazla özgürlük ve demokrasi” vaatlerini hatırlatmakta fayda var. 

TÜSİAD tarafından hazırlanan Anayasa taslağında da, halen yürürlükte olan Anayasa’nın değiştirilemez olan ilk üç maddesini değiştirilebileceği ile ilgili hükümler bulunduğu ifade ediliyor.(Yürürlükteki Anayasa’nın dördüncü maddesine göre “ilk üç maddenin değiştirilmesi dahi teklif edilemez” hükmü gereği, bu davranışta anayasal suç unsuru olup olmadığının savcılıklarca dikkate alınmasına gerek var mı, yok mu?) Boyner’in bu konuşmasından sonra İshak Alaton kendisini öperek tebrik etmişti… 

Cem Boyner’in eşi Ümit Boyner’de “çocuklarımı askere göndermeyeceğim” şeklinde konuşmuştu. Boyner, çocuklarını askere gönderen anaların sayesinde bugün o makamda oturduğunu ve çuvalla para kazandığını hiç hesaba katmıyor anlaşılan… 

-8 Nisan’da Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen “Barışı Kurmak” konferansına, eski DEP Milletvekili Leyla Zana’yla birlikte konuşmacı olarak katılan işadamı İshak Alaton Güneydoğu’yu kast ederek; “Her şeyden önce bölgeden ayrılmak istenilip istenilmediğini belirleyecek geniş kapsamlı sosyal araştırmalar yaparak, gerçek istekleri görmeliyiz. Kürtlerin gerçekten ayrılmak isteyip istemediklerini, hem kendileri ve hem de biz Türkler görmüş olacağız. Kürtleri teskin edecekse Öcalan ev hapsi konumuna da geçirilebilir. 

Görüldüğü gibi, askerler dışında kalan şahıslar, kurum ve kuruluşlar, iç ve dış destekli Sivil Toplum Kuruluşları vs. Türkiye Cumhuriyeti’nin iç işlerine her türlü karışabiliyorlar. Hatta bazıları ayakta bile alkışlanıyorlar… 

Kısacası Hükümet, (onun vasıtasıyla Türkiye Cumhuriyeti demek daha doğru olur) geniş kapsamlı bir kuşatmanın altında. 12 Haziran seçimlerinin yaklaşıyor olması, tarafların seçimlerden beklentileri, elde bulundurulan kozların da seçimlerde önemli rol oynayacağı beklentisi, polise tokat ta attırıyor, iş adamına anayasa da hazırlattırıyor. Bu arada ülkede yaşanan bu ve benzeri gelişmelerde Ankara’ya karargah kurduğu iddia edilen 500 kadar CIA görevlisinin(ajanının) etkinliğini ve rolünü de sorgulamak gerekir! 

Ne diyelim, Osmanlı’nın son dönemlerinde de hep böyleydi. İmparatorluğu kimin yönettiği belli değildi. Güçlü olan kim ise ve derse, ne isterse onun suyuna gidiliyordu ve istekleri yerine getirilmeye çalışılıyordu. Hasta adam “Çarşamba” gününden bilemiyordu “Perşembe” günü önüne “Sevr”in konacağını, çünkü adam yarını göremeyecek kadar “hasta”ydı… 

Bugün gelinen noktada durum pek farklı değil. Tarihten ders alamayan bizler, tarihin tekerrür etmesine fırsat yaratıyoruz. Yani ? 

“Perşembe” ve sonraki günlerde hiç te hoş şeyler gözükmüyor… 

 
Toplam blog
: 136
: 2817
Kayıt tarihi
: 20.03.11
 
 

Duyarlı olduğum konularda; düşündüklerimi, bildiklerimi ve birikimlerimi paylaşmak üzere burada b..