Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '15

 
Kategori
Felsefe
 

Peygamberler ve mucizeler

Türkçe sözlükteki tanımına göre peygamber, tanrının buyruklarını bildiren kimsedir. Sözcük, farsçadan gelmektedir. Yalvaç, elçi, resul, nebi, tebliğci de denilmektedir.

Yine ayni sözlüğe göre mucize; kişioğullarını hayran bırakan,olağanüstü sayılan, kişioğlu usunun alamayacağı olaylardır.

Her iki sözcük de,dinle ilgili kavramlardır. Pekiyi,din nedir?

Din, allah tarafından bildirilen kurallar topluluğudur. Dinin iki yönü vardır: İnanç yönü ve örgüt yönü.

İlk çağlarda kişioğlu; çevresinde gördüğü her şeyden ve olaydan korkuyordu. Bu nedenle, bazı kişiler onlara korkmamaları için tanrı kavramını öğretti. Bunlar, sonraki dönemde savaşçılardan sonra toplumda en güçlü grup durumuna gelen rahiplerdir.

Bu rahiplerin bulduğu eski Yunan’daki Zeus ile Babil’deki Marduk aynı tanrıdır.

Her nekadar bu ikisi erkek tanrılar ise de; kişioğlu,kendisini doğuran anaya, kadına tanrı olarak bakmayı  daha uygun bulmuştur. Bu nedenle, yerkürenin her yanında “ana tanrıçalar”a rastlanmaktadır.

Nitekim; eski Yunan’da  bizim evrenimizin de  içinde bulunduğu gökyüzünde geceleri görülen samanyolunun;tanrıça Hera’nın memelerinden akan sütten oluştuğuna inanılmıştır.

Eski Yunan’da , Babil’de, Hindistan’da, Amerika’daki Mayalar, Aztekler ve İnkalar’da, Mısır’da   rahiplerin gözetiminde çok tanrılı dinler-eski Yunan’da  ünlü Einstein’ın zaman tanrısı da varmış-ortaya çıkmıştır.

Mısır firavunları temel tanrı Ra’nın yeryüzündeki temsilcileri idiler. Yani, ilk peygamberler bu firavunlar olmaktadır. Hatta, bazı kez firavunlar kendilerini tanrı ile aynileştirmişlerdir.

Eski Mısırda birden çok, çeşitli hayvan başlı, her biri güneşi temsil eden  tanrı vardı. Firavun Ahtonon,yalnızca bir tek güneşi tanrı olarak kabul ettirmek istemiş olup; böylece, ilk tek tanrılı peygamber olmuştur.

Firavunların, peygamber olarak benimsenmesine yarayacak mucizeleri vardır. O dönemin bilgileri ve teknolojisi ile yapımı olanaksız olan piramitler,birer mucizedir.

Ayrıca;Musa elindeki bastonu yere atınca baston yılan olmuştur. Firavunun rahipleri de ellerindeki bastonları yere atınca onlar da yılana dönüşmüşlerdir. Bu da bir mucizedir.

Mezopotamya uygarlıkları(Sümerler, Asurlular; Babilliler) Hitit ve Finike uygarlıkları da çok tanrılı dinlere sahiptirler ve onlarda da krallar,tanrıların temsilcileridirler. Bu dinlerde anlatılan Yaratılış ve Tufan söylenceleri;sonraları Museviliği ve diğer kitaplı dinleri de  etkilemiştir. Bu söylenceler; kutsal kitaplarda da yer almıştır.

Maya ve Aztek ve İnka uygarlıkları da çok tanrılı dinler kurmuşlar ve bugün hala gizemleri çözülememiş piramitler ve devasa hava alanları bırakmışlardır. Bunların yapılışı da, bir tür mucize olarak algılanabilr.

Eski Yunan ve Roma’da da Zeus ve Hera ile diğer birçok tanrıdan oluşan bir din sistemi vardı. Tanrılar, bazı kez kişioğullarının kızları ve oğulları le çiftleşirler ve yarı tanrı varlıklar ortaya çıkardı .Bunlar da mucize varlıklardı.

