Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '09

 
Kategori
Öykü
 

Peyote'de ilkbahar - Bölüm 18

Peyote'de ilkbahar - Bölüm 18
 

arkası yarın...


Bölüm 18 - Yoksa...

Dirim evden ayrıldıktan sonra İkibira etrafı dağıtmaya başlamıştı bile. Aslında İkibira için etraf salondan ibaretti. Çünkü Dirim İkibira'yı evde yalnız bıraktığında salonun kapısını da kapatırdı ki İkibira evin daha fazla bölümüne zarar vermesin. Kuşun bütün gün yalnızlıktan canı sıkılıyordu ve bu sıkıntısını çevresindeki eşyaları gagalayıp didikleyerek gidermeye çalışıyordu. Bu defa da, o sabah yemiş olduğu şapşeftalilerinin çekirdeklerini kafesinden çıkarıp yere iki sıra halinde dizmeye çalışarak oyalanıyordu. Sonuncu çekirdeği de kafesinden alarak kurduğu düzene sadık bir şekilde en arka sıradaki tek çekirdeğin yanına koydu. Daha sonra çıldırmış gibi odanın içinde bir o yana bir bu yana uçmaya başladı. "Beklediğiniz konuk geldi efendiiiim!!!". Bunu söylemeyi 7.tekrarını izlediği bir komedi filminden öğrenmişti.

-Beklediğiniz konuk geldi efendim.

-Peki. Al içeri Basti.

-Jetro! Nerede kaldın?! diye karşıladı Dirim.

-Selam dostum, dedi Jet, onu duymamış gibi.

-Bir buçuk saattir seni bekliyorum. Merak ettim.

-Tam evden çıkarken masanın kenarında duran bardağa çarptım ve yere düşürdüm. Sonra bilirsin işte, bardağın bütün parçalarını yerden toplayıp sade bir törenle onu apartmanın bahçesindeki yabani erik ağacının altına diğer kırılmış olan bardak ve tabakların yanına gömdüm.

-Üzüldüm dostum, diye teselli etti Dirim.

-Üzülme Dirim. Bir gün bütün camlar kırılacak.

-Doğru haklısın.

-Anlat bakalım, neler yaptın Brokoli’de geçen gün? diye sordu Jetro.

-İhtiyaç olan malzemeler için toplu alım yapmaya gitmiştik biliyorsun. Anlaşmaları yaptık ve geldik işte. Epey ucuza kapattık. İyi iş oldu.

-İyi olmuş...

Jetro, lafı uzatmayı pek sevmezdi. Zaten usulen sormuştu neler yaptığını Dirim’e. Merak ettiği için değil. Önemli bir şey varsa, Dirim nasıl olsa sabırsızlıkla olayı Jetro’ya anlatırdı.

-Eee... Ne diyor Pastel? diye sordu Jet.

-Pastel mi? Dur açayım mesajını.

<ı>

Pastel: Size uzun zamandır yazamadım biliyorum çocuklar. Ama burada çok kötü günler geçirdiğimi söylemek zorundayım. İlk darbe Reçel’den geldi. Buna inanamayacaksınız ama bana dedi ki: Pastel, biliyorsun ki sürekli bende kalamazsın. Ben hamileyim ve her işe yetişemiyorum. Ona yardım edebileceğimi, zaten hali hazırda da yardım ettiğimi söyledim ama o yine de gitmemde ısrarcıydı. Yardıma anneleri gelecekmiş ve zaten evde kalacak yer kalmayacakmış. Ona, yerde bile yatarım bana bunu yapma, dediysem de o beni sokağa koydu. Buraya gelince çok değişmiş. Neyse , o an ne yapacağımı bilemedim. Dönmeyi düşündüm ilk olarak ama bunun en son istediğim şey olduğunu biliyordum. Denemeden dönmek , mücadele etmeden kaybetmek bana göre bir şey değildir bilirsiniz.

O gece Reçel’in kocası ile konuşmaya çalıştım yarım yamalak Obezcemle... Potin , Reçel’e göre daha insaflı çıktı ve ertesi gün işinden izin alıp benimle beraber kapı kapı dolaşmaya başladı. Önce çalışabilen ama bilmem kaçıncı el bi ucuz araba bulduk –ki burada arabasız hiç bir şey yapmak mümkün değil. Yani neredeyse imkansız. Ardından kaçak göçmen işçilerin çalıştığı bi iş kompleksine götürdü beni. Titan’lı bi adamın yanında karnımı doyurmaya yetecek kadar para kazanabileceğim bir iş buldu. Bavul satacaktım artık. Son olarak da bi arkadaşının yanında bana kalacak yer ayarladı. İnanamıyorum!!! Bu adama çok şey borçluyum çocuklar. Laf aramızda , zaten Reçel de beni kocasından çok kıskandı. Bir gece daha bile kalmama tahammül edemeyecek kadar!

