Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '07

 
Kategori
Güncel
 

Referandum tartışmaları

Referandum tartışmaları
 

Referandum sonuçları "ilerici ve laik kesimi" hiç tatmin etmemiştir. "Gerici ve anti laik kesimi" ise çok memnun etmiştir. Geri kesimin içinde, bir çok sağ partinin yanında Saadet Partisi de vardır. Acaba Saadet Partililere, "halk oylamasında nasıl oy kullandıklarını sorsak, " ne derler?

Belki de, bu işin öncülüğünü AK Parti yaptı diye, "inadına hayır" verdiklerilerini söyleyeceklerdir. Bu durumda, ilk iki cümledeki hüküm geçersiz hale geliyor. O zaman üçüncü bir hüküm cümlesi kuralım: "Referandum sonucu, ülkemiz vatandaşlarının çoğunu memnun etmiş, azını memnun etmemiştir." Bunların içinde hukukçular da vardır.

Memnun olmayan bazı hukukçular görüşlerini şöyle belirtmişlerdir:

Prof.Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu'na sormuşlar: "Referandum sonuçlarına itiraz edilebilir mi?" diye. O da, " Belirsizlik ve tartışmalarla dolu referandumun, sonuçlarıyla birlikte Anayasa Mahkemesi'ne götürülebileceğini" söylemiş. Arkasından da : " Bizim oyladığımız paket 16 Haziran'daki mi, 16 Ekim"deki mi? 16 Haziran'da Resmi Gazete'de yayınlanan pakette '11. cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceğine' yönelik 19. madde yer alıyordu (ama şimdikinde yok)" demiş.

İlaveten: "120 günlük referandum süresi dolmadan 19. madde paketten çıkarıldı. O zaman yeni bir referandum süresi başlatılmalıydı. YSK. buna gerek görmedi. Bana göre bu bir hukuksuzluktur. Anayasa Mahkemesi'ne gidilebilir. A. Mahkemesi yasayı 'yok sayarsa' iş biter, saymazsa AİHM' ne de başvurulabilir" biçiminde bir açıklamada bulunmuş. (1)

Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ise, "Anayasa Mahkemesi, bu konuda sadece şekil denetimi yapabilir. Bunu da yaptı. Bence mahkemelere başvuru hakkı yok" demiş. Ancak, "16 Ekim'de yapılan son dakika değişikliğinin TBMM tarafından referanduma sunulmuş olduğu, fakat Anayasa'nın kanunları, halkoyuna sunma yetkisini sadece cumhurbaşkanına verdiği" yolundaki görüşe dayanılarak bir itirazda bulunulabileceğini ifade etmiş.(2)

Ardından devreye, eski Danıştay Başkanı Nuri Alan girmiş ve:" 11. cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceğine" yönelik geçici 19. maddeyi paketten çıkarmanın yeterli olmayacağını iddia ederek: "Pakette, mevcut cumhurbaşkanının etkilenmeyeceğine dair bir geçici madde bulunmadığı için, cumhurbaşkanının (yeniden) halka seçtirilmesi gerekir" görüşünü savunmuş. (3)

Şimdi hiç hukuk bilgisi olmayan, herhangi bir hukuk fakültesinin kapısından bile girmemiş, kendisine; "onursal hukukçu" payesi de verilmemiş bir vatandaş olarak, hukuki değirlendirmemi yapıyorum.

Birinci hukukçumuz, "pakette yapılan değişikliğin yeni bir referandum süresi gerektirdiği halde buna uyulmadığı, (sanıyorum) gümrüklerde, 16 Ekim'deki değişiklikten önce, oy verilmeye başlanmasının bir belirsizlik meydana getirdiği savıyla" yasa hakkında dava açılabileceğini söylüyor.

İkinci hukuçumuz, "Anayasa Mahkemesi'nin, ancak şekil denetimi yapabileceğini, bunu da zaten (CHP ve Cumhurbaşkanı Sezer'in başvurularını redderek) yaptığını" anlatıyor. Ancak kanunları referanduma sunma yetkisinin Cumhurbaşkanı'nda olduğunu, TBMM'nin 18. ve 19. maddeyi iptal ederek bu yetkiyi ihlal ettiğini, bu nedenle mahkemeye başvurulabileceğini iddia ediyor.

Üçüncü hukukçumuz ise, bu konulara hiç girmeden, yasadan, 11. cumhurbaşkanının seçimini düzenleyen 19. maddenin çıkarılmasını yeterli olmayacağını, mevut Cumhurbaşkanı'nın bu yasa hükmünden etkilenmeyeceğine yönelik geçici bir madde konulması gerektiğini ifade ediyor. Dolayısı ile "11. cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gerekir" demiş oluyor.

Görüldüğü gibi her hukukçu, meseleye farklı pencerelerden bakıyor. Bu durumda hukuk, kendisine her noktadan yaklaşılabilecek, istenildiğinde adalet ilkeleri dışında, başka amaçlara hizmet için kullanılabilecek bir disiplin görüntüsü veriyor.