Şamanlık, eski Türk boylarında yaygın olan bir dindir. En büyük tanrı Ülgen’dir. Şamanlar, Ülgen’in yeryüzündeki temsilcileridir. Mucizeler gösterip hastaları iyileştirebilirler, kötü varlıkların ve olguların etkilerini önlerlerdi.

Hinduizm ya da Brahmanizm dini; yaklaşık dört milyon yıl önce Hindistan’da ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Sonradan ortaya çıkan kitaplı ve kitapsız dinler, bu dinden etkilenmişlerdir.

Bu dinin peygamberleri yoktur. Yalnızca “guru”denilen din alimleri;bu dini her yerde kalabalıklara anlatmaktadır. Kutsal kitapları Vedalar’dır.

Kişioğlulları ve diğer tüm varlıklar; Brahma denilen tanrının biçim değiştirmiş durumlarıdır. Hinduizm’e inananlar,bu yüksek ruhla birleşmeye çalışmaktadır.

Bunun için yoga yapılır ve bunu yapanlara “yogi”denilir. Bunlar; dakikalarca yüreklerinin çarpmasını durdurabilirler, saatlerce nefes almadan yaşayabilirler. Sivri demirlerin üzerinde uyurlar ve çıplak ayakla ateş üzerinde yürüyebilirler. Bu olanları da, mucize olarak algılamak gerekir.

Benzer uygulamalar islama ait tarikatlarda da vardır. Şiiler kendilerini demir zincirlerle döverler, rufailer ise bedenlerine şiş sokar çıkarırlar ve kanamazlar.

Hindistan’da prens Siddharta, gerçeği aramak için prenslikten vazgeçer ve dilenci olarak yaşamağa başlar. Araştırmaları sonunda,Vedalardaki bilgilere karşı çıkar ve Budda(Aydınlığa Ermiş Kişi) olur. Budizm,bundan sonra Nepal, Doğu Türkistan, Çin, Japonya, Güney Doğu Asya ülkelerinde yayılır. İlk evrensel  din böylece 2400 yıl önce  Budizmle kurulmuştur.

Yalnızca Hindistan’da ve İran’da yayılmış olan Zerdüşt dini vardır. Bu dinin peygamberi Zerdüşt olup kraliçenin atının ayaklarını iyileştirme mucizesi vardır. Zerdüşt dininden, İsadan iki yüz yıl sonra Manişeizm dini de ortaya çıkmıştır.

Bu dinlerden başka Çin’de Konfüçyüsçülük, Taoculuk; Japonya’da Şintoculuk yayılmıştır. Bu dinleri kuranlar,peygamber olarak anılmamışlardır.

Bu dinlerin dışında; kitaplı dinler de denilen dört din ortaya çıkmıştır. Zebur’un peygamberi Davud, Tevrat’ın peygamberi Musa, İncil’in peygamberi İsa ve Kur’an’ın peygamberi Muhammed’dir.

Bu kitaplarda;bu ve diğer peygamberlerin yaptıkları mucizelerden de söz edilmektedir. Davud, kavminin başına musallat olmuş olan dev  Goliath’ı, sapanıyla attığı taşla öldürmüş ve kavmini kurtarmıştır. Musa; Kızıldeniz’i bastonuyla yararak kavmini Mısır’dan çıkarıp “Vadedilmiş topraklar”a getirmiştir. Tanrının, taşa kazınan on emrini halkına ulaştırmıştır. İsa; hastaları iyileştirmiş, ölüleri diriltmiştir. Bu nedenle “Baba allah-Oğul allah-Ruh allah”üçlemesi ile,tanrı ile bir sayılmıştır.

Muhammed ise; Berat adlı ata binerek Medine’den kalkarak Kudüs’te tanrının katına çıkmş ve tanrıyı görmüştür. Miraç olayını yaşamıştır. Kitabına göre Muhammed, son peygamberdir.

Bu sayılan mucizelerin tamamı,söylencelerden oluşmaktadır. Çünkü,bunları kanıtlayacak belgeler ve olgular bulunmamaktadır. Kutsal kitaplar hariç.

Buna karşılık; piramitler, İnkalarca yapılmış devasa hava alanları, Maya takvimi birer mucize kanıtı olarak günümüze dek gelmiştir.

