Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Ben değişkenim ya siz?

Ben değişkenim ya siz?
 

Bu gün kendimi inceleyeceğim. İnsan önce kendi öz eleştirisini yapmalı. Bu gün oturup düşündüm hayata ve insanlara karşı olan güvensizliğim yediğim kazıklardan mı, yoksa kendi duygu değişikliklerimden mi kaynakalanıyor? Bana nelere mal oluyor?

Bir gün çok mutluyken, ertesi gün çok mutsuz olabiliyorum. Gittiğim yerlerden bir yol, bazen iki adımlık gibi gelip alıp başımı gidiyorum oraya; yine aynı yer ulaşılmaz gelip evden çıkmaya bile erinebiliyorum. Açken çok beğendiğim bir lezzet, tokken hiç tat vermez oluyor damağıma. Bir gün sonuna kadar inanıp güvenebiliyor, tutunuyorum sevdama, ertesi gün yerden yere vurabiliyorum sevdiğimi.

Bu gel-git ler neye mal oluyor insana? Güvensizlikten dolayı sergilediğim tutarsız davranışlar dönüp dolaşıp beni güvensiz kılmıyor mu hayatımdaki insanlara? Korkakalıklarımdan dolayı, savunma mahiyetinde yaptığım saldırılar can yakıp kaçırtmıyor mu sevdiklerimi? Korkularım, güvensizliklerim, hayal kırıklıklarım beni yalnızlığa sürüklerken burada suçlu beni yalnız bırakanlar değil maalesef. Benim kendimi yalnız bıraktırmam.

" "Ben senin yardım çağrılarını duyuyorum!!!" diyebilen bir insanı bile yok edebiliyorsam hayatımdan bu büyük başarı olabilmeli benim için. Herkesin başaramayacağı bir başarı." diye düşünebiliyorken birgün, ertesi gün "Bu adam ne kadar yalancı ki "Ben senin yardım çağrılarını duyabiliyorum!!!" dediği halde bana yardım etmek için kılını bile kıpırdatmıyor!" diye düşünebiliyorum.

Bir gün insanları suçlamak kolayıma geliyor, ertesi gün kendi öz eleştirimi yapıp okları kendime çevirmek. Bir gün insanları öve öve yere göğe koyamazken, ertesi gün kendimi koyacak yer bulamadığım olabiliyor. Bu dengesizlikler sadece bende mi var yoksa herkes benim gibi mi, bu insanın yapısından kaynaklanan bir durum mu gerçekten merak ediyorum.

Verdiğim sözleri tutmamazlığım olmamıştır hiç. Yalan konuşmamaya özen gösteririm yalan söylemek zorunda bırakılmadıkça. Varsa eğer veririm verebileceğim kadar. İstemesini beceremem, istemek zorunda kalınca da yüzüme gözüme bulaştırırım. istemesini becerememekle beraber, ben istemeden beni anlasınlar ve istediklerimi versinler diye beklerim. Alamadıklarında da anlayışsızlıkla suçlarım insanları. Peki ben onları anlayabiliyormuyum? Ya da anlayabilmek için çaba sarf edebiliyormuyum?

Ruh durumum iyi olduğunda çocuklar bana tapar adeta. Oyunlar oynarım onlarla, türlü şaklabanlıklarla eğlendiririm. Yaramazlık yaptıklarında yaptıklarının yanlış olduğunu, açıklayarak örneklendirerek, hikayelendirerek ifade ederim. Dün yaşadığım bir olay beni kendime kahredinceye kadar "Bu gel-git leri sadece ben mi yaşıyorum?" sorusu fazla kurcalamamıştı aslında kafamı.

Kızım kadar sevdiğim bir kız çocuğunu, tembihli ve anlaşmalı getirdim evime, bana gelmek istediğinde "Bak ben çok yorgunum etrafı karıştırıp evi hallaç pamuğuna çevirmek yok anlaştık mı?"dedim. Üç yaşındaki çocukla pazarlık yapılır mı hiç. Doğal olarak "Annaştık!!" yanıtı aldım. Ben ellrimi yıkamaya gittiğimde ki bu kaşla göz arası bir zamandı, bir ruj almış eline ve hem evi hem de yüzünü , gözünü her kız çocuğunun eline ruj geçince yaptığı gibi, çarşamba pazarına çevirmiş. Rujun ucunu da kırmış bir güzel. Gösterdiğim tepki alışılmışın dışında oldu, çocuğu iki kolundan tutup sarsarak avazım çıktığı kadar " Neden böyle yapıyorsun Rana?Neden böyle yapıyorsun?" dye bağırdım çocuğa.

Çocuğun verdiği tepki çok ilginçti. Benden hiç böyle bir davranışa alışık olmadığı için sadece gözlerinde korku vardı. Ne ağladı , ne küstü. Sadece korkuydu bakışlarındaki. Ve eminim bir daha o rujları asla ellemeyecek. Cevabı "Ben evime gitmek istiyorum!!" oldu. Hiç yüzünü gözünü temizlemeden aldım götürdüm O'u evine. Eve geri döndüğümde de iki elimi başımın arasına alıp saatlerce ağladım. Üç yaşındaki bir çocuğun en basit, en yapılabilecek haylazlığına tahammül edemeyip hayatın bütün hıncını ondan aldığım için.

40 yaşındaki kadınlar neredeyse anneanne oluyorlar bu ülkede. Bense olan aklımı da yitirmek üzereyim. Olgunlaşacağım, pişeceğim yerde gerileyip çocuklaşıyorum. Bu da bana bir insanın yaşı kaç olursa olsun tecrübesiz olduğu konularda olgun ve anlayışlı davranamadığını düşündürüyor. Hangisi benim? Olgun, ağırbaşlı, sevinçli, hayata bağlı şen şakrak kadın mı? yoksa mutsuz , bedbaht, kendin emin olmayan, çocuksu kadın mı?

 
Toplam blog
: 167
: 1867
Kayıt tarihi
: 20.04.07
 
 

01/06/1967 Rize/fındıklı doğumlu olmama rağmen doğum yerimi hiç görmedim. Türkiye'nin hemen her ilin..