Evet. Hikayem bu. Bu sebeple sizi biraz yalnız bıraktım. Şimdi Potin’in arkadaşı Kaşmir’in garajdan bozma odasında kalıyorum. Tabii az bir miktar kira vererek... İlk işimden Obezce’m yüzünden kovulduğum için aynı komplekste başka bir yerde, başka bir iş yapıyorum. Bu defa Mokasinli birinin yanında Tişört satıyorum. Biliyorum bu kötü günler de geçecek. Ama sizin destek ve yardımlarınızla. Beni yalnız bırakmayın çocuklar. Çünkü beni ayakta tutacak bu güce ihtiyacım var.

Öpüldünüz ...

Pastel

-İşte böyle Jet, dedi Dirim üzgün bir ses tonuyla.

-Bu kadar zorluk çekmeye değer mi sence? diye sordu Jetro.

-Bilmem. Herkes kendi hayatını istediği gibi yaşamalı. Hem sana zorluk gibi gelen şeyler, bir başkası için mücadele ve hayatın ta kendisi anlamına gelebilir.

-Sanırım öyle. Öyle olmasa bunları okumak yerine akşama nereye gideceğimizi konuşuyor olurduk Pastel’le.

-Ya evet. Neyse şimdi bunu tartışmak yerine ona ihtiyacı olan morali verelim, ne dersin?

-Peki ala. Önce ben bir şeyler yazayım sonra sen yazarsın. Çünkü ben fazla kalamayacağım. Yapmam gereken şeyler var.

-Anlaştık dostum. Bilgisayar senin.

Jetro Pastel’e bir şeyler yazarken Dirim şantiyeyi dolaşmaya çıktı. Elleri cebinde, ıslık öttürerek dalgın dalgın şantiye binasından dışarı adımını atmıştı ki telaşla kendisine doğru koşmakta olan Kalfa’yı gördü. Kalfa soluk soluğa bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama doğrusu dediklerinden bir şey anlamak, Cinli Hamam’ın müneccimleri dışında kalan normal insanlar için pek mümkün değildi.

-Dur bir soluklan Kalfa. Dediklerinden bir şey anlamıyorum.

-Karnına sapladı bıçağı Bay Dirim.

-Kim kimin karnına sapladı.

-Bigbaş!

-Bigbaş mı sapladı, ona mı biri bıçak sapladı?

-Bigbaş Mürdüm’e sapladı. Ben klor pompaları projesini açmış ona bakıyordum. O sırada olmuş.

Koşar adımlarla olayın olduğu yere gittiler. Bütün işçiler bir yere toplanmış bağrışıp çağrışıyorlardı. Dirim yanlarına giderek kalabalığı yardı ve yerde kanlar içinde yatan Mürdüm’ün başına gitti.

-Ambulans çağırdınız mı? Biri ambulans çağırdı mı dedim ?!

-Yok, kimse çağırmadı, dedi kalabalıktan bir ses.

Dirim hemen telefonuna sarıldı ve ambulans çağırdı.

-Sakin olun beyler. Yaralının başından çekilin, diye bağırdı. Ardından sağlık görevlisinin koşarak oraya gelmekte olduğunu fark etti. Bir tek doktor kalsın başında, diğerleri kenara, diye bir kez daha uyardı telaşlı kalabalığı.

Sağlık görevlisi Mürdüm’e ilk müdahaleyi yapmıştı. Şimdi de onu sakinleştirmeye çalışıyordu:

-Önemli bir şeyin yok Mürdüm. Derin nefes al ve tüm dikkatini yaranın olduğu yere topla. Sakin olmaya çalış. İyi konsantre ol ve vücudunda dolaşan kana hükmet. Kanının yaranın olduğu yere doğru akmamasını sağla.

O sırada Dirim olayın nasıl olduğunu hep bir ağızdan dinlemekle meşguldü. Her kafadan bir ses çıkıyordu.

-Tamam, susun. Anladım! diye bağırarak kuru gürültüyü susturdu Dirim. Demek Mürdüm klor pompaları için çukur kazıyordu, Bigbaş da başına gelmiş toprakları ayağıyla çukura geri itiyordu. Peki niye yapıyordu bunu? Tek tek konuşun. Sen anlat bakalım.

-O dedi ki; klor pompası boşuna masrafmış, elle atarız havuzlara kloru, dedi. İnsandan iyi mi yapacak makine, dedi. Mürdüm de, sen mi bileceksin bunu, dedi. Proje ne diyorsa onu yapmak lazım gelir, dedi. Sonra Bigbaş sövdü Mürdüm’e. Mürdüm de ona yumruk attı. Sonra bıçak çekmiş, biz görmedik. Sonra da saplamış işte karnına bıçağı ...

-Nerede şimdi Bigbaş?

-Kaçtı gitti, dedi aynı işçi.

-Nereye kaçtı?

-Koşarak kaçtı, şu yöne doğru. Yarın gene gelecem dedi kaçarken.

-Biraz zor gelir, dedi Dirim sinirli bir sesle. Onun yanında sümsük bir arkadaşı vardı. O nerede?

-Bilmiyoruz ki. Sessizce gitmiş o da, diye cevap verdi Kalfa.

Bu cevaptan on buçuk dakika sonra ambulans geldi. Mürdüm’ü sedyeye koyup götürdüler. Yanında en yakın arkadaşı Hasat da refakatçi olarak gitti. Dirim bütün işçileri toplayıp onları sakinleştirmek için bir konuşma yaptıktan sonra işlerinin başlarına dönmelerini istedi.

-Kalfa! Tek yetkili sensin. Bugün bitmesi gereken işler hiçbir aksamaya uğramadan program dahilinde bitmeli. Ben, Bay Ciem’in yanına gidiyorum. Döndüğümde mazeretsiz işlerin bittiğini görmek istiyorum.

-Bakarız Bay Dirim, diye cevap verdi Kalfa ümitsiz gözlerle. Belli ki panik halindeki işçileri tekrar hiçbir şey olmamış gibi çalıştırmak ve motivasyonlarını sağlamak için kendine güvenmiyordu.

Dirim, kapıyı hızla çarparak odasına girdi.

-Bir bu eksikti oğlum.

-Ne oldu ya? Bir çıktın yarım saattir yoksun.

-Herifin biri işçilerden birini bıçaklamış, diye açıkladı Dirim.

-Hadi ya !!! Eeee... Ne oldu peki? diye dordu Jet merakla.

-Adamı hastaneye yolladık. Bıçaklayan da kaçmış.

-Nereden gelmiş bıçaklı adam buraya yahu?

-Sözde o da işçilerden biri, dedi Dirim bir öncekine göre daha düşük bir ses tonuyla.

-Nasıl yani?

-Boş ver Jet. Benim şimdi ofise gitmem lazım. Sen istersen kal. Yazmaya devam et.

-Çoktan bitti baba. Gönderdim bile. Hem benim de çıkmam lazım, seni bekliyordum zaten.

Dirim ve Jetro şantiyeden çıkıp ayrı yönlere doğru gittiler.

Dirim, ofisin yakınlarında arabasına park yeri ararken, Jetro’nun yazdıkları rüzgarın da yardımıyla Pastel’in bilgisayarına henüz ulaşmıştı :

Dirim: Selam kız serseri !!! Ben Ceday şövalyesi Jetro. Dirim’i ziyarete gelmiştim de sana da uğramadan edemedim. Mesajını gözyaşları içinde okuduk. Çok dokunaklıydı inan. Sen kimi kandırıyorsun kızım. Ne sorunluymuş da, ne zormuş da... Gelmeyelim diye böyle yapıyorsun di mi? Sen ne cadısın sen!!!

Bak sana ekte Semsiti’ce kitap gönderiyorum. Bir büyücünün hayatla ilgili öğütleri. Özlemişsindir ana dilini diye düşündüm.

<ı>Haydi bakalım. İyi güneşlen, bol bol tropikal meyve ye ve gez. Döndüğünde bir sürü insan «ne yaptın oralarda, anlat bakalım?» diye sorduğunda hiç susmayacak kadar anlatacak çok şeyin olsun.

Ekteki dosyaya bakınız: Erlenmayer'den_Öğütler.doc

 
Toplam blog
: 30
: 777
Kayıt tarihi
: 01.11.08
 
 

Elektronik mühendisiyim. Peyote'de İlkbahar adlı romanın yazarıyım. Özel bir şirkette iş birimi müdü..