- Kategori
- Kültür - Sanat
Sabahattin Kudret Aksal'ın Öyküleri Üzerine Bir Deneme IX

Sabahattin Kudret Aksal
Hikayelerde ortak yapı: Edebi eserin iskeletini meydana getiren , muhteva , yapı ve dildir. Edebi eser için esas olan birbirinden ayrı düşünülmeyen , birbirine bağlı bu üç ana unsur bir sistem dahilinde edebi esere vücut verirler .
Sabahattin Kudret Aksal’ın yirmi yedi hikâyesini incelerken bu üç husus dikkate alınmıştır. İlk önce , Sabahattin Kudret Aksal’ın hikâyeleri için söylenmiş yapısı hakkında fikirler beyan edilmiş görüşleri sunmak gerektiği düşüncesi içindeyiz .
Sabahattin Kudret’in şairliği , Türk edebiyatının bünyesi içerisinde daha çok ön plana çıktığı için hikâyeciliği hakkında fazla görüş belirten olmamıştır. Zaten Aksal’da devrin modası geçtikten sonra hikâye yazmayı kesmiş, şiirine yoğunluk vermiştir. Küçük adamın kendine özgü küçük dünyasını ağırlıklı olarak işlediği hikâyelerinde sosyal devinimlere , siyasete, ekonomik duruma rastlanmadığı ;halka , halkın dertlerine pasif kaldığı göz önüne alınırsa hakkında fazla görüşe rastlanılmaması doğallıkla karşılanabilir. Onun hikâyeciliği hakkındaki , ilk görüşü Tahir Alangu’da buluruz . Aksal’ın hikâyeye 1952’de başladığını söyleyen Alangu , 1955’e kadar çalışmalarını temelini hikâyelerin oluşturduğunu belirterek , onun dönemin havasına uyarak hikâyeye başladığını ifade eder ve şöyle devam eder :
‘’Çekingen ve ihtiyatlı olmakla birlikte, Sait Faik soyundan öncülerin açtığı yoldan , ölçülü ve sınırlı bir davranışla bir süre yürümüş , ‘’Küçük Adamlar’’ ın yaşayışlarını hikâyemizde sürüp giden modasına bir yerden katılmış , sürekli ve dikkatli bir gözlemci olarak elde ettiklerini hikâyelerinde kullanmıştır.’’(5)
Alangu , Aksal’ın iyi bir gözlemci ve çözümleyici bir anlayışla hikâyelerini oluşturduğunu daha çok sosyal gerçekçilikten uzak , küçük adamın psikolojisini işlediğini söyler ve gerçekçi hikâyeye uzak dururken eskinin yolunu seçtiğini belirtir ve şöyle devam eder :
‘’Bizde eski hikâye yolunun denenmiş ve başarı kazanmış sonuçlarını birleştirerek kendine yeni bir anlatım düzeni bulmaya çalışırken F.Celalettin’den , M.Ş.Esendal’a oradan Sait Faik ve Oktay Akbal’a kadar çalmadığı kapı kalmadı ‘’ (6)
Devrinin yoğun işlenen sosyal gerçekçi konulara , yüz çeviren Aksal , bunun yerine insanın ruh halini konu olarak ele alır . Alangu , rahat , denenmiş bir hikâye yolunu seçtiğini söylediği Aksal’ın hikâyelerini genel yapı özelliklerinden bahsederek , onun hikâyelerinin , ‘’tatlı küçük yaşantılar ‘’, ‘’kavgasız ve çatışmasız kişiler ‘’ , ‘’sanatçılara zevk veren küçük adamların mutlulukları ‘’ çerçevesi içinde oluştuğunu ifade eder. (7)
Sabahattin Kudret Aksal’ın hikâyelerini ‘’anımsamalar ‘’ üzerine kurduğunu söyleyen Ahmet Oktay , anlatıcının (bir ölçüde Aksal’ın kendisi) çocukluk ve gençlik zamanlarını , mutluluklarını anlattığını hikâyelerine , ‘’Şair Aksal’ın egemen olduğu kanaati içindedir. Aksal’ın ‘kurgu ve olay ‘ sorunlarından kurtulduğunu ifade eden Oktay ‘’ şiirsel cümlelerle bir atmosfer ‘’ in hikâyelerine sindiğini belirterek ‘’ izlenimci ‘’ olduğunu söyler. (8)
Aksal’ın hikâyelerini Sait Faik’in hikâyeleri ile kıyaslayan Prof. Dr İnci Enginün , Sait Faik’in en kötümser hikâyesinde bile umut olduğunu , ama Sabahattin Kudret’in şahıslarının daima ‘mutsuz’ olduğunu belirterek; Aksal’ın hikâyelerinde hemen daima kendi görüşlerini ve yorumlarını ilettiğini söyleyerek şöyle devam eder :
‘’Servet-i Fünun ‘dan beri hikâyeciliğimizin en yaygın özelliği olan hayal-hakikat karışımı bu hikayelerin hemen hepsini kapsar ‘’ (9)
Enginün, hikâyelerin temasından bahsederken hikâyelerin ‘’biyografik nitelik taşımakta ‘’ olduğunu söyleyerek ‘’aşk , sevgi, yalnızlık ve ölüm temalarının sarmaş dolaş olduğunu ‘’ söyler. Ayrıca , Aksal’ın ‘geçmiş zaman ‘ a çok sık döndüğünü ifade ederek kadınların hikâyelerde daha ‘silik’ olduğunu , erkek kahramanların öne çıktığı görüşünü belirtir.(10)
Sabahattin Kudret Aksal’ın yirmi yedi hikâyesi olup ilk hikâyesi Bir Dostluk , son hikâyesi Ev ve Ölü hikâyesidir.Kurguya önem veren Aksal küçük adamın edimsel psikolojisini vererek onların mazi ile şimdi arasındaki düşsel duygulanımlarını derin ve anlamlı cümlelerle , kendi düşüncelerini de buna yansıtarak sunar . Ferdin psikolojisini kendi iç dünyalarının çatışmalarından vererek bize bu insanların düş ve gerçek arasındaki çatışmasını vermektedir. Hakim bakış açısıyla verilen Geceye Doğru hikâyesinde aktarılan iç konuşma tekniğiyle Refik Bey’in geçmişi yansıtılır .Odasına kapanan Refik Bey geçmişe döner .
‘’ta evlendiği ilk memuriyete girdiği günlerden bugüne kadar geçen yıllarının düşüncesiyle sırasıyla yeniden yaşamak istiyordu .’’(‘’Geceye Doğru’’, GA., s.25)
İşte o anda aradan çıkan hakim anlatıcı düşünceleri ile kahramanı başbaşa bırakır Refik Bey’in duygu ve düşünceleri , psikolojik dünyası üçüncü kişi ağzından anlatılırken hakim anlatıcı sözü Refik Bey’e bırakır dil ve sesin kahramana ait olduğu zaten belli olur.
‘’Kulakların uğuldadığını duyuyor , gözünün önüne otuz dört yıl önce gelinliğiyle Nazime Hanım geliyordu .Ne ince , ne narin yapılıydı otuz dört yıl önce Nazime Hanım . ‘’ (‘’Geceye Doğru’’, GA., s.25)