Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Rüya hırsızları

Rüya hırsızları
 

Bedenimiz gündüzleri, ruhumuz geceleri yaşar.

Gündüz işe, okula gideriz, para kazanır, harcarız; yemek yer, alışveriş ederiz. Hepsi bedenimizi doyurmak içindir.

Gündüzden geceye geçişin sınırındaki gümrükçü, hazların patronu bedenimizdir: ellerimiz, dilimiz, dudaklarımız, tenimiz...

Sarhoşluk, cinsellik, zamanın bu puslu savaş alanlarında yaşanır. Artık, gündüz yapılan meydan savaşındaki taarruzlar, yerini ceset saymaya, yaralı toplamaya bırakmıştır. İşte bu anda gerçekleşir cinsellik ve sarhoşluk. Sarhoşluk ve cinselliğin menüsünde cennetten çalınan yasak meyveler vardır. Çoğumuz yiyemesek de sırf bu meyvelerin adını öğrenmek için neler yapmayız ki?

Güneş ışığının altında muzaffer bir ordunun mağrur komutanı olan beden, gecenin karanlık yorganının altında, tir tir titreyen acemi bir esir gibi, korkunun renklerini keşfeder; çünkü korku; acının, yalnızlığın, şüphenin oluşturduğu ana renklerin dışında milyonlarca tona sahip, kedi tüyüyle nakşedilen bir resmin suretsiz figürüdür. Korku, insan ruhunun çizebileceği en görkemli resim, yapabileceği en büyük heykeldir.

Korkunun rengiyle yapılan tabloya çıplak gözle bakılmaz. Bu tabloyu nakşeden nakkaş -ressam demiyorum- insan suretinin resmedilmesinin günah olduğuna inan (dırıl) an ama gizli gizli "nü" ler çizen bir hırsızdır. ( Benim Adım Kırmızı'da Orhan Pamuk çok güzel anlatır bunu.)

Bedenin ruhtan çaldığı bu hazlar uykudan hemen önce yaşanır demiştik; çünkü ölüm küçük ölümdür ve insan bu küçük ölümü yaşamadan önce - ne komik değil mi ölümü yaşamak sözü - yanında rüyaları götürür. Rüyalar, küçük ölümde bizi yalnız bırakmayacağına inandığımız çeyiz sandıkları gibidir. Aslında her ölüm bir gerdeğe giriştir. Bilirsiniz eski uygarlıklarda ölünün yanına onun günlük eşyaları da gömülür.

İşte rüya fakiri insanlar, küçük ölüm yolculuğunda yanlarına başkalarından çaldıkları rüyaları kumanya olarak götürürler.

Kıskançlık ve haset rüya hırsızlarının azmettiricisi "baron"lardır. Bu iki duygu gündüzleri şefkatli bir patron, sevecen bir iş arkadaşı, paylaşımcı bir kardeş, anlayışlı bir sevgili olarak gezinir. Gündüz yapılan savaşta en çok nara atıp en az kılıç sallayan bu cengaverler, gece sinsi sinsi ortaya çıkarlar.

Rüya hırsızları sahipsiz bir bostana dalan obur çocuklar gibi yiyemeyecekleri kadar meyveyi koparır, dişler, çiğnemeden tükürür. Amaçları zaten doymak değil, bostana zarar vermektir. İşin ilginç yanı bostan sahibinin bundan haberi olmamasıdır. Bu hırsızlık esnasında o, küçük ölümün gerçekliğini horlayarak yaşamaktadır.

Rüya hırsızları bu karanlıkta yeryüzünü aydınlatmaya çalışan ateşböcekleri gibidir. Her türlü fantezilerini gerçekleştirirler: Mutlu aşıkların sevgililerini ellerinden alırlar, başarılı yöneticilerin ayaklarını kaydırıp kendileri şef olurlar vs. vs...

Ama, güneş doğunca rüya hırsızları gecenin yorgunluğuyla uyanırlar. Küçük ölümde döşedikleri mayın, kirpiklerinin her birinin açılmasıyla birer birer patlar. Kirpikler acımasız birer fünye olmuştur. Ölümden yaşama tekrar dönüş başarısız olur. Buna da sabah mahmurluğu derler. Artık, gece çaldıkları hiçbir şeye sahip değildirler. Korkunun renkleriyle yaptıkları tablolar henüz bu dünyanın renklerine ulaşamamışken kumdan kaleler gibi kaybolup gitmiştir.

Yorgun kalktığınız sabahlar kendinize bir sorun: Ben bu gece hırsızlık yaptım mı?

 
Toplam blog
: 114
: 1620
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

1964'te Ankara'da doğdum. Meslek lisesinin elektrik bölümünü bitirip fabrikada ve şantiyede çalıştım..