- Kategori
- Kültür - Sanat
Sabahattin Kudret Aksal'ın Öyküleri Üzerine Bir Deneme X

Sabahattin Kudret Aksal
Hikayelerde ortak yapı II :
Aksal, insanı, insanın iç dünyasını küçük adam çerçevesi içerisinde okuyucuya sunar. Bu insanı mekan, çevre ve çevreyle olan ilişkileri bakımından pek dikkate sunmaz. Onlar sadece kendi hüzün ve mutlulukları ile vardır. Aksal, ön plana daha çok mutsuzlukları almıştır. İyimser bir hava bulamayız hikâyelerde. Kahramanlar kendi kendileri ile çatışma içinde olup, dertlerini kimseye söyleyemezler; genellikle bunu geçmişe dönerek halletmeye çalışırlar. Geçmiş onlar için sanki bir kurtarıcı kapısıdır . Şahıslar dünyada her zaman karşılaştığımız alelade insanlardır. Sessiz, çekingen, sosyal yaşama uzaktırlar. Hikâyelerde kendini gösteren sivri tiplere rastlanılmaz . Zaten işlenen konuda buna izin vermez. Aksal’ın bazı hikâyelerinde doğru dürüst bir konu bulamayız. Hayriye Hanım , Büyükannemin Ölümü, Bizim Olan Sokaklar, Sokakta Opera , İki Kişi Arasında , Hovarda hikâyeleri bunlardandır. Ders verme eğilimi yoktur bu hikâyelerde. Okuyucu bu hikâyeleri okuyunca şaşırır.
Şerif Aktaş , vak’ayı şöyle tanımlar : <ı>‘’Vak’a herhangi bir alaka ile bir arada bulunan veya birbiriyle ilgilenmek mecburiyetinde kalan fertlerden en az ikisinin karşılıklı münasebetlerinin tezahürüdür.’’<ı>(11)<ı>
Sabahattin Kudret Aksal’ın yirmi yedi hikâyesini oluşturan Vak’anın özellikleri ve hikâyeleri kuruluş tarzı hakkında bilgi vermek kanaati içindeyiz . Aksal’ın hikâyelerine baktığımızda ortak bir kuruluş ve yapı tarzının fazla olmadığını görürüz . Yazar değişik konu , kişi , vak’a zaman ve mekan öğelerini belli bir kuruluş tarzına göre işler .
Vak’aya hazırlık kısmı – Vak’a – Sonuç
Hikâyelerini çoğu bu sıraya uymaz. Bazı hikâyelerinde giriş yoktur, vak’a ile başlamıştır. Bazılarında ise sonuç kısmı yoktur.
Aksal , hikâyelerini bir bölümüne, vak’a zamanındaki genel durumu dikkatlere sunarak başlar bir kadın ile bir erkeğin dostluk ihtiyacı içinde kıvrandıkları Bir Dostluk hikâyesinin girişi şu paragrafla başlar :
<ı>‘’Bir gün erkek kadına ‘Nihayet’ dedi. ‘’Gidecek bir yer bulabildim. Rahatça yalnız kalabileceğimiz bir yer ‘’ içkili lokantanın camlarının dışında öylesine sakin , bir nehir gibi akıp giden , bir İstanbul öğlesi vardı . Güneşli pırıl pırıl bir o kadar da soğuk bir hava ...’’(‘’Bir Dostluk, GA., s.9)
<ı>
Büyükannesinin hastanede yattığını haber alan kahraman anlatıcının anlatıldığı Büyükannemin Ölümü hikâyesi okuyucuya haber vermekle başlar .
<ı>‘’Büyükannem hastaneye yatalı üç gün olmuştu. Henüz bir vakit bulup gidememiştim .’’(‘’Büyükannemin Ölümü’’.GA., s.35)
<ı>
Hikâyelerin giriş paragrafında şahıs kadrosunda bir hikâye hariç yer verilmez . Diğer hikâyeler daha çok zaman ve mekânın tanıtılması ile başlar. Aksal zamanı ve mekânı mutlaka belirtir . İstanbul’a ait bir özellik olan dolmuş kayığını ve içindeki birkaç kişinin anlatıldığı Dolmuşa adlı hikâye uzun bir paragrafla başlar ve bu paragrafta kayığın içindeki beş kişi tanıtılır.
