Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Saçıma dokunma

Saçıma dokunma
 

Dönüp bakıyorsun usulca, farkettiğimi farketmeden. Sonra mahçup, kırılgan bir cam buğusuna saplanıyorsun. Gözlerin tam boynuma saplanıyor, şah damarıma. İçimden akanı hiçbir şey durduramıyor artık.

Sonra bir çamura saplanmış gibi olduğumuz yerde çırpınıyoruz biraz hareket etmek için. İleri veya geri, çünkü anlamı yok zamanın takvim bulunduktan beri. Göçünü toplamış gidiyor şehir. Biz izliyoruz sadece buğulu camın ardından giden şehri ve yüklerini.

Bulutlu bir sabahı taşıyor şehir. Dumanlı bir göğü, ağız dolusu kahkahaları, ayık sevişmeleri, ve keskin bıçaklarla, sahipleri dumankafalıları. Bize ait olmayan ne varsa götürüyor şehir. Bıraktıklarına iyi bakmak kalıyor bize de. Cami avlusunda üç günlük bir bebeği, çatıları gök olan kardeşlerin çürüttüğü köprü ayaklarını, artık nefes alan bir denizi, kavun tarlalarını bırakıyor birbirimizi sarmaktan aciz kollarımıza.

Minnetimi göstermek için kesiyorum bileklerimi. Sulasın ki yeşertsin diye kalanların umutlarını. Gidip dönüyorsun usulca, beklemenin yakıcılığını farketmeden. Sanki sigara almaya gitmiş ve dönmüş gibi bakıyorsun yüzüme. Söylemiyorsun geçen bir asır neyin nesiydi? Gözlerimi kırpmadığım için beklerken, öldü gözümdeki bebekler. Böyle ceset ceset bakmama değer miydi?

Bir fırtınaya kaptırıyor kendini şehir. Darmadağın olurken gecekonan kavruk yüzlü çocuklar, en tepelerde sırıtarak bakıyor sırtlanlar. Şehir acımıyor hiçbir hayata. Ölen kalan umrunda değil, çünkü her gün yeniden dolup boşalıyor. Gidenin bir önemi kalmıyor artık, az önce geçen dakika gibi. Saate bakmadan anlayamazken kimse gecenin geldiğini, şehir gitmeyip de ne yapsın ki? Ardında kavruk yüzlü cesetler ve başlarında sırtlanları bırakıp bir fırtınanın kollarına atılıyor şehir.

Ölüp diriliyorsun usulca, asıl acının hala yaşayana kaldığını farketmeden. Dikişlerim patlıyor eğilip seni her kaldırışımda. Sen soruyorsun "neden kanıyor her yerin?" Bir anlasan artık ölmeyeceksin? Ama sen yeniden dirilmeyi sevenlerdensin.

İçin için ağlıyor şehrin gidişine deniz. Kıyısız bir deniz gibi içime dönüyorum. Dalgalarımı çarpacak kıyı'm yokken artık biraz uyumak istiyorum. İçinde paslı bir bıçak besleyen denizim. Kim ne zaman attı, bilmiyorum? Hangi masumun canını yaktı bilmiyorum. Ben pasla kapatıp her kanı, artık unutmak istiyorum. Şehir gidiyor, ben bir deniz gibi ağlıyorum.

Saçıma dokunma diyorsun, son nefesimi farketmeden. Ürkek bakışlarınla avucumda bir kırlangıca benziyorsun. "Kal" diyorum, puslu bir geceye dalıyorsun. Paslı bıçağımı çıkarıp kınından "kal" diyorum, "saçlarıma dokunma" diyorsun. Kırıp artık işe yaramayacak akreple yelkovanı tam göğsüme saplıyorum. Sen eğilmiş içime bakarken "kal" diyorum, "geç oldu" diyorsun. Geç saatlerde, puslu gecenin koynunda ellerimi uzatıyorum, "saçlarıma dokunma" diyorsun. Kesip artık işe yaramayacak bileklerimi, şehrin göçüne katılıyorum.. .Senin için bir deniz bile olamıyorum...

....

ikimiz de biliyoruz
bir çözsem saçlarını
bir daha söz etmeyeceğiz ayrılıktan.
saatlerin saçları olsaydı sevgilim
bu kadar hızlı geçip gider miydi zaman?
ah sevgilim ne diyecektim ben sana
aç pencereyi ve dışarıya bak
son gecemizde kar altında kuğular... *

* Akgün Akova- Saçıma Dokunma

 
Toplam blog
: 23
: 579
Kayıt tarihi
: 19.04.07
 
 

30'a yakın yaştayım. Denize yakın yerde büyüdüm. Şiire yakınım, sabahın erken saatlerine uzağım. İst..