- Kategori
- Güncel
Reyhanlı terörü için 'sansürsüz' bir kaç söz

Reyhanlı'daki terör saldırısından bir görüntü (11 Mayıs 2013 Alıntıdır)
Dün akşamüzeri güneş batarken 'ne olacak bu memleketin durumu' diye düşündüm bir kez daha.
Reyhanlı’da sinsice patlatılan iki terör bombası ile (51) yurttaşımız öldürülüverdi.
Bir anda şehit düşen yurttaşlarımızın en çoğu bu sinsi saldırıda uçup gitti.
Terör Saldırılarından acıma, sevgi saygı, mertlik beklemek imkânsız.
Terör eylemleri kökeni ne olursa olsun toplumsal ve kültürel olduğu kadar kişilik sorunudur da.
İzlerini kaybettirip kaçarlar kaçabildikleri kadar uzaklara.
Teröristlerin kişilik anlayışı da başarıları da bu tür 'vur kaç' içerikli bir 'ayrılıkçı eylemcilik' davranışı idi.
Çünkü, birilerince başlatılmış olan kendinden menkul 'savaş sürecinde' zafere ulaşmak için her yol mubahtır.
Bu terör saldırılarını desteklemekten kendilerini alamayan kimi 'demokratların varlığı' ise nasıl bir kavram ve eylem kargaşası içerisinde bulunulduğunun bir başka yansıması değil midir?
Kaynakları kurutularak her türlü terörü yenmek gerek
Bir tek ABD haklarından geliyor kendi teröristlerinin.
'Terör muamması' yıllardan beri en büyük sorunlardan biri bizde de.
Maddi ve manevi yönlerden çözülemedi gitti.
Reyhanlı'daki korkunç saldırı için her kafadan bir ses çıkmaya başladı.
Atalarımızın dediği gibi, 'Ateş düştüğü yeri yakar!'
Nice söylenti karşısında iktidar yetkilileri ne yapacak, diye de düşündüm.
Umulur ki Cilvegözü Saldırısındakiler gibi bu saldırının kirli elleri de tez elden bulunacaktır.
Reyhanlı saldırısı için neden ‘ulusal yas’ ilan edilmedi?
En büyük Terör Saldırısı ile elliyi aşkın yurttaşımız şehit oldu, yüzlerce yaralı ve sakat var.
Sorunun büyüklüğünden dolayı Ulusal Yas ilan edilebilir diye geçti içimden bir an.
Böylece otuz yıldan bu yana taoplumumuzu maddi ve manevi yönlerden sömüren 'terör saldırıları' ilk olarak en büyük toplumsal tepkiyi alabilecekti.
Ancak, 'her ne hikmet ise' bu yola gidilmedi.
Batı 1200'lerden bu yana Ortadoğu için çok kararlı görülüyor
Umulmadık bir biçimde ortaya çıkan bu saldırısı karşısında iktidar basını uyarmış olmalı ki yazarların büyük bir çoğunluğu yorumlamada bulunmamış.
Şu ana kadar bu konudaki yargı karanı da Bakanlar Kurulu kararını da görmedim.
Yine de, 'Olabilir, neden olmasın', dedim.
Bunu bir ‘sansür’ değil, bazı 'karanlık güçlerin yeni bir saldırıya geçmemesi' için bir girişim olarak yordum.
Çünkü acı büyüktü.
Çünkü 'içimizden biri gibi' görünen iki yüzlü hainlerden bir kaçı yine, 'propaganda yapmak', 'güvenliği sarsmak' ve 'toplumsal dayanışmayı bombalamak' için yine o sinsi bombalardan bir kaçını daha patlatıverip kaçmıştı.
Bu terör saldırısı AB-AKPM'nin son bir kararında olduğu gibi bir 'aktivist eylemi' değildi.
Ayrılıkçı propagandalardaki söylemlerdeki 'savaş' da değildi. Çünkü karşılıklı olarak çarpışan bir kaç ordu yoktu orada da.
Umulur ki onlar her kim olur ise olsun, hangi yüce duyguların propagandasını yapmak isterlerse istesinler yakalanarak en ağır cezalara çarptırılacaktır.
Biliyoruz ki Ortadoğu yeni yeni gelişmeler yaşıyor ve Suriye İç Savaşı yanı başımızda gelişiyordu.
Suriye yüz yıla yakın bir süreden beri getiremediği 'demokrasi' yüzünden, kaçıncı kez kanlı bir bedel daha ödüyordu.
Bu süreçte ülkemiz de değişik biçimlerde terör saldırıları ile sınanıyor, önü tıkanıyordu.
Geçen yılda bir savaş uçağımızın düşmesi, sığınmacı kamplarındaki çatışmalar, sınıra yakın yerlere bomba atılması, Cilvegözü'ndeki araç patlaması güvenlik açısından sorunlar yaşanıldığını gösteriyordu.
Bütün bu gelişmelerin gerisinde Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesi konusunda Batı'nın bazı gizli çabalarının olduğu da açık. Bu yüzden sorun başından beri 'uluslararası' bir boyutta gelişmektedir.
Ancak özellikle Rusya, İran ve Çin petrol, maden, su kaynakları ve ulaşım bakımından Batı'ya bu egemenliği tattırmayacak gibi görülüyor.
