Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

28 Şubat '07

 
Kategori
Aile
 

Sağ ve sol ayağı kırık çocuklar

Sağ ve sol ayağı kırık çocuklar
 

Bir zamanlar çocuktum. Sağ ayağım annemdi. Sol ayağım ise babam. Birlikte yürüyorduk taşlı yollardan. Emeklediğim ilk gün, ilk söylediğim sözcük, ilk ateşlenip doktor amcaların elinde sağlığıma kavuştuğum zamanda da yanımdalardı. İlkokula başladığım günde benimle birliktelerdi. Attığım her adımı sağlam basıyordum. Biliyordum ki annem ve babam yanımdaydı. Çünkü sağ ve sol ayağımın hep doğru adımları atmamda bana yol göstereceklerini biliyordum. Fakat bir gün tamda onlara en çok ihtiyacım olduğu 16 yaşımın ilkbaharında iki ayağımın birbirlerine çelme takma kararını duydum. Boşanma kararı almışlardı. İşte o gün artık benim yürümem mümkün değildi. Tökezledim, yere düştüm. Ailem dediğim, güvendiğim ve o güvenli ortamda ergen olmanın fırtınalı havasını keşfettiğim dönemde sağ ve sol ayağımın birbirlerine çelme atmaları aslında benim yaşamıma atılan bir çelmeydi. Halbuki ne güven dolu bir hayatım vardı. İşte o günden sonra başka bir hayat kondu önüme.

Artık yoktu güven dolu bir yaşam. Her şey belirsizdi. Boşanmış bir annenin ve babanın çocuğu olmanın ne demek olduğunu ancak ben bilirim sanıyordum. Bu acıyı ve güvensizliği bir tek ben yaşıyorum sanıyordum. Meğer dünya sağ ve sol ayağı kırık çocukların yaşadığı bir dünyaymış. Meğer aile denen şey bir gün gözünüzü açtığınızda rüya gibi yok olup gidiveriyormuş hayatınızdan. Meğer en güvenli sandığınız sıcak yuvanız bir gün yok olabiliyormuş.

Parçalanmış aile diyorlar bugünlerde benim aileme. Canımın içi sandığım babamla annemi parçalanmış anne ve parçalanmış baba olarak tanımlıyor amcalarım ve teyzelerim. Bense parçalanmış bir gencim artık. Parçalara ayrılmış bir genç. Bir parçam annemin yeni evinde, bir parçam ise babamın yeni evinde yaşıyor. Bense bir bütün olarak nerede yaşayacağıma karar verme yetkisine bile sahip değilim. Bu yetkiye sahip olsaydım, eski birarada yaşadığımız evi seçerdim elbette. Koyu kederlerin olmadığı, herkesin mutluluk oyununda en iyi artistlere taş çıkartacak kadar profesyonel iş çıkardığı eski yuvamızı seçerdim elbet.

Şimdi kör kuyulardayım derler ya öyle kör kuyuların içinde miyim bilinmez ama nereye gideceğimi hangi patika yoldan yürüyeceğimi bilmiyorum. Aslında benim şimdi koşmam gerekiyor. Önümde koca bir yaşam beni bekliyor. Ve o koca ömürde sol ayağım ve sağ ayağım olmadan bırakın koşmayı yürümeyi bile başaramayacağım gibi geliyor bana.

Çocukların aynasıdır aileleri derler. Ailesi ne kadar iyi ayna tutarsa çocuk o denli olumlu bir bireye dönüşürmüş. Anne babadan görülenler çocuk tarafından model olarak algılanır ve aynı davranışın tekrarlanması kaçınılmaz bir sonuçtur diyor bilen amcalarım ve teyzelerim. Ben büyüyüp de tıpkı annem ve babam gibi bir yuva kurduğumda, kendi çocuğuma da aynı şeyi mi yaşatacağım diye sormaktan alamıyorum kendimi. Model olarak aldığım annem ve babam mutlu yuva kurmayı başaramadılar, mutluluklarını sürdürme konusunda başarısız oldular diye aynı başarısızlığı ben de çocuğuma mı yaşatacağım. Hayır! bugünden söz veriyorum kendime, yapmayacağım bunu.

Yapacağım şey ne peki diye soracak olursanız, gidip bir okula kayıt yaptıracağım. Ne okulumu? Evlilik okulu bunun adı. Gidip önce bu okuldan mezun olacağım. Doğacak çocuklarıma mutlu evlilik nasıl olur öğreteceğim bu okulda öğrendiklerimi. Ayna olacağım bende onlara. Ama aileleri yıkan bir ebeveyn değil, mutluluğu kuran bir ebeveyn bilinciyle ayna olacağım. Ayna olacağım ki onlar da torunlarıma aynı aynayı tutup nesillerimizi parçalamaktan kurtarsınlar diye. Ayna olacağım ki yürümesini bilmeyen çocuklarımıza koşmayı öğretsinler diye. Ayna olacağım ki ergen yaşta kör kuyularda kalmasınlar diye. Ayna olacağım ki mutlulukları daim olsun diye.

 
Toplam blog
: 6
: 978
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Her an değişken bir ruha sahip balık burcu kadınıyım. ODTÜ Sosyoloji mezunu olmakla hep grur duymuşu..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara