- Kategori
- Öykü
Rafet çapkın ve girişimci genç
Rafet En Hızlı Girişimci ve En Çapkın Don Huan
Rafet’i ilk kez görevli olarak girdiğim bir sınavda gördüm. Sanırım üniversitede ikinci sınıf derslerinden biriydi. Ben araştırma görevlisiydim. O da Ziraat Fakültesi’nde Toprak Bölümü öğrencisiydi. 1.60-1.65 boylarında kumral saçlı, kendine güvenen, biraz da komik bir tipti. Sonra masa tenisi oynarken yanımıza gelip bizim masa tenisi oynayışımızı izlerdi. Bizim bölümden ikinci sınıfta çok fazla ders alıyorlardı. Zamanla ufak tefek muhabbete başladık. Spora meraklı bir arkadaştı. Hiçbir şeyden çekinmez her sporu başarıyla yapabileceğini söylerdi. Birkaç kez masa tenisi oynadık. Tenis raketini elinde tutmakta zorluk çeker, pinpon topunu karşılayacağım derken sürekli yerlerde gezerdi. Suratı her seferinde kıpkırmızı olmasına rağmen inatla oynayacağım diye tuttururdu. Arazide staj yapmaya gelirdi. Stajda gelen öğrencilere yetişen bitkilerin diplerine çapa yapmalarını söylerdik. Rafet o kadar hızlı ve deli dolu çalışırdı ki gaza geldi mi hiç kimse onu tutamazdı. İşi bitirdiği için hem memnun olurdum hem de daha az çalıştıkları için diğer arkadaşları memnun olurdu. Gaza geldikten sonra her işi çabucak yapar bitirirdi.
Rafet okula sürekli olarak gelip gitmezdi. Bazen bir iki gün bazen bir hafta ortadan kaybolur sonra da bazı özel işleri olduğunu söylerdi. Rafet’in her geliş gidişinde ya elbiselerinde ya da kendisinde bir değişiklik gördüm. Bir defasında bir bahar günü durakta indim önümden biri gidiyor. Üstünde kirli beyaz bir gömlek, altında ince keten bir pantolon, gözünde siyah bir gözlük yürüyor. Ama ne yürüme. Daha doğrusu yürüyememe. Bu bizim Rafet. Fakat Rafet kollarını bir türlü birleştiremiyor. Kolları açık açık kabadayı edasıyla yürüyor. Rafet gelmediği süre içinde boş durmamış. Vücut çalışmış, kas yapmış, kollarını birleştiremiyor. Zaten normalde de kolları açık yürüyordu. Şimdi iyice açmış. Nerdeyse kuş olup uçacak. Yanına yanaştım.
“Ne haber Rafet ?” dedim.
“İyilik hocam uğraşıyorum, ” dedi.
“Rafet görmeyeli, değişmişsin ?”
“Yok hocam ya biraz vücut çalıştık o kadar.”
“Sana yaramış ama iyi olmuşsun.”
“Sağ olun hocam.”
“Eee anlat bakalım neler yapıyorsun ?”
“Ne yapayım hocam. İş güç işte, bir yandan çalışıyorum, bir yandan da okula gelip gitmeye çalışıyorum.”
“Uzun zamandır gözükmüyordun.”
“Yeni bir işe başladım hocam.”
“Neyle ilgili ziraatla ilgili bir iş mi ?”
“Yok hocam turizm. Kısmi zamanlı çalışıyorum, bir otelde. Hem çalışıyorum, hem İngilizce’mi geliştiriyorum. Hem de sporumu yapıyorum.”
“Çok iyi ya.”
“İdare ediyoruz işte.”
“Ama derslerini epey aksattın herhalde.”
“Bu dönem öyle oldu hocam.”
“Devamsızlıktan falan kalma ha.”
“Yok hocam merak etmeyin hocalarla konuşup derslerimi hallederim.”
“Hadi bakalım görüşürüz o zaman.”
Fakültedeki odamın önünde durdum. Rafet koridor boyunca kollarını aça aça kabadayı edasıyla yürümeye devam etti.
