- Kategori
- Öykü
Şahi (Altıncı Bölüm)

Ak Şemseddin, geceden beri durduğu secdeden başını kaldırınca, kısa bir dua okumuş, ardından genç padişahın konuşmasına izin vermeden, kısacık bir söz söylemişti.” Vakit yaklaştı” İşte bütün bunları düşünerek, besmeleyle girmişti kapıdan içeri.
Tophanenin içinde; top dökümü için açılmış büyük çukurlar, erimiş maddenin taşınması için sıra sıra künkler, döküm esnasında çıkabilecek yangın tehlikesine karşı büyük su sarnıçları vardı. Ayrıca top dökümünden dolayı meydana gelen büyük alevlerin çıkaracağı yangınları engellemek amacıyla bal dolu fıçılar hazır bekletiliyordu. İçerisi; bal, keten, kenevir, bakır eriyiği, kalay ve çamur kokuyordu.
Bir köşede dökümcü başı, dökümcü başı muavini, burgucular, yamacılar, kefçegirler, neccarlar bir an önce işe başlamak için sabırsızlıkla bekliyorlardı. Az ötede Muslihiddin Ağa, Saruca Sekban Paşa ve Macar Urban, son kontrolleri yapıyorlardı. Kontroller bitince körükler harıl harıl çalışmaya, ocaklarda eriyen bakırı kalıplara akıtmaya başladı.
Genç padişah, Muslihiddin Ağa, Saruca Sekman Paşa ve Macar Urban’ın yanına giderek son buyrukları verirken, Devlet Erkânı da top dökümü için kullanılan erimiş alaşım içine altınlar atıyorlar, böylece tunç alaşıma altın karıştırmakla namlu yapısını kuvvetlendiriyorlardı.
Az sonra Sultan Mehmed Han ve beraberindekiler tophaneden ayrılınca tophane Muslihiddin Ağa, Saruca Sekman Paşa ve Macar Urban’a kaldı.
Ocaklar günlerce alev alev yandı. Bu alevlerin sıcaklığı çalışanların yarı çıplak bedenlerinden ter olup aktı. Dışarıda kasım soğuğu ortalığı kasıp kavururken, tophanede körükler harıl harıl çalışıyor, bu cehennem sıcağında onlarca kişi bıkıp usanmadan büyük bir şevkle geceyi gündüze katarak çalışıyordu. Özel birleşimli çamurun içine keten ve kenevir lifleri katılarak yapılmış, devasa kalıbın içine yine aynı maddeden yapılma bir kalıp konmuş, böylece iki kalıp arasında oluşan boşluğa on yedi ton bakır kullanılarak dökülen top sonunda görenleri hayrete düşürecek kadar görkemli bir savaş topuna dönüşmüştü. Daha şimdiden kocaman namlusuyla ağzını açmış bir canavara benzeyen top, Bizans’ı her an yutmaya hazır bekliyordu.