- Kategori
- Sinema
Politik Türk sinemasına farklı bir bakış ve gülün bittiği er filmi
Gülüh Bittiği Yer Filminin Afişi
Genel bir bakış
70’li yıllarını masal mantıklı (iyiler mükâfâtını bulur, kötüler cezalandırılır) filmlerini dışarıda tutarsak Yılmaz Güney, kendi sinemasını “yarat”tığı filmleriyle 70’li yıllarda seyirciyi sinemaya çekmeyi başarmıştı. Öyle ki “politik sinema” adına yaptığı “Arkadaş” filmi bugün, sâkin kafayla seyredildiğinde taşıdığı değerler ve verdiği mesajlar açısından (“Şapkalı Azem”in genç kıza verdiği kitaplar sahnesi gibi sosyalist mesaj öğelerinin ön plana taşındığı kısımları çıkarırsak) aslında film “muhafazakâr”dır.
Hatta denilebilir ki gençlik yıllarında sosyalist taraftaki iki insanın, yıllar sonra bir araya geldiğinde ne kadar sosyalist kalabildiklerini ve/veya ne kadar burjuvalaştıklarını (yaşadıkları hayattan kesitler vererek) anlatması bakımından şimdiki “sosyalist geçmişliler”in hayatına ışık tutan bir film.
Sinema aslında çok güçlü bir dil. Sesin ve akan görüntünün beyaz perdeye yansıması belki de sinemayı diğer sanat dallarından (tıpkı tiyatro gibi) daha güçlü kılıyor. Bir kitabın satır aralarına dalan giden bir okuyucuya göre, bir filmin akan giden kareleri arasındaki bir seyircinin “pasif” (edilgen) durumu elbette tartışılır. Ama ne olursa olsun sinema farklı bir “büyü”dür. Ayrıca “Kargacık burgacık” harflerden oluşan yüzlerce sayfayı okuma işi “seyretme”ye oranla güçtür.
70’li yılların sonlarında “seks” filmleri yüzünden “aile” sinemadan uzaklaşmıştı. Diğer yandan “Amerikan sineması” büyük bir pazardı Türkiye’de. 80’li yıllarda da VHS kasetçiliğinin patlaması, Müjde Ar, Banu Alkan Serpil Çakmaklı gibi “et” güzellerinin furyası (gerçi iyi kotarılmış filmler de yok değildi) Türk sinemasını bir çıkmaza sokmuştu.
İşte tam bu sırada (1989) geçen günlerde kaybettiğimiz “Milli Sinema”nın kurucusu diyebileceğimiz Yücel Çakmaklı’nın yönetmenliğini yaptığı “Minyeli Abdullah” Türk sinemasında büyük bir ses getirdi. 300 binin üzerinde bir seyirci kitlesini sinemaya çekmeyi başardı Yücel Çakmaklı. Senaryo, Hekimoğlu İsmail’in bir romanındandı. Müslüman dünyanın Müslümanlığı yaşama sıkıntıları dile getiren bir filmdi. Aslında Türkiye gerçeğini anlatırken (yasaklanma ihtimalinden belki de) olaylar Mısır’da geçiyor, diye özel likle vurgulanmıştır. Dahası: Filmin erkek kahramanı Abdullah rolündeki oyuncu sol görüşlü Berhan Şimşek’tir.
Farklı bir 12 eylül filmi: Gülün bittiği yer
“Politik sinema”da da gücün ve bütün su başlarının solun elinde olduğu su götürmez bir gerçek. Sinemanın yüz aklarından rahmetli (elbette başkaları da vardı) Yücel Çakmaklı bir bakıma tek başına milliyetçi mütedeyyin çizginin insanları için yılmadan usanmadan TV ve/veya sinema filmleri çekti. Birleşen Yollar, Oğlum Osman, Memleketim gibi filmler 70’li yılların ilk yarısının ses getiren Yücel Çakmaklı filmleridir. IV. Murad TV dizisi tarihine sövmeden tarihi anlatabilme açısından (hem de Cihan Ünal, Ayten Gökçer gibi tiyatro devleriyle) bir ilktir belki de. Sonrası da gelir: Küçük Ağa, Kuruluş, Sahibini Arayan Madalya…
Gülün Bittiği Yer
işte böylesine bir zamanda çekilmiş bir 12 Eylül filmidir. Ama bir farkla: Bu film 12 Eylül Darbesi’nin “sol mağdur”larını değil de tam aksine “sağ mağdur”larını anlatmaktadır. Hem de çok açık ve cesur bir dille. “Sağ mağdur”lara yapılan işkence sahneleri bile hiçbir estetik kaygı güdülmeden ( ki gerek de yoktur böyle bir durumda) bütün çıplaklığı ile verilmiştir “Gülün Bittiği Yer” filminde. Anlamlıdır da bu bakımdan.
Çünkü ortalama (tarafsızlar da dahil) Türk insanı, 12 Eylül 1980 Darbesi’yle yalnızca sosyalist gençlerin mağdur olduğunu sanmaktadır hâlâ. Oysa o darbenin tankları, “ülkücü” gençlerin üzerinden de acımasızca geçmiştir. Onların da payına cezaevleri ( ki Yusufiye, demişlerdir ülkücüler hapishanelere) ölümler, ayrılıklar, işkenceler, idamlar düşmüştür. 12 Eylül, ülkü güllerini de kırmıştır hiç acımadan.
Gülün Bittiği Yer, İsmail Güneş’in yönetmenliğinde çekilmiş bir “politik sinema” filmi. 1998 yapımı. Cüneyt Arkın, Tolga Tibet, Bülent Bilgiç, Mümtaz Sevinç … önemli oyuncuların rol aldığı bir film. 1977 yılında ‘Karanlık Bir Dönemdi’ adıyla çekilen kısa filmin hikâyesi yıllar sonra ülkenin (özellikle 12 Eylül’de) en büyük ayıplarından biri olan işkenceyi bütün çıplaklığıyla ortaya koyan bir sinema filmi kısacası. Gösterime girmesinden sonra karşılaşılan iki trajikomik durumu da yazayım:
-Filme Kültür Bakanlığı tarafından “sansür uygulanır. Film yasaklanır. Filmin afişi bir damga yer: "On altı yaşından küçüklerin seyretmesi sakıncalıdır."
-Film, 1999’da Altın Portakal Film Festivali’nde yarışmaya katılır. Ama sol ağırlıklı jüri tarafından film protesto edilir. Neden mi? Çünkü jürinin sol kanadına göre, bu ülkede işkenceyi sadece “solcular” görmüştür.
Meraklısına not: Film için paylaşım sitelerine müracaat. Site adı veremem editör zor durumda kalır.