Bir hafta 10 gün kadar Rafet’i okulda, masa tenisinin başında, kantinde, fotokopi çekerken gördüm. Ondan sonra tekrar ortadan kayboldu. Sonra aradan yaz tatili geçti. Eylül dönemi ders kayıt zamanı bizim Rafet yine geldi. Bu sefer biraz zayıflamış, kollarındaki kaslarda azalmış. Eskisi kadar kollarını aça aça yürüyemiyor. Karşılaştık kantinde.
“Rafet ne haber ?”
“Sağ olun Hocam, uğraşıyoruz işte. Ders kaydına geldik.”
“Nasıl gidiyor hayat ?”
“İyi hocam uğraşıyorum. Rusya’ya, Romanya’ya ve İsrail’e gittim, geldim.”
Ben nasıl yani der gibi kaşlarımı çatarak ve yüzümde hafif bir gülümsemeyle bakmaya fırsat bulamadan Rafet devam etti, “Hocam turizm sektöründen tekrar esas mesleğimize ziraat mühendisliğine döndük. Hollanda kökenli bir şirkette çalışıyorum. Islah ve pazarlama şirketi.”
“Nerede bu şirket ?”
“Antalya’da.”
“Çok büyük bir şirket hocam, tüm dünyada faaliyet gösteriyor. Beni eğitim amaçlı Rusya, Romanya ve İsrail’e gönderdiler, sırada diğer ülkeler var. Hatta Macaristan’a gidecektim. Fakat ders kaydı yaptırmak için geldim.”
“Çok iyi ya Rafet sevindim. Peki diploma istemiyorlar mı ?”
“Zaten hocam son sınıftayım. Turizm de çalıştım ya İngilizcem iyi, biraz Rusça da öğrendim, biliyorsun presentable (gösterişli) da bir adamın, yani anlayacağın fizik de bende.”
“Evet haklısın Rafet seni seçmeyecekler de beni mi seçecekler. Nasıl alttan dersin var mı ?”
“Birkaç dersim var ama kolay dersler. Bu dönem temizlemeyi düşünüyorum.”
“İyi hadi bakalım.”
“Hocam görüşürüz, ben danışman hocamın yanına gideyim de ders kaydımı yaptırayım. Zaten daha derslerin hocalarıyla konuşup şu derse devam işini ayarlayacağım.”
“Tamam Rafet görüşürüz o zaman.”
Rafet gittikten sonra kendi kendime sordum. Ya bu Rafet gerçekten bu işleri mi yapıyor yoksa biraz sallıyor mu ? Atıyorsa da destekli atıyor. Çünkü söyledikleri gayet mantıklı. Dersine iyi çalışıp geliyor. Zaten Rafet asla boş durmaz, sürekli olarak okuldaki dersler hariç her türlü işle uğraşır durur.
Ders kaydından yaklaşık bir yıl sonra Rafet ile vize sınavlarının yoğunlaştığı bir dönemde üniversitenin hemen dışındaki deniz kenarına doğru uzayıp giden yolda yürürken karşılaştım. Altta bir kot pantolon, üste bir sweat hızlı hızlı yürüyordu. Görür görmez yavaşladı.
“Nereden böyle Rafet ?”
“Deniz kenarından hocam. Şöyle sahil boyunca uzun bir yürüyüş yaptım. Sonra da yürüyüşüme okula kadar devam edeyim dedim. Siz nereye hocam.”
“Ben de şu aşağıdaki alışveriş merkezine gidiyordum. Sinemaya gideceğim de.”
“Öyle mi ? Ben de ikizlerle uğraşıyorum.”
“İkizler mi ?”
“Evet hocam evlendim ve ikiz çocuklarım oldu. Ellerinden öperler.”
“Eşin bizim meslekten mi ? Tanıyor muyuz ?”
“Yok hocam ya hiç alakası yok. Eşim Rus.”
“Rus mu ?”
“Evet hocam Rusya’da tanıştım. Sonra tatil için Türkiye’ye geldi. Antalya’da onu gezdirdim. Sonra falan filan.”
“Senin adına sevindim, Rafet.”
“Sağ olun hocam. Hanım erken doğum yaptı. İkizlerden küçük olanla uğraştık 10 gündür bizde.”