Belli ki Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Stratejik Derinlik yaklaşımlarından daha derin uluslararası stratejiler ağlarını örüyor yeniden.
Yabancı basın bizi bizden iyi mi bilecek?
Bugün akşama kadar beklemiş olsam da iktidar da hiç bir siyasetçi de ‘yas’ konusuna değinmedi.
Oysa bu terör saldırısının zamanlaması da büyüklüğü de sorgulanması gereken bir konu.
Sorunun didiklenmesi gerekiyorsa bunu da iktidar yetkilileri düşünür, dedim.
Yabancı basında çıkan ancak dilimize çevrilmeyen bazı ayrıntılar var mı diye bakayım demeye kalmadı önüme Türkçe bir kaç haber çevirisi düştü!
Gerçekten doğru ya da yanlış bazı ölü ve yaralı sayıları veriyordu yabancı basın.
Kimsenin ağzı torba değil ki büzesin!
Onlarda yöredeki muhabirlerinden ya da kendilerine yakın bazı kaynaklardan alıyorlardı bunları.
Belli ki iç ve dış güvenlik için bazı bilgiler gizlenmek isteniyordu.
Kaldı ki bir iktidar bilgi kaynakları ve karşı görüş açıklamak bakımından birkaç kişiye göre daha güçlü değil midir?
Can Dündar neden ‘neye sansür’ diye sorgulamak istedi?
İşte bu saldırı ile bu kadar can gitmiş ise bu gibi haberlere 'sansür gelir!' dedim içimden dün gece.
Sanırım o sıralarda nice yazar gibi duygusal Can Dündar da kan gölüne dönen Reyhanlı için ilk olarak bir şeyler yazmayı tasarlıyordu.
Çünkü Can’a göre Ege'deki köylü isyanı'ndan Akilleri de kapsayan Tahterevalli teorisi'nden başka bir şeyler yoktu ki koskoca Türkiye'de.
Gerçi son 'barış süreci' kapsamında bile olsa, Can Dündar da çoğumuz gibi, 'Türkiye’de de giderek otoriterleşen siyasi iktidara meydan okuyan, kıstırılmış medyadan yakınıp durmak yerine sosyal medyayı kullanan, yeni yöntemler ve söylemlerle, yeni politikalar üreten, genç bir muhalefetin vakti gelmedi mi' diye de sormak gerekiyordu. Çünkü var olan muhalefet partileri yaşlanmış, başındakiler de altmışlarını geçmişlerdi.
Teröre lânet okumadan da olsa silahlı eylemlerden medet uman sözüm ona bazı yeni yetme siyasetçiler de yetişmeye başlamıştı.
Onların AB üzerinde ne kadar etkili olduklarını son olarak AKPM'deki 'terör' ve 'terörist' kavramları konusundaki değişiklik önerilerinin geri çevrilmemesinden anlamaya başlamıştık.
Böylece kavramlların içi boşaltılmaya başlanılmış, çirkinlikller örtülerek 'kan üzerinden' siyaset yapılması daha şirin bir 'eylemcilik' olup çıkmaya başlamıştı.
Artık ne eski terör saldırıları ne de Reyhanlı'daki korkunç kıyım için 'terör saldırısı' demekk yerine 'aktivistlerin bir eylemi' demek daha bir olağan durum olabilecekti.
Can Dündar belki dün akşam, hangi konuyu yazayım diye ‘akla karayı’ seçmeye çalışıyordu.
Belki de 'pilav üstü döner nasıl yenilir' başlıklı bir yazı tasarlıyordu.
Ancak yine onu da şeytan dürtmüş, kalkmış gece yarısı 'sansür' konusunu şöyle bir deşelemek istemiş.
Sonunda bugün yayınlanan Neye sansür yazısı ile suya sabuna dokunmayan bir yazı döşenmiş.
İşin içerisine ne bir sayı ne dehşet görüntüleri ne kin dolu sözler ne de bir alıntı yerleştirmiş.
Ancak yine de Can Dündar, gelişmeler karşısında etkilendiğinden olsa gerek;
“Bizden ne gizliyorlar” kuşkusu yayılır.
Tevatür, kulaktan kulağa büyür.
Yalan ürer. Muamma ürkütür' diyerek tumturaklı bir kaç cümle eklemekten de alamamış kendisini.
Mızrak çuvalda gizlenir mi hiç?
Belli ki Can Dündar da bazı yorumcular gibi kılı kırk yararak da olsa sorunun öneminin altını çizmiş.
Onun bu yargısına ,‘Bence de‘ diyenler parmak kaldırsın, denilse yeridir.
Yok, parmak bile kaldıramıyorsanız;
Ya oturduğunuz yerden oturup kalacak,
Ya da kendi kendinize konuşmaya devam edeceksiniz!
Bu durumda 'yürüyüş, ayaklanma, tepki, iktidar, ulusal yas ' demek yerine dilerseniz kafanızı kaşıyabilirsiniz sinirinizden arada bir.
Oysa bütün dünyanın ülkemize çevrildiği bir süreçte hangi gerçeği ne kadar saklayabiliriz ki?
Dilerseniz kafanızı taştan taşa vurmaktansa bıyığınızı yolabilir ya da kafayı usturaya vurdurabilirsiniz.
Bence, ‘Bir anda şehit düşenler için bir Fatiha okuyup’ gelişmeleri sabırla izlemek gerekiyor.