Renklerin dünyasına kısa bir giriş...

Daha küçük bir çocukken resme ilgim vardı; aslında çizgilerden çok renklerle oynamayı seviyordum. Renklerin birbiriyle karışmasını, ortaya yeni renklerin çıkmasını ve beyaz bir kağıt üzerinde oluşan bu renk cümbüşünü izlemek bana çocuksu bir heyecan veriyordu. Bundan sonraki yaşamımda da renklerin her zaman benim için ayrı bir yeri olmuştu… hatta, kendi kendime “Allah’ım, renkler olmasa her halde ben yaşayamam” diyordum. İleriki yıllarda okuduğum kitaplarda ve karşıma çıkan yazılarda gördüm ki aslında yaşamın kendisi bir renk bahçesiymiş. Gökkuşağının 7 ana rengi, minicik bir su damlasının içinden geçen güneş ışığının kırınımıyla meydana gelen olağanüstü bir güzellik…

Bu renklerin insanın her zerresinde ve sistemin her zerresinde kendini damla damla göstermesi. Küçücük bir alemden büyük bir aleme doğru kurulan 7 renkli bir köprüden geçmek; gözlerin kapalı, kendi iç dünyanda yolcuğa çıkmak kırmızıdan mora doğru…

Yaratılan onca şeyin neden bu renklerde olduğunu bir kez daha kavramak. Küçükken hep sorgulardım yaşamı kendimce; neden masaya masa diyoruz, neden gökyüzü kırmızı değil de mavi, ağaçlar yeşil yerine mor olsa olmaz mıydı diye…ama insan büyüdükçe, aslında yaşça değil sanırım bilinç olarak geliştikçe her şeyin olması gerektiği gibi olduğunun, bizi kuşatan yaşamın muhteşem bir güçle donatıldığının farkına varıyor…

Mesleğim gereği sağlıklı yaşam konusunda yazmak istiyorum ama bence sağlıklı yaşam çok geniş bir konu. Bana göre “sağlıklı yaşam”, “insanca yaşam” demek…yaşamayı bilebilmek, günü verimli geçirebilmek, vücudumuza girecek gıdanın doğallığından tutun da yaşadığımız çevrenin pozitifliğine, birlikte olduğunuz insanların hayata olumlu bir bakış açısıyla bakmasına, enerji kavramını nasıl algılayıp hayatımızda nasıl uyguladığımıza kadar giden geniş bir yelpaze…