- Kategori
- Öykü
Reng-i ahenk

Güneş, sınıfın içine dolarak sıralara doğru akıyordu. Çocuklar neşe içinde birbirleri ile şakalaşırken, öğretmen içeri girdi. Gülümseyerek “günaydın çocuklar” dedi. Hep bir ağızdan “günaydın öğretmenim” diye cevap verdiler.
“Bugün hepbirlikte bir yolculuk yapacağız, hazır mısınız?” diye sordu öğrencilerine. “Eveeeet” dediler heyecanla. Daha önceden hazırlanmış olan perdeye, bilgisayarından görüntüler yansıtmaya başladı.
“Gel, ne olursan ol, yine gel” dizeleri okunuyordu, akan resimlerin ardından. 738. yıldan bahsediyordu öğretmenleri. Hz. Mevlana diyordu. Anlatı, öyle bir hazırlanmıştı ki, müzeye gitmiş kadar oldular. Bütün tasavvuf tarihi, Mevlana Celaledin-i Rumi’nin hayatı ve eserleri küçücük yüreklerin anlayacağı şekilde dile getirildi, öğretmenleri tarafından.
Sonra yemek molası verdiler. Döndüklerinde öğretmenlerinin kıyafeti değişmişti. Beyaz bir etek sarkıyordu, koyu renk pelerininin altından. Keçeden uzun bir başlık vardı başında. Çocuklardan perdeleri kapamalarını istedi. Bir cd yerleştirdi bilgisayarına. Çember misali, minderlerin üzerine oturdular . Öğretmenleri de ortalarında ayakta duruyordu. Elleri, pelerininin geniş kol ağızlarının içinde, başı öne eğikti.
Ney sesi duyulmaya başlayınca, eğilerek selam verdi ve pelerinini çıkarttı. Bembeyaz bir elbise giymişti. Sonra da sağ eli gökyüzüne, sol eli yeryüzüne çevrili olarak dönmeye başladı. Çocuklar nefeslerini tutarak öğretmenlerini izliyorlardı. Başı sağa düşmüş, gözleri kapanmış dönüp duruyordu.
Bu dönüşler telaşsız devam ederken, eteklerinden renkler dökülmeye başladı. Mor, sarı, pembe, mavi, yeşil, kırmızı. Her renk sınıfın içine yayılıyor, müziğin eşliğinde ahenkle dans ediyordu. Bir müddet sonra da her biri bir çocuğa aktı, O’nu sardı ve öğretmenlerinin yanına çekerek, semaya davet etti.
Sanki daha önce sema etmiş gibi, renklere bürünmüş çocuklar, dönmeye başladı. Öyle bir an geldi ki, hepsi bir olup beyaza dönüştü. Neyin hüzünlü sesi, renklerin coşkusuyla birleşip, beyazın safına erdi.
Zamanın içinde kaybolan semazenler huşu içindeyken tek ayağın üzerindeki dönüşler yavaşladı, renkler eski hallerine döndü. Beraberindeki çocukları küçük dairelerin içinde eritti. Çocuklar, ne olduğunu anlayamamıştı. Durduklarını hatırlamadan oturduklarını fark ettiler. Müzik susmuş, perdeler açılmış, öğretmenleri sabahki takım elbisesi ile perdenin başında semayı anlatıyordu.
Hepsi de şaşkın, önce birbirlerine sonra ayaktaki adama baktılar. Yüzünde her zamanki gülümseme vardı. Tek fark, bedeninin etrafındaki altın renkli bir ışığın varlığıydı.
Çimen Erengezgin