Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Ruhumda maziden dökülen kızıla çalan kuru yapraklar…

Bir ömre daha sonbahar geldi dostlar.
Ardımda devrilmiş koskoca yıllar.
Ruhumda ise maziden dökülen kızıla çalan kuru yapraklar.
İnsan meğer ne çok geziniyormuş onların üzerinde, bu güz mevsiminde.
Bastıkça hepsi nasıl da hüzünle çıtırdıyorlar.
Hazin bir mevsimmiş be dostlar, biraz bu mevsim.
İnsan ne kadar anlıyorum dese de boşmuş, yaşanmadan pek de anlaşılmıyormuş.
Bir yanda doruklara çıkan o olgun duygular.
Öte yandan çalmaya başlıyor vücudun da yavaş yavaş bütün alarmlar.
Duyguların esecek hafif bir rüzgarda bile kırılacak kadar hassas, gözlerinde yılların biriktirdiği damlalar ise, artık istediğin her an akacak kadar cesurlar.
Artık erkekler ağlamaz yalanına pek de kanmıyorlar.
Akşamları nedense yüreğim de garip bir hüzün.
Yalnızlar sokağında ise artık benimde özel masam var.
Daha önce hiç fark etmediğim parklardaki, meydanlardaki banklar, gazete okumak için meğer ne rahatmışlar. Bugünlerde yakın gözlüğüm ve gazetelerim benim için hiç yanımdan ayırmadığım vazgeçilmez iki sıkı dostlar.
Ne tuhaf, sanki artık, yakın sandıklarım benden uzak, uzak sandıklarım ise bana daha yakınlar. Nedense, fırsat bulup ziyaretime gelemeyen akrabalarımdan çok , sokaklardaki hiç tanımadığım insanlar benimle sohbet ediyorlar.
Değerlerini bu mevsimde daha da çok anladığım eski dostlarım ise sanki ardarda göçüp beni yalnız bırakmak için aralarında gizli sözleşme yapmışlar.
Alıştım artık var olup olmadığını hiç bilemediğim hakkımı helal etmeye hepsine, usulünce ardarda üç kere.
Yıllardır dolap içlerine hapsettiğim, o eski sararmış fotoğraflar, benim için artık sohbet etmeye doyamadığım eski bir dost gibi anlamlılar.
Dostlar söyledim ya mevsim artık sonbahar.
Yakında hiç bilmediğim bir mevsime yolculuğum var.
Aynı seyleri sürekli tekrar ediyorsam kusuruma bakmayın.
Serde artık biraz unutkanlık var.
Beynimin içinde bir türlü bitiremediğim sorgulamalar.
Bir yanda bildiğim ve yaşadığım tüm doğrular, diğer yanda hala yaşadığım tereddütler ve korkular.
Oysa zamanın da o kadar çok emindim ki hepsinden. Ama artık ögrendim ki bazı şeyleri ne kadar tecrübe edersek edelim emin olmamıza inanın yetmiyorlar. Zamanın da kesin emin olduğunuz doğrular, yıllar geçince artık size doğru gelmiyebiliyorlar.
Terazinin bir kefesinde keşkeler, diğer kefesinde iyikiler. Günlük ruh halime göre bir aşağı, bir yukarı inip, çıkıyorlar.
Daha iyi bir gelecek hazırlayabilmek için zamanındabir türlü vakit ayıramadığım çocuklarım, düşünüyorum da bugünlerde sanki benden o günlerin intikamını alıyorlar.
Ne zaman arasam ya yoklar, ya da akıllarımdayım ama aramak için bir türlü fırsat bulamıyorlar.
Sakın seni şikayet ediyorum sanma!
Biliyorum her zaman sen hakikaten çok yoğunsun yavrum.
Sana bir gün senin başına da gelecekleri anlatmaya kalksam beni dinleyemeyeceksin onu da tahmin ediyorum.
Ama bir gün öğrenmek istersen eğer.
Hayattaysam, beni izlemen yeter.

30 Ağustos 2007

Bence daha fazla okunmayı inanın hak ediyorlar;
“September1” ’den müthiş bir yazı inanılmaz güzel “Paylaşınca çoğalan…” ; http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=60267
Silence’den “Bez bebek çıplak mı kalsın?” yürek yakan bir öykü; http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=59837

 
Toplam blog
: 110
: 1108
Kayıt tarihi
: 05.02.07
 
 

Kimliksiz bir yazanım aslında... Bazen benim, bazen senim, bazen de herhangi biriyim. Belki d..