Ortaçağa kadar; kitaplı ve kitapsız dinlerin ve bunların uygulayıcıları olan rahiplerin ve din adamlarının yaptıkları açıklamalar doğru olarak kabul edilmiştir. Bu doğrulara aykırı gelen her türden bilimsel çalışmaya ve açıklamalara karşı çıkılmıştır.

Ortaçağın sonlarına doğru, dinlerin bilim üzerindeki baskıları azalmaya başlamış ve yeni çağda bilimsel “mucizeler” birbiri ardına ortaya çıkmağa başlamıştır.

Örneğin; yerkürenin evrenin merkezi olduğu varsayımı bırakılmış ve astronomi bilimi gelişmeye başlamıştır. Bu gelişmeler sonucu; kişioğlu yerkürenin uydusu olan Ay’a ayak basmış; Samanyolu’na gözlem uyduları yollamıştır. Bunlar, gerçek anlamda mucizlerdir.

Telefonla uzaktan biribirini görmeden konuşma,sonra telsiz telefonla konuşma,günümüzde cep telefonları ile konuşma olguları,birer mucizedir.

Radarı kurma, radyoyla sesleri yayma, televizyonla resimleri yayma, üç boyutlu resimli televizyonlar da birer mucizedir.

Otomobil, tren, uçak, gemi, denizaltı, uzay gemisi  gibi araçlar da birer mucizedirler.

Son olarak;bilgisayar ve internet olgusu bir mucize olarak ortaya çıkmıştır.

Hiç kuşku olmamak gerekir ki; bunları bulan ve uygulanır kılanlar da birer peygamber gibi algılanabilir.

Günümüzde, gelişmeler o denli hızlı olmaktadır ki; artık “mucize”diye bir olay ya da olgunun olmayacağı düşünülmeğe başlanmıştır. En azından daha üç konunun çözümünün bir mucize gibi algılanabileceği düşünülmektedir. Işık hızının aşılması; DNA ve RNA nın labaratuvar ortamında yapımı ve tıpta kullanımı; yapay zekanın yapımı.

Bir tarihte ders çalışırken ampulu bulmuş olan Edison’un mucize yarattığını; cennetlik olduğunu söylemiştik. İmam Hatip Lisesi’nde okuyan arkadaşımız “Olmaz.Mucizeleri peygamberler yaratır.Ayrıca,kelimei şahadet getirmeden -müslüman olmayan-ölenler cehennemliktir”demişti ve çok şaşırmıştık. Demek, dinin bilim üzerindeki baskısı çağımızda da sürmekteydi.

Tıpkı;koyunları ve diğer hayvanları ve bitkileri klonlayan bilim adamları; kişioğlunu klonlamak istediğinde ,buna din otoritelerince karşı çıkılması ve bunun etkili olması gibi.

Cern’de yapılan deneylerle Hicks parçacığı-tanrı parçacığının aranmasına da karşı çıkılmaktadır. Ama, çalışmalar bundan etkilenmemekte ve sürmektedir. Kişioğlu, bilimsel yönden de Brahma’ya ulaşmaya çabalamaktadır.

Hinduizmnin dediği gibi; tüm varlıklar tanrı denilen büyük bir tinin evrenlere yansımış parçacıkları ise, bilimde ortaya çıkacak yeni mucizelerden korkmamalıyız. Ne de olsa, o ulu tinin bir parçasıyız ve onun özünü taşıyoruz.

Kutsal kitap Kuran’da da elif-lam-mim denilektedir. Oku denilmektedir. O her şeyi bilen, gören, duyan ve duyumsayandır denilmekte ve tanrının bilgi yönüne işaret edilmektedir.

Dolayısıyle, yeni mucizeler aramayı ve yaratmayı sürdürmeliyiz. Bir Bektaşi canı olan babamın dediği gibi “Gün gelecek bilim marifete göbek attıracaktır.”nasıl olsa…

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 142
: 578
Kayıt tarihi
: 04.09.13
 
 

1940 yılında İzmir'de doğdum İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdim 1961 yılında Mülkiye(Siyasa..