Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '11

 
Kategori
Anılar
 

Prestij

Prestij
 

NETTEN


Çocukluğumdan beri anonim hikayeler, gerçek ya da rivayet, yaşantım boyunca benim en güzel rehberlerim olmuştur. Yaşanılan her olaydan dersler alarak, kendi hayatımızda hatalar yapmamaya özen gösteririz. Beni tanımlayacak en önemli özelliklerin başında,sanırım tüm tanıyanların ortak fikri " Mütevaziliğim" olacaktır.

Tevazu, insanın en önemli hasletlerinin başında gelmelidir. Her kim olursak olalım, hiçbir varlıktan daha üstün olmadığımızı bilmeliyiz. Üstün olanı, halk zaten takdir eder ve onu size hissettirir. Kimi titr sahipleri, sadece zan! ederler, oysa o titri taşımak için ona layık tevazuyu kazanmalıdır insan.

İstanbul'a gelişimizin dördüncü yılında, Beyoğlu Tünel civarında bir ev kiralamıştık. Arkadaşımın okuluna en yakın yer olması nedeniyle, biraz da mecburiyetten acele o evi bulduk ve taşındık. 4. kat olan ev, iki odalı çok kötü bir konumdaydı. Beyoğlu'nda yaşamanın nasıl bir vakıa olduğunu yaşadıkça anlarsınız, anlatmakla olmaz. 1985 model Serçe arabamızla, okula gidip geliyoruz. Evin bulunduğu sokak o kadar dar ki, üç  yıl boyunca araba parkından çektiğimi bir Allah bir ben biliyorum. Caddeye koyamıyorum, çekiciler anında geliyorlar. Sokağın içi sürekli dolu, orda yaşamak hakikaten bir çileydi. Bizim evin altında, bir avize dükkanı vardı. Sahibi, keçi sakallı son derece entellektüel bir beydi. Uzun yıllar üniversite hocalığı yapmış, şahane avizeler imal edip satan Mithat bey. Müşterileri elit tabakadan, son model jiplerle gelirlerdi. Okul dönüşü, park yeri olmadığından eğer boşsa, arabayı dükkanın önüne koyardım. Mithat beyciğim, elinde piposuyla dükkanın içinden ters ters bakardı. Aradan iki- üç ay geçti. Bir gün yine geldik arabayla, hiç boş yer yok. Mecburen yine dükkanın önüne kaldırıma çıkarak park ettim. Mithat bey bir hışımla çıktı dükkandan, kaşlarını kaldırdı:

- Nurhan hanım, rica ederim aracınızı bir daha buraya bırakmayın! Ben zaten bekliyordum böyle bir tepkiyi de, yine de ifade ediş şekline şaşırdım:

- Niye, ne oldu Mithat bey? dedim. Daha da diklenerek:

- Lutfen hanımefendi, aracınız benim PRESTİJİMİ sarsıyor! dedii. Vaşş! Doğru, adam haklı. Gelen arabaların en basiti BMW, benim müzelik, kapısı toka ile bile açılabilen Garip Serçem hiç yakışıyor muydu o şahane dükkanın önüne. Benim yüreğim öyle kavgadan, küfürden incinmez. Nadir şeylerden incinir, işte bu da böyle bir şeydi.Cidden çok sızladı derindeen, derinden.. Kafamı gökyüzüne kaldırdım:

 - Görüyorsun değil mi Rabbim? dedim içimden. Tamam Mithat bey, bir daha bırakmam! dedim. O sinirle aldım arabayı, ta Kasımpaşa'ya gittim. Gözünü sevdiğimin Kasımpaşa'sı, kaba-saba, yürürken koluna sırtına çarpa çarpa geçen, ama yürekleri sıcacık Kara Takımım benim!' Gittim terzi Raif dayının dükkanının önüne, dayı araba kalsın akşam gelir alırım! dedim. Bırak hoca, ne kadar istersen kalsın! Gel bi çay iç! İşte bu var ya, işte ben buna kurban olayım yahu. Gel bi çay iç! Türkiyem, memleketimmm! Biz buna alışkınız, mayamızda var bu, başka türlüsü yadımıza gidiyor be annem!

Akşam gidip aldım geldim arabayı, bir hafta boyunca dükkana bakmadım bile. İnanın, aradan sadece bir hafta geçti. Cuma günü, saat gece 12 civarı, pencerede sigara içeceğim. Sokak kapkaranlık, tinerciler, sarhoşlar, kol geziyor. Tam sigaramı yaktım, aşağı bir baktım yolda bir adam yatmış, kıvranıyor. Karanlıkta önce seçemedim, dikkatle  bakınca Mithat bey olduğunu anladım. Aaa, başından kan akıyor. Allahın kulu dönüp bakmıyor, Çiğdeme seslendim. Baktı, evet Mithat bey bu. Eygüzel Allahım, kafayı çekmiş dükkanda, çıkıp kilitlerken tinerciler kafasına taşla vurup cüzdanını alıp kaçmışlar. Hemen arabanın anahtarını alıp aşağı indim, beni görünce başladı ağlamaya. Ben aslında kimseyi kırmak yaralamak istemem, ama sanırım çok çok gücüme gitmiş olmalı ki, eğildim:

- Bu ne hal Mithat beyciğim? Prestijiniz yerlerde , yazık olmuş. Bunu size kim yaptı? dedim. Yarı baygındı, arkadaşımla zar zor arka koltuğa yatırdık, doğru acile. Tedavisini yaptılar, evine götüreceğiz, evini tarif edemiyor. Aldım Mithat beyi, eve getirdik. KOMŞU HAKKI var, Rabbim sorar, Çiğdemle sabaha kadar bekledik.

Prestijini sarsan o garip serçenin hayatını kurtardığını gören Mithat bey, sonraki günlerde asla yüzümüze bakamadı. Dükkanın önüne benim serçenin plakasını yazdırdığı bir levha koydu, ama ben bir daha asla o dükkanın önüne koymadım Serçemi, onun bize sağladığı prestiji dünyanın en lüks otomobiline değiştirir miyim hiç?.

Ne çok yaşanmışlıklarla aldığımız ibretleri bizlere gösteren, kırılan kalplerin sızısını asla yapanın yanına bırakmayan yüceler yücesi Rabbimiz! Bizleri bir an bile nefsimizin esiri yapmasın, küçücük bir kuşun bile kanadını incitmekten O'na sığınırım! ...

 
Toplam blog
: 95
: 736
Kayıt tarihi
: 08.03.07
 
 

Emekli öğretmenim, 52 yıllık hayatımdan amatör mizah, bağlama, sürrealist resimler, yitikler, sev..