Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '10

 
Kategori
Blog
 

Sadece Milliyet Blog oradaydı(Neler oldu neler)

Sadece Milliyet Blog oradaydı(Neler oldu neler)
 

İnanmak, başarmanın yarısıdır; yeter ki elinizin altında bir kiriko olsun.


Pazartesi sabahı mesaiye henüz başlamıştık ki Karl Liebkneck Stadındaki (Babelsberg)şantiyenin sorumlu bauleiter’i beni çağırdı. Kahve kokulu barakasına girdiğimde gardımı almış, olası sorularına kafamda akla yatkın (ama tabii ki yalan) yanıtlar hazırlamıştım. İşleri bir türlü zamanında bitiremiyorduk ve her sabah bauleiter’in "çençenlerini" dinlemek de bana düşüyordu.

“Bugün, yarın ve öbürsü gün mesai en geç saat üçte bitecek, Herr Culduz. Saat üçten sonra şantiyede kimsenin kalmaması gerekiyor’” diye lafa girdi, Herr Kuder. Şaşırmıştım tabii… Her gün geç saatlere kadar çalışalım diye başımızın etini yiyen kendisiydi. Aptal aptal suratına baktığımı görünce “Antrenman var Herr Culduz, antrenman!” diyen açıklamaya çalıştı. Hemen kendimi toparladım tabii zira kozlar benim elime geçmişti. Sözleşmede öyle dandik antrenmanlar için mesainin erken bırakılması gibi maddeler bulunmuyordu. Fırsat elime geçtiğinden açtım ağzımı yumdum gözümü.

Önce, inşaat halindeki bu statta antrenman yapacak o takımın masöründen girip, teknik sorumlusundan çıktım. Futbolcularının kulaklarını teek tek çınlattım. Her Kuder’in bağlı olduğu firmanın gelmişini geçmişini yâd ettim. Stat, üçüncü ligde oynayan “Babelsberg” takımınındı ve ben tam “İnşallah bu sene küme düşerler, bizi mesaimizden ediyorlar” diye ilenecektim ki, Herr Kuder; “Antrenmanı sizin milli takım yapacak Herr Culduz” dedi!

Bazı anlar vardır dostlar; insan kendini şaapılmış gibi hisseder ya hani. Aynen öyle oldum işte! Şimdi kıvırtsam kıvırtamam, o kadar sinkaflı laf söylemişim, atıp tutmuşum! Ben barakadan çıkarken arkamdan “kih kih” diye gülüyor, "size en az beş çekeceğiz” diye bağırıyordu hınzır herif. Önceden hangi takımın antrenman yapacağını söylese olmaz sanki!

Milli takımın Almanya maçı için Berlin’e geldiğini biliyordum ama tutup da Berlin’e 30 kilometre uzaktaki bu (nşaat halindeki) statta antrenman yapacağından haberim yoktu. Ne organizasyom ama?

Öğleye doğru, kıyı kenar yerde olan stadın etrafı kalabalıklaşmaya başladı. Ellerinde bayraklar, sırtlarında milli takım formalarıyla akın akın geliyorlardı Türk gençleri. İşin tuhafı, (yaşı yirmiyi geçmiş) kızlar çoğunluktaydı. Babelsberg kasabası ve stadın etrafı panayır yerine dönmüştü.

* * *

OKUYUCUYA ARA NOT:

Şimdi o boya küpüne dalıp çıkmış Tük kızlarının aralarındaki konuşmaları size yansıtmam doğru olmaz. Beni Alman zannedip hemen yanı başımda Türkçe fiskoslaştıkları için konuşmalarını iser istemez duydum. Duydum ama kendimi de zor tuttum tabii. Aslında “Bana bak güzel kızım; futbolcu dediğin bilmem kaç kilometre hızla gelen o kemik sertliğindeki toplara kafa attığından akılca biraz şey olur, her sene milyonları götürdüğünden iyi bir ‘koca’ adayı gibi görünür ama senin bu sürüp sürüştürmüş halini, bilmem kaç santim uzamış o boyalı tırnaklarını görünce ‘ulan bu avradın boya parası beni batırır’ diye düşünür” diye nasihatler vermem gerekirdi ama zamane gençleri işte, kim dinler? Ellerindeki renkli kartonlara “Seni seviyom İbrahim”, “Seni seviyom Emre” diye pankartlar hazırlayıp seçimlerini de yapmışlar. Hayallerini bozmamak için çenemi tuttum tabii.

* * *

Neyse efendim; saat üç olunca şantiyede kimse kalmadı ve herkes evine yollandı. Mesai benim için de bitmişti ama Milliyet Blog yazarı olduğumdan yeni bir mesai beni bekliyordu. Havada haber kokusu vardı ve gazeteci deyimiyle köpek “hart” diye ısırılacaktı bugün! Ortalık gazeteci kaynıyordu ama Milliyet Berlin Temsilcisi Münir Bağrıaçık ve değerli eşi Çiğdem Hanım ortalıkta gözükmüyordu (Sadece bu tarihi olayı değil, benimle röportaj yapma fırsatını da kaçırdılar ne yazık ki.) Güzel blogumuzu ve Milliyet gazetesini temsilen bu satırların naçiz yazarından başka kimse olmadığından omuzlarıma binen sorumluluk daha da artıyordu.

Diğer gazeteciler kapalının oradaki “WİP” kapısında bekleşe dursun; milli takım otobüsü açık tribünün arkasındaki şantiye alanından giriş yaptı. Herr Kuder “Gazetecilik oynayacaksan kafandaki kaskı çıkar bari” diye beni uyardı.(heyecandan üzerimi değişmişim ama kafamdaki kaskı çıkarmayı unutmuşum işte.)

Otobüsten ilk inen antrenör Oğuz Çetin oldu. Hemen “Kolay gelsin Hocam, hoş geldiniz; ben Milliyet Blog şeyinden Culduz” diye kendimi tanıttım ve daha önceden hazırladığım(kâğıda yazdığım) milli takım tertibini Oğuz Çetin’in eline tutuşturdum. E o da teşekkür etti tabii. Daha sonra otobüsten Emre ve Sabri indi ve onlarla da selamlaştık ve el sıkıştık. Oldukça sakin ve güler yüzlüydüler; maçlardaki o “İspenç Horozu” hallerinden pek eser yoktu nedense ve boyları göbeğimi biraz geçiyordu işte. Az kalsın yanaklarından kesme alacaktım ama sırtlarını pışpışlamakla yetindim.

Arabadan inmekte olan diğer futbolcular Oğuz Hocayla el sıkıştığımı gördüklerinden onlar da hocalarını taklit ettiler tabii. Otobüsten inen aslanlar sadece benim değil, yanımda kazık gibi dikilen Herr Kuder’in de elini sıkmaya başladılar. Mühim kişilerdik ki Oğuz Hoca elimiz sıkmıştı. Ünlü Blog yazarı Culduz ve inşaat yüksek şeyi Herr Kuder. Bir havalara girdik ki sormayın.

İbrahim Toroman’a, Servet’e ve genç Necip’e maç hakkında sorular sordum. Hepsi de sözleşmiş gibi “Üç çekeriz ama dört de olabilir abi” diye yanıtladılar. Mehmet Airello ile kucaklaştık bile. Demirlerin, hazır beton kalıplarının ve kalasların arasından yürüyerek soyunma odasının yolunu tuttular. Ve inanın dostlar; orada sadece Milliyet Blog vardı.

Diğer konular sadece ayrıntı. Berlin’den gelen Türk gençleri kantarın topuzunu biraz kaçırdıklarından salı ve çarşamba günü yapılan antrenmana seyirci yasağı getirildi. Ben de görevimi ilk gün yerine getirdiğimden millileri rahat bıraktım. Haa; siz şimdi “Hatice’ye bakma neticeye bak” derseniz yanılırsınız. Ben görevimi yapıp hazırladığım milli takım tertibini ve taktiğini Oğuz Hoca’nın eline tutuşturmuştum. İtibar etmediyse bu benim değil Oğuz Hoca’nın suçudur.

Evet arkadaşlar… Bu gazetecilik başarısı her blog üyesine nasıp olmaz, biliyorum. Benim yerimde olmak isteyip de olamayan arkadaşları ise gayet iyi anlıyorum.

Bundan sonra neler olabilir, biz bilemeyiz tabii… Bu atlatma haber içerikli bomba yazı Milliyet İnteraktif Kanallar Yönetmeni(Yani baş editörümüz)Başak Hanım’ın gözüne çarpar mı?

Diyelim ki çarptı!

Başak Hanım da Milliyet Com tr sorumlularını arayıp “ Şu Culduz’a münasip bir köşe ayarlasanız artık” der mi?

Farz edelim ki dedi!

Milliyet com tr yönetmeni de bana “Size ayırdığımız köşeye nasıl bir isim düşünüyorsunuz, Sayın Culduz?” diye sorar mı?

Diyelim ki sordu!

Ben de kalkıp sevinçten dizlerimi yere vura vura çökertme oynamaz mıyım?

Sonra klavyenin başına oturup “Arkadaşlar benim de bir köşem var ve artıkın köşe yazarıyım. Köşemin adını ‘Dış Kapının Mandalı’ diye düşünüyorum ama kararsızım. Lütfen isim konusunda bana yardımcı olun” diye sizlere sormaz mıyım?

Bir güzel nispet yapıp sizleri çatlatmaz mıyım?

Bak sen şu işe!

Olur mu olur valla!

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..