“Şimdi iyi değil mi ?”
“İyi hocam, solunumunda problem vardı, düzeldi şimdi ellerinden öper.”
“Okulu ne yaptın Rafet ?”
“Hocam uğraşıyoruz işte 5. sene oldu. 10 kadar dersim kaldı.”
“İyi Rafet pek bir şey kalmamış.”
“Öyle hocam bir yandan iş bir yandan evlilik derken biraz gecikti.”
“Haklısın Rafet. Seninki de zor iş. İşlerin nasıl, Hollandalı şirkette devam mı ?” “Yok hocam o şirketten ayrılalı çok oldu. Biz ıslah yapıyoruz. Onlar paketleyip bize geri satıyorlar. Daha fazla dayanamadım, bastım istifayı.”
“İyi yapmışsın Rafet. Adamlar zaten bizim mühendisimizi, bizim toprağımızı kullanıyorlar sonra da tohumlarını dünyanın parasına tekrar bize satıyorlar.”
“Haklısın hocam ben de fazla dayamadım zaten, şimdi yeni bir şirkete girdim. Ziraatle ilgili, pazarlama şirketi. Yurtdışından getirdiğimiz sıvı gübreleri, büyüme düzenleyicileri var. Onların satışını yapıyorum. İşler iyi. Gübreye ihtiyacınız olursa istediğiniz kadar getiririm hocam, size bedava.”
“Teşekkürler Rafet, düşünmen yeter.”
“Hocam görüşürüz benim işlerim var.”
“Tamam Rafet, görüşürüz kendine iyi bak.”
Rafet’i bu görüşümde yine yeni işlerle uğraşırken görmüştüm. Fakat bu sefer saçlar biraz dökülmüştü. İşlerin içine evlilik de girince ağır geldi herhalde.
Rafet’i son olarak okulun 7. senesinde iken gördüm. Epey değişmişti. Daha önce gördüğümde azalan saçlar biraz artmış ve rengi de siyahlaşmıştı. Rafet ben görmeyeli saçta ektirmişti. Biraz kilo almış. Göbek çıkmıştı.
“Ne haber Rafet ?”
“İyiyim hocam uğraşıyoruz işte. Yeni bir şirket kurdum. Ortadoğu, Avrupa ve Uzak Doğu her yere ihracat yapıyorum.”
“Ne ihracatı Rafet ?”
“Sebze meyve ve her türlü tahıl, bakliyat. Ayrıca yurt dışından getirdiğim sıvı gübreleri ve büyüme düzenleyicileri Türkiye içinde pazarlıyorum.”
“İşleri çok büyütmüşsün sen Rafet.”
“Evet hocam işler büyüdü, dünyanın her yerinde çalışıyoruz.”
“İkizler nasıl Rafet ?”
“İkizler iyi hocam. Hanımın yanındalar. Ayrıldık. Ayda birkaç gün fırsat buldukça görmeye gidiyorum. İkinci kez evlendim, Hocam.”
“İkincisi de mi yabancı Rafet ?”
“Yok yok hocam, birincisinden ağzım yandı. Köyden buldum bu sefer. Bir tane de ev aldım. İkinci hanımdan da bir oğlum var.”
“Çok iyi Rafet ya senin adına sevindim. Okul ne oldu ?”
“Üç dersim kaldı. Af varmış ona başvurdum. Dilekçemi kabul ettiler. Onları da temizleyip, askere gitmek istiyorum.”
“İyi hadi bakalım.”
“Artık askere gitmem gerekiyor hocam. Yaş ilerledi. Ah bir paralı askerlik falan çıksa çok iyi olacak ya.”
“Çıkar belki Rafet.”
Rafet’i son görüşümdü. Bir daha kendisini göremedim. Aradan üç yıl geçti. Onun kadar güzel konuşan, size inandırıcı gelmese de söylediklerini mantıklı şeylerle süsleyen bir öğrenci daha gelmez herhalde üniversiteye. Belki bir gün yine çıkar gelir, yeni yaptığı işleri anlatmaya. Belki de büyük adam oldu ya televizyonda ya da gazetelerde falan görürüm.