<ı>‘’Beş kişiydiler , insanı her zaman şaşkına çeviren o büyü , o rastlantı , çoğu akşamlar onları Eminönü’nde , Köprü ayağını Haliç’e bakan boşluğunda buluşturur ve onlar dolmuş kayığıyla karşıya Galata’ya geçerler. .. Bu garip kayığın müşterilerinden biri Yemiş İskelesi’nin arka sokaklarındaki zahirecilerden birinde yazmandı . Öbür kişi – iki kardeştiler , ikiz ama birbirine hiç benzemezlerdi- Yeşildirek civarında bir triko atölyesinde çalışıyorlardı . Kayığın en yaşlısı , Hüseyin Efendi, Marpuççular’da içine zorlukla sığabildiği bir dükkanda sigara , ekmek , salam , peynir , limonata , gazoz gibi şeyler satan küçük esnaftı. Beşincisi bir yüksek okul öğrencisiydi , saat altıya doğru Beyazıt’dan aşağı doğru vurur, kestirmeden Eminönü’ne inerdi.:’’ (“Dolmuşa’’, SÖ., s.248)
Mekânı betimlemek , zamanı bildirmek, Aksal’ın hikâyeye başlama usullerinden birisidir . Hikâyelerin çoğuna zamanı belirtmekle başlamıştır . Bunlar ; Hayriye Hanım , Geceye Doğru , Bizim Olan Sokaklar, Bir Başka
Türlüsü, Kuş Kafesinde Yaldız, Bir Trende Gidenler, Saatler , Yazlıkta, Soyut Oda , Vav’lar ve Ev ve Ölü hikâyeleridir.
<ı>‘’Saate baktım . Beşi iki geçiyor.Kafamda hemen hesabını yaptım da öyle mi buldum , yoksa kendiliğinden dilimin ucuna gelen bir cümle gibi mi beliriverdi düşüncemde ? ‘’(‘’Kuş Kafesinde Yaldız ‘’, YH., s.115)
<ı>
<ı>Vav’lar hikâyesi de zamanın belirtilmesiyle başlayan diğer bir hikâyedir . Hikâye İkinci Meşrutiyet dönemine rastlar.
<ı>‘’ Abdulmuttalip Bey 2.Abdulhamid’in tahtan düşmesinden birkaç ay önce pek kısa süre kaldığı Akdeniz kentlerimizden birinin mutasarrıflığından ayrılmış , Gülcemal vapuruyla İstanbul’a dönüyordu.’’(‘’Vav’lar’’, SÖ., s.259)
Yazarın çocukluk anısından oluşan Ev ve Ölü hikâyesinde zaman ile mekân bir arada verilmiştir.
<ı>‘’1928 yılında Beşiktaş’da bir akaret evinde oturuyorduk . Güzdü . Birkaç gün önce Cumhuriyet Bayramı büyük şenliklerle kutlanmıştı.’’(‘’Ev ve Ölü ‘’ , SÖ., s.274)
<ı>
Düşüncemin Konuklarından Biri adlı hikâye geçmiş zamanda yaşanılmış ama yazma zamanı ile vak’a zamanı arasında bir on beş yıl geçmiştir .
‘’<ı>Tanıdığım zamanı bulabilmek için hiç değilse bir on beş yıl geriye gitmeliyim ! On beş yıl öncesinin , karın sulu sepken atıştırdığı , bir kış akşamını sekiz buçuğunda duralım .’’(‘’Düşüncemin Konıklarından Biri’’, SÖ., s.187)
<ı>
Bazı hikâyelerde ise konu ile alakalı düşüncenin ifade edilmesi ile hikayeye başlanıldığı görülür. Bir öykünün çıkış anındaki kuruntuyu anlatan Çekirdek hikâyesi şöyle başlar :
<ı>‘’Şu okuyacağınız belki de okumadan yarıda bırakacağınız öyküyü tam bir ay düşündüm .’’(‘’Çekirdek ‘’, GA., s.57)