- Kategori
- Kitap
Sahtekar

Vincent van Gogh...
Evet, ben bu ressamı ve eserlerini çok seviyorum. İtiraf etmeliyim ki resim sanatından pek anlamam. Herkes kadar biliyorum, eh Monet ve Manet'i ayırt edebilecek kadar diyelim. Müzik ve edebiyatı, her zaman kendime daha yakın hissettim. Ama Van Gogh benim zaafım... Hayatı beni çok etkilemişti.Yılar yıllar önce, biyografisini okumuştum; Yaşam için Susamak ( Irving Stone - Lust for Life ) Çok başarılı bir biyografiydi... Yıllar yıllar sonra bile hâlâ pek çok ayrıntı hatırlıyorum, ressamın kısacık hayatından. Van Gogh, kardeşi Theo 'nun maddi desteği ile ayakta kalabiliyor. Bu iki kardeş- arkadaşa hayran kalmıştım, aralarında yazılan pek çok mektup, biyografide yer alıyordu... Özellikle Van Gog kardeşine hep yazıyordu... Ressam hayatı boyunca tek bir tablosunu satabiliyor o da cüzi bir fiyata... Van Gogh'un sadece 37 yıl süren hayatı, yaşam mücadelesi ve trajik sonu çok güzel kaleme alınmıştı. Kuşkusuz bu ressamın dramatik hayatı, ona karşı ilgiyi arttırıyor... Van Gogh'u anlatmak niyetinde değilim, hakkında belki ayrı bir günce yazmalıyım, fakat şu kadar söyleyebilirim ki çalışmaları olağanüstü özgün... Onun eserlerini her yerde tanırım... Renkler ve fırça darbeleri çok özel . Her fırça darbesini inceledim, taklit etmek için çok uğraştım... Ama sanırım ki bu imkânsız bir şey... Sayısız çizgiler... Sanki bir mıknatıs tarafından yönetilen sayısız incecik metal talaşlar...
2006 yılında, Van Gogh'un tablolarından birisini, konu eden bir roman karşıma çıktı ve ben onu elbette ki satın aldım.
SAHTEKÂR - Jeffrey Archer Romanın orijinal ismi: FALSE İMPESSİON, Türkçesi SAHTE İZLENİM...
Kitabı bir kaç kez okumak için elime aldım, fakat bir türlü hikayenin içine giremedim. Üç beş sayfa okuyup, devam edemeyip, kitaplığıma kaldırmıştım. Fakat, o kara kitap hep gözüme takılıyordu.
Edebiyat, K - Dergisini, buldukça büyük keyifle okurum. Ramazan bayramında, babamın evinde 194. sayı ve 25 Haziran 2010 tarihli dergi gözüme çarptı. Kimseye görünmeden ( annem çok kızıyor onun evinde okumaya başlayınca ) dergiyi karıştırdım. Dergi, Jeffrey Archer'e yer vermişti... VAY CANINA! dedirtecek türden bir yazıydı. Jeffrey Archer sıkı bir sahtekârmış... Vallahi dedikodu yapmıyorum, sadece okuduklarımdan öyle anladım. Oğlum Murat'a yazıyı işaret ettim, okuyacağını düşünmemiştim fakat... Meğer okumuş, yazılanlardan o kadar çok etkilenmiş ki yazıda sözü geçen romanı okumak istedi. SAHTEKÂR hiç elinden düşmedi ve devredince; Çok, ama çok, çok güzel, hatta muhteşem bir kurgu, dedi.
Oğlum, romanın içinde bir hatadan söz etti...
Oğlumun ilgisini çeken bu romanı, merakla okumaya başladım... okuma keyfimin yanı sıra, ekstradan bir hata bulmam gerekecekti. Tam bana göre...
Aralık 2006 yılından bu yana böylesine heyecanlı, böylesine güzel, böylesine sürükleyici bir roman okumadığımı itiraf ediyorum.
Cumartesi gecesi( 23 Ekim 2010 ) beni uykusuz bırakan roman... SAHTEKÂR, on puanı gerçekten hak ediyor.
Romanda, altmış milyon dolar değerinde bir tablo var... Ve bu tablo Van Gogh'un en ünlü otoportresi. Van Gogh, sol kulağının büyük bir parçasını kestiği biliniyor, fakat portrede sargılı sağ kulak... Uzmanlar portrenin aynaya bakılarak çizdiğini iddia ediyorlar... Bir tablo ve müthiş bir kurgu... Jeffrey Archer'ı gerçekten tebrik ediyorum. Bana çok heyecanlı dakikalar yaşattı... Tek cümleden bile sıkılmadım... Olağanüstü güzel bir macera.
11 Eylül ve Dünya Ticaret Merkezi faciası o kadar inandırıcı anlatılmış ki... Gözümde canlandırabildim... Milyon dolarlık anlaşmalar sonrasında ofisini terk edemeyenler... Merdivenlerden binadan kaçmaya çalışanlar... Camlardan kendilerini atanlar ve hızlı ölümü tercih edenler...
Romanın kahramanlarından birisi Anna Petresku, genç bir kızken, 1987'de demirperde ülkesi olan Romanya'dan sadece gidiş bileti ile kaçışını şöyle anlatıyor Archer daha gemi yanaşmadan Amerika'ya âşık olmuştu'. Evet bu nasıl bir şey olduğunu biliyordum, ben de 1989 yılında sadece gidiş bileti almıştım ve Türkiye'ye gelmiştim... Aynı şekilde bu topaklara ayak basarken âşık olmuştum Türkiye'ye ve sadece bir kaç saat sonra, İsanbul'a da âşık olmuştum, henüz trenden inmeden. Yıllar sonra Anna doğdu eve dönüyor, Yazar duygularını şöyle anlatıyor "... Bu kadar korkunç olduğunu hatırlamıyordu." Kızın yaşadıkları tıpkı benim hissettiklerim gibiydi, ben de yıllar sonra doğdum eve gitmiştim... O kadar gri ve sönük bir yeri görünce, ben de inanamamıştım. Jefrey Archer hakikaten çok güzel yazmış...
Gerçekten bu romanı çok sevdim.
Sürükleyici bir maceranın içinde, sıkmadan ve dikkatleri dağıtmadan pek çok ressama, atıfta bulunmuş J. Archer. Özellikle Monet... Van Gogh'tan sonra en çok sevdiğim, ressamlardan birisi Monet zaten...
Bay Nakamura ofisine ilk kez giren, Anna, ofise ağızı açık, göz gezdirirken, ben de okurken ağızım açık o ofisi hayalimde canlandırabildim. Olağanüstü güzel bir ofisti gördüklerim... Monet'in tablosu eşliğinde...
Bükreş, Tokyo, Londra, New York arasında soluksuz bir yolculuk...
Altmış milyon dolar değerinde bir tablo...
Kesik bir kulak ve üzerinde bir küpe...
Cinayetler...
Macera...
Aşk...
Sanat...
Her şey vardı...
