Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '16

 
Kategori
Deneme
 

Sabırlı ol,Hatice gelmediyse netice gelir

Sabırlı ol,Hatice gelmediyse netice gelir
 

Sabir otu acıdır,şayet sabırlı olursan neticesi şeker-şerbettir


Zirvelerin yolu vadilerden başlar. Her sıkıntı bir kolaylığa gebedir lakin bekleme süresine sabır etmek gerekir.

Sabır, ağrıları dindiren acı bir ot gibidir.

Hem can yakar hem de tedavi eder. Damlalar aktığı yerde iz bırakır, toprağı deşerek deryalaşır. Yeri ve zamanı büzmeye kimsenin gücü yetmez

Acelecinin harmanında en çok bulunan şey hatadır. Tabii sabırlı olanlar için. Olaylar karşısındaki müspet tavrın adıdır sabır.

Akıl insanı daima karara zorlar. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz

Sabır, yücelme ve fazilete ermenin mühim bir esası ve iradenin zaferidir. Sabır olmadan, ne ruhu inkişaf ettirmeden, ne de yücelip benliğin sırlarına ermeden bahsedilemez.

Tohum, sessizlik ve sebat içinde iki taşın arasına sıkışan topraktan gün-yüzüne çıkar. Tomurcuk, yüz defa bağrını güneşe açar ve yüz defa gecenin karanlıkları karşısında gerilime geçer, sonra varlığa erer.

Ey aceleci ve bencil insan!

Sabırsızlık gösteren sadece sensin. Sensin, eşya arasındaki tertibe riayet etmeyen! Sensin, yükselirken mesafelere tahammülü olmayan ve tırmanmada birkaç merdiveni birden atlamak isteyen!

Sensin, sebepleri gözetmeden netice bekleyen! Sensin, olmayacak kuruntulara gömülerek hayalden sırça saraylar kuran! Sensin, düşünmeden konuşan, konuştuklarına pişmanlık duyan ve birbirini takip eden pişmanlıklardan ders almayan ve en acısı da uslanmayan!

Sabretme, yani dişini sıkıp dayanma, metanet gösterme, sarsılmama, irade felcine uğramama ve her gün bir sürü zehir zemberek hâdiseyi sineye çekip dayanma elbette kolay iş değildir.

“Sabır”kelimesiyle “Sabir otu” aynı kökten gelen kelimelerdir. Sabir otu, zehir gibi acı bir ottur. Eskiden Sabir otu tıpta, ilaç sanayisinde de kullanılıyordu. Sabır, işte bu Sabir otunu yutmak kadar acıdır. Ancak bu acılık, işin başlangıcı itibariyledir. Netice ise her zaman şeker-şerbet olmuştur.

Kıssadan hisse: ( 1 )

Babası sabırsız çocuğuna bir torba çivi verir ve ona sabrını her kaybettiğinde kapağın arkasına bir çivi çakmasını söyler.

Birinci gün çocuk 37 çivi çakar. Haftalar ilerledikçe çocuk kendini kontrol etmeyi öğrenir ve daha az çivi çakmaya baslar.

Daha sonra, kendini kontrol etmesinin gidip kapağa çivi çakmaktan daha kolay olduğunun farkına varır.

Hiç çivi çakmadığı ilk günün sonunda durumu babasına bildirir. Bu defa baba, oğluna kendini kontrol ettiği her günün sonunda çivi sökmesini söyler. Günler geçer ve en son çivi söküldüğünde çocuk yine babasına haber verir.

Babası çocuğu elinden tutar ve kapağın yanına götürür ve bak oğlum sen çivileri çakarak ve o çivileri sökerek çok çalıştın. Şimdi bu kapağın üzerindeki tüm deliklere bir bak. İşte bu çivilerin açmış olduğu delik izleri hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaklar.

Her sabırsızlığında karşındakilerde böyle yaralar oluşur. Birini bıçaklayıp tekrar bıçağı çıkarabilirsin, önemli değil ama ne kadar özür dilersen dile o bıçak yarası daima orada duracaktır.

“Sözlü bir saldırı da en az fiziksel saldırı kadar yaralayıcıdır”. Arkadaşlar mutluluktur, bizi güldürürler, başarı için cesaretlendirirler, bize dikkatli bir kulak sunarlar ve her zaman kalplerini bizlere açmaya hazırdırlar.

Kıssadan hisse: ( 2 )

Yıllar önce, çok uzaklarda bir adam varmış. Bu adam çalışmak amacı ile çok uzaklara gitmiş ve yıllarca çalışmış. Sonunda memleketine dönme zamanı gelmiş. Bu çalışma sürecinde toplam 3000 akçe biriktirmiş ve evinin yolunu tutmuş.

Evine doğru giderken yolu büyük bir şehirden geçmiş, köşe başında birisi “Bir nasihat bin akçe, bir nasihat bin akçe” diye bağırıyormuş.

Adam düşünmüş: “Nasıl olur, bir nasihati bin akçeye satarlar” ben yıllarca çalıştım ve sadece 3000 akçe biriktirdim’ Bu ise pek akli ermemiş ama merak iste. Duramamış ve adama bin akçe vererek o nasihati satın almış. Nasihat ” KADERDE NE VAR İSE O ÇIKAR” ve yoluna devam etmiş. .

İlerde yine köse başında başka bir adam bağırıyormuş “bir nasihat bin akçe” diye. Adam yine dayanamamış bin akçe de o adama vermiş ve ikinci nasihati da satın almış. İkinci nasihat da: “GÖNÜL KİMİ SEVERSE GÜZEL ODUR” Son kalan bin akçesi ile de yoluna devam etmiş.

Tam şehrin çıkışında yine köşe başında bir adam bir nasihati bin akçeye satıyor. Adam bir parasına bakmış, bir de nasihati satan şahsa, dayanamamış ve kalan son akçesiyle de o nasihati satın almış. Son nasihatte:

“HİÇ BİR İŞ ACELEYE GELMEZ”. Parasız yoluna devam etmiş. Şehrin çıkışında büyük bir topluluk ile karsılaşmış. Topluluk telaş içindeymiş. Yaklaşmış ve oradakilerden birine neler olduğunu sormuş.

Oradan birisi açıklamış, demiş ki: Burada şehrin tüm su ihtiyacını karşılayan bir kuyu var, ama kuyunun içinde de canavar var. Canavar suyu tutmuş, göndermiyor. Aşağıya kim indiyse bir türlü çıkamadı.

Şimdi herkes korkuyor aşağı inmeye” Adam düşünmüş ve ilk satın aldığı nasihat aklına gelmiş. “Kaderde ne var ise o çıkar” aşağı inmeye karar vermiş. Aslında bu nasihatleri herkes bilir ama uygulayabilmemiz için belli bir bedel ödememiz gerekiyor.

İnince canavar hemen yakalamış ve yerine götürmüş. Demiş ki: “Buraya gelenlerin hepsine bir soru sordum ve bilemediler, eğer sen bilirsen seni serbest bırakırım.”

Bir dizine sarışın ve dünya güzeli bir kadın, diğer dizine de kurbağa koymuş ve “söyle bakalım hangisi güzel?” demiş. Adam düşünürken aklına ikinci aldığı nasihat gelmiş ve “gönül kimi severse güzel odur” demiş.

Bu cevap canavarın çok hoşuna gitmiş. Zira canavar, kurbağanın gözlerine âşıkmış. Adamı salmış ve suyu bırakmış. Almışlar krala götürmüşler ve ağırlığınca altın vermişler.

Adamı yoluna devam etmiş ve nihayet evine varmış. Evinin camından içeri bakmış. Bir de ne görsün; karısı genç biri ile diz dize oturuyor.

Hemen kılıcını çekmiş ve tam içeri girerken üçüncü nasihat aklına gelmiş “Hiçbir iş aceleye gelmez”. Kılıcını kınına koymuş ve içeri girmiş. Hoş beşten sonra karısına o genci sormuş.

Kadın da: “Bey sen gittiğinde ben hamileydim ve bir oğlumuz oldu. Bu genç senin oğlun” demiş.

Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının.

Kaderiniz ve yolunuz açık olsun, hayat acele etmeye gelmez.

Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.

Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..