Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Referans veya bozacının şahidi

Referans veya bozacının şahidi
 

Futbolda seyirci, sahadaki 12. adam diye nitelendirilir. Bu yüzden kendi sahasında oynayan takımlar, sanki artı bir oyuncuyla rakiplerinin karşısına çıkmışlar gibi, mutlak galibiyet beklerler. Bunu başaran takımlar da vardır.

Galatasaray, geçen sezon Fenerbahçe maçındaki olaylar yüzünden ilk maçını seyircisiz bir sahada yaptı. Ve rakibini 4-0 gibi farklı bir skorla yenerek ilk haftanın lideri oldu.

Oysa Trabzonspor seyircisiyle bütünleşerek, yani sahada 12 kişiyle oynayarak mücadele ediyordu. Ne var ki maçın bitimine saniyeler kala o seyirci kuralları hiç bilmezmiş, takımına zarar vereceğini hiç düşünmezmiş gibi sahaya girdi ve Trabzonspor’u 1-0 galipken 3-0 hükmen yenilgiye mahkûm etti.

Seyircinin demek ki her zaman faydası olmuyor. Hatta bazen zararı bile olabiliyor.

Eskiden benim çok dikkatimi çekerdi, bir yerde belediyenin elektrik, su, telefon şebekesi için bir kazı mı yapılıyor, elinde kazmayla çukura girmiş bir kişi çalışırken, etrafında onu seyreden 5-10 kişi olurdu.

Biz millet olarak seyirci olmayı çok seviyoruz.

Mesela bir kaza sırasında, iki araba etrafa savrulmuş, inleyen yaralılar var diyelim. Oraya toplanan onlarca insan, “ne olmuş, ne olmuş” diyerek öyle bakınır durur. Ne bir ilk yardım müdahalesi, ne ambulans çağırma gayreti, hiçbir şey yok…

Bir süre sonra birinin aklına gelir. “Yahu ambulans yok mu? Nerde kaldı bu ambulans, ambulans çağırın!”

Ambulans nerden bilsin burada kaza olduğunu? Biri haber verecek ki gelsin.

Sonra telaşla herkes birbirine bağırır: “Ambulans çağırın, ambulans çağırın!”

*****

Doğal bir âfet sonucu, ülkemiz bu kış kurak bir mevsim geçirdi. Yeterince yağmur ve kar yağmadı. Irmaklar kurudu, barajlar boşaldı. Öncelikle de başkent Ankara, su sıkıntısıyla karşı karşıya kaldı.

Burada herkese düşen bir görev var. Vatandaş hiçbir uyarıya gerek kalmadan, nasıl su tasarrufu yapabileceğini düşünmeli. Harcamasını en aza indirmenin yolunu tespit etmeli. Yetkililer ve bu işle en küçük bir alakası olan herkes, tasarruf dışında nasıl bir tedbir alınabilir, ne yapılabilir, kısa vadede, orta vadede, uzun vadede nasıl bir çözüm bulunabilir, bunun yollarını aramalı.

Oysa herkes seyirci. Bakalım ne olacak?

Merak ettiği şey sadece şu: Üç dönemdir arka arkaya Belediye Başkanı seçilen Melih Gökçek bu işin içinden nasıl çıkacak? Acaba bu fırsatı kullanıp, önümüzdeki seçimde AKP’nin kazanmasının önüne geçebilir miyiz?

Bu kadar insanlık ve vatandaşlık bilincinden uzak bağnaz bir particiliği ben anlayamıyorum. Bunu yazıp söyleyince parti tutmuş oluyorum. Aksini iddia edenler, kendilerini dürüst ve tarafsız olarak niteleyebiliyorlar ama, ben taraf damgası yemekten kurtulamıyorum.

*****

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığı için de aynı şey geçerli. Birileri bakalım ne olacak diye seyretmek için tribünlerde yerlerini aldılar. Bir kısmı daha da ileri gidip “ne olacak” sorusunun içindeki oluşumu da hazırlayarak koltuğuna kuruldu.

Sayın Ertuğrul Özkök, Gül’ün aday olmasının ardından, askerle bir bilek güreşi yapılacağı iddiası attı ortaya. “Askere husumet, rövanşist misyon, intikamcı ev ödevi, askerin haddini bildirmek, askeriyle kavga, askerin sırtını yere getirme duygusu” gibi, ne sayın Erdoğan’ın, ne de sayın Gül’ün aklının ucundan bile geçmesi mümkün olmayan ifadelerle süslediği bu yazı, bakıyoruz bugün Sayın Baykal’ın referansı olmuş.

Buna dayanarak görüş bildiriyor, buna dayanarak Gül’e karşı çıkıyor.

Bir tuhaf durum daha:

Bir gazetede “Gül’ün adaylığı, dünyayı böldü” diye bir haber var:

"New York Times gazetesi, Abdullah Gül’ün yeniden aday gösterilmesini, parti ve onun dindar takipçilerini Türkiye’nin laik kesimi ile bir koalisyon noktasına taşıdı şeklinde değerlendirdi. Haberde, seçim, ülkenin gidişatını, İslami orta sınıfın 1923’ten beri Türk devletini kontrol eden laik kesimin karşısına çıkmak suretiyle değiştireceğe benziyor, değerlendirmesi yapıldı.

CHP’den Onur Öymen, New York Times’a yaptığı açıklamada, yaşanan krizden sonra Gül konusundaki ısrarları, çağdaş ve laik Türk devletini dini bir yönetime çevirmekte ne denli kararlı olduklarını gösteriyor, bu kabul edilemez, dedi."

İkinci paragraf, New York Times’ta böyle bir haberin niye çıktığını ve nasıl çıktığını size anlatmıyor mu? Paragrafların yerini değiştirmek bunu örtbas etmeye yeter mi?

Yani bilgiyi biz veriyoruz, sonra o bilgi gazetede yayınlanınca onu referans alıyoruz.

Baykal’ın referansı Özkök, New York Times’ın referansı Onur Öymen… Eskiden buna bozacının şahidi şıracı deniyordu.

*****

Ne olur, olup bitenlere trübünlerde oturup seyirci kalmayalım. Kişisel öfkelerimizle hareket ederek milletimize, devletimize, sonuçta kendi kendimize zarar vermeyelim. Varsayımlarla, hayali korkularla veya yeni komplo teorileriyle canımızı sıkmak, strese girmek, mutsuzluğa ve umutsuzluğa düşmek yerine, birbirimize yardımcı olalım, birbirimize sahip çıkalım. Çünkü bu ülke bizim, hepimizin. Bu cumhurbaşkanı da, 70 milyonun cumhurbaşkanı olacak. Sadece kendi yandaşlarının değil…

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..