- Kategori
- Gündelik Yaşam
Ramazan Ayı Paylaşımları (1)
Dostum!
Senin Vahdet'ten, Tevhit’ten, haberin var mı?
Niye insan olmaya çabalıyoruz?
Biz insan değil miyiz?
Bu tip sorular karşısında düşünmek gerekiyor.
İnsan olmak için Teklik yaşamını, yani 'varlığın tek' olduğunu bilmek gerekiyor. Önce bunu bilmekte yarar var.
Ancak kişinin önce kendisini bir şekilde toplumdan uzak tutarak arınması şart; İNSAN olabilmesi için. İnsan ile insansı aynı gibi görünüyor ama aynı şey değil.
Toplumdaki ilişkiler içinde 'ayna nöronlar' vasıtasıyla insansıya bir sürü etiketler geliyor, yapışıyor. O birimde Amigdala’nın etkisiyle EGO oluşurken insansı olarak v ŞİRK haliyle yaşamına devam ediyor.
Şirk deyip basite almayın, önemsizleştirmeyin. Hayatını hayranlıkla izlediğimiz Resulullah'ın bildiğimizi sandığımız şeyler üzerinde düşünmemizi sağlayan çok güzel bir hadisi var: Ya Ebubekir! ‘Şirk sizde kara taşın üzerinde yürüyen kara ayaklı karıncanın sesinden bile daha sessizdir.’ Biz, bütün uyarılara rağmen konuşmalarımızda farkında olmadan bilgi alanımızda kullandığımız kelimeler nedeniyle ‘ŞİRK’e kendimizi adamış gibi bir hal içinde yaşayıp gidiyoruz.
Çok önemli bir nokta ise 'tanrı anlayışı' ile ilgili. Bizde yok gibi görünüyor; ama kelimede yok, lafız olarak yok. Yaşam olarak böyle bir şey söz konusu bile değil. İnsansının böyle bir şansı bile yok.
Ama İnsanı, kendi haline bırakırsan işler değişir, anlaşılır hale gelir.
Allah ismi ile işaret edileni idrak edemeyeni; şirk kavramı içine kendisi kavramını da dahil ederek hayatını heba ediyor. Bunların içinden sıyrılıp da Allah kavramını BEN gibi kullanması ve kendine bir kimlik vermesi mümkün olmuyor. Çoğunlukta esasen böyle düşünüyor ve yaşıyor.
Bütün bunlar onu etkileyecek olan BENliğinin, salt bir benlik olarak var olduğunun bilincinde olmasına, 'oluşmuş benliklerde' dahi o salt benliğin var olmasına hatta onu bulmasına rağmen; yine de yaşam olarak bu noktaya yaklaşmasını engelliyor. Bunların algılanmasının sebebi ise günlük hayatımızda, yaşam biçimimizde, insansının kendini çok fazla bir şekilde madde, dünya bağı ve düşüncelerle kayıtlamasıdır. Dünyevi değerlerle kendini yaşamaya zorlaması onu; daha deruni bir noktadaki yaşam biçimine hiçbir zaman ulaştıramıyor.
Çünkü KENDİni devamlı bahsini ettiğimiz şekilde güncellemesi, yaşam/konuşma tarzı ister istemez onu beden-bilinç boyutuna kaydırıyor.
Dolayısıyla ZANla dolu bir hayat da olmaması gereken bir şey olduğu halde gerçekleşiyor. ZAN dolu bir hayat ile insanoğlu mütemadiyen yanlış şeyler üreterek, dedikodu-gıybet yaparak, önemli düşüncelerden uzak kalarak yaşamını heba ediyor.
Bir günlük hayatınızı teybe alın, bunu sonra dinleyin bakın hangi ilme sahip olduğunuzu öyle kabul edin. O kabul ettiğiniz ilme uyan veya uymayan bir takım değerlere dönüp tekrar bakın. İnanın kendiniz bile 'yahu bunları ben nasıl söylemişim' dersiniz. 'Bu yaklaşımları nasıl yapabilmişim' diye kara kara düşünürsünüz. İşin içinden de bir türlü çıkamazsınız. Ben bu yazdıklarımı; zihnimize format atmak, doğru düşünmemiz önünde engel oluşturan bazı düşünsel ve teamüllerimizi sorgulamak için gündeme getirdim.
Sadede gelelim. Varlık tek olduğuna göre o tek varlığın, tekten bakış açısıyla (Allah gibi bakmak derler ya) ya da ‘Allah var onunla beraber başka bir varlık yoktur’ hadisinden (anlayışından) yola çıkarsak; aslında söylediklerinizde, şuurlu- bilinçli şekilde yaptığınız konuşmalarda, şirki içeren böyle bir yaklaşım yapmanız mümkün değildir.
Ne var ki, olaya kişisel açıdan yaklaşım yaptığınızda sonuç olarak yine de o sözleri sanki siz söylüyormuşçasına bir izlenime kapılacaksınız ki, bu durumda sizde açık veya gizli bir ŞİRK anlayışı oluşturacaktır.
Dünya'da 8 milyar nüfus varsa 8 milyar da beyin var demektir.
Aslında 8 milyar beyin yoktur, TEK bir BEYİN vardır o da KUANTUM BEYİN dir.
Kuantum Beyinde zaman v mekân kavramı yoktur. Kuantum Beyin, Allah’ın BENini yaşar. Eğer kişide bu anlayış yoksa şirk dahil olmak üzere her şeyi karıştırır.
Bu boyutta her olayın BİLGİ ve DATA olarak ve suretsiz şekilde yaşandığını söyleyebilirim.
Ancak insansı beş duyuya dayalı bir hayat ile bütün bunları dini ve bilimsel açıdan bilmesine rağmen birey yine kendisini bir beden olarak kabul ederek yaşıyor.
Şartlanmalar, değer yargıları, kalıtsal özellikler; 100. günde faaliyete geçen beyin sapının beyne gönderdiği birtakım impulselar neticesinde; bedensellik bağını kurarak dışsallıktan gelen birtakım bilgilerle birlikte, kendini suretli olarak görmenin dışına çıkamıyor.
İşte biz buna İNSAN demiyoruz, 'insansı' adını veriyoruz.
İnsansının hayatında tamamen beşeriyete dönük bir yaşam biçimi var, hakikatle bir alakası yok.
Hakikati bilmek için var olanlar; insan- kuantum-beden boyutunda, etkisiz-etiketsiz şekilde yaşar. Yoksa bu hayat düşünüldüğü gibi basit olamaz.
Şurası muhakkak ki İslam’ın genel kurallarıyla hareket edenler; sistematik bir çerçeveye oturtamadığı bu bilgilerle donatılmadığı için hakikati yaşamaları asla söz konusu olamaz. Tanrı anlayışında olduklarından ötürü açıklananları bir dehşet anlayışı ile ve men edilmiş bilgiler olarak görür, bir sis perdesinin arkasından.
Ahmed F. Yüksel
facebook.com/ahmedfevzi.yuksel
instagram.com/sufafy
twitter.com/sufafy