Görüşlerini alıntıladığım hukuçularımız, meclisin yasama tasarrufları üzerinde hiç kafa yormuyorlar. İptal edilen geçici maddelerle, ülke gündemini boş yere meşgul edecek bir tartışmanın önüne geçildiğini hesaba katmıyorlar. Meseleye iyi niyetle yaklaşmayı denemiyorlar. TBMM'nin, 120 günlük referandum süresini kesmeyip sürdürmek suretiyle, "Cumhurbaşkanı'nın hukuki yetkisinin gözetildiği " şeklinde bir değerlendirmede bulunmak pekala mümkündür. Ama isterseniz, yukarıdaki ilk iki hukukçumuz gibi aksini yaparak yeni problemler de üretebilirsiniz.. Üçüncü hukukçumuzun söyledikleri ise benim hukuk anlayışıma çok uzak düşüyor. Yani alakasız bir değerlendirme gibi gözüküyor. Görüldüğü üzere, işi yokuşa sürenler, mesele çıkaranlar "büyük hukukçu" oluyorlar. İşi kolaylaştırıcı, ülkenin ve yönetimin önünü açıcı yorumlar yapanlar da "küçük hukukçu" sayıldıklarından kaale alınmıyorlar.

Bu değişiklik yasasının en çarpıcı kısımları, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, süresinin beş yıla indirilmesi, aynı kişinin iki kez seçilebilmesi, meclis toplantı yeter sayısının, ihtilafa mahal bırkamayacak şekilde üye tam sayısının üçte biri (184) olarak belirlenmesidir. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bazı kişilere cazip gelmemektedir. Çünkü halkın eğilimi, onların beğenebileceği bir cumhurbaşkanı adayını seçmeme yönündedir. Bunun için yasal, siyasal, sosyal ve yönetimsel gerekçeler öne sürülmüş, fakat bu yasanın önüne geçilememiştir. Ama ümitler hala bitmemiştir. Önümüzde Anayasa Mahkemesi, o da olmazsa AİHM vardır.
Buradaki korkunç günah nedir? Cumhurbaşkanını, kendilerine "cumhur" da denilen halkın seçmesidir.

Nasrettin hoca eşeğini pazara götürmüş. O da alıcıların kimini ısırmış, kimini tepmiş. Akşamüstü biri, "Hocam, sen bu eşeğı satamazsın, bu çok yaramaz" demiş. Hoca: "Zaten ben be bunu satmaya getirmedim. Benim bu eşekten neler çektiğimi cümle alem görsün diye getirdim." demiş. Artık, ne kadar ısırışıp tepiştiğimizi cümle aleme gösterdik. Dünya kamuoyu karşısında kendimizi komik ve zavallı durumuna düşürdük. İdeolojilerimiz uğruna hukuki ve siyasi kavramları bile yamulttuk. Daha ne zaman adam gibi davranmayı veyorumlamayı öğreneceğiz? (Kamusal alan ve laiklik tariflerini bir kaynağından okuyun, bir de uzman geçinenlerden dinleyin. Farkı görereceksiniz)

Tartışma konusu yaptığımız Anayasa Değişiklik Paketi'nin, sağlıklı bir meclis ortamında tasarlanıp, üzerinde iyice düşünülerek hazırlanmış bir yasa olduğunu söylemiyorum. Yeni bir anayasanın gündemde olduğu bu zamanda, eski anayasada değişiklik için referanduma gitmenin anlamsızlığını daha önce yazmıştım. Fakat bu yasanın bu haliyle çıkmasında, bu haliyle referanduma sunulmasında meclisin CHP kanadının, Anayasa Mahkemesi'nin ve 10. Cumhurbaşkanı Sn. Sezer'in gayretlerini hep görmezden geliyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini tıkayan meclis oyunlarını ve Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 367 kararını memnuniyetle karşılayıp, atışı hep tek tarafa yapıyoruz.

Bu kararla başı göğe erenler, Sn. Sezer ile önceki iki cumhurbaşkanının, 367 aranmadan seçildiklerini hiç nazara almıyorlar. Hadi şimdi bana söyleyin bakalım: hukuk nerede? Bırakalım hukuku, insaf ve izan nerede? Bütün bu çarpıklıkları görmezden gelen insanlarla asgari müşterekte asla birleşemezsiniz. Çünkü onlar, daima haklı olduklarına ve devlet yönetiminin, sadece kendilerine has kılındığına inananlardır.

Abdullah Gül 7 yıl mı, 5 yıl mı cumhurbaşkanlığı yapacak tartışması da ayrı bir konu. Bildiğim bir kural var: "Kanunlar ma kable şamil olmaz." Tabir tam böyle mi bilmiyorum ama günümüz dilinde, "Yasalar geriye doğru işlemez." demektir. Anayasa da bir yasadır, öyleyse ondaki değişikliğin de geriye doğru işlememesi lazımdır. Şimdi bu kural kalktı mı da, cumhurbaşkanı'nın görev süresini tartışıyoruz. Sakın bana, bütün bunları görmezden gelen kişilerin "tarafsız hukuk adamı" olduklarını söylemeyin. Eğer böyle söylerseniz taraflıyı tarif edemezsiniz !

Bitti.

(1)-(2)-(3)-http://www.milliyet.com.tr/2007/10/22/siyaset/siy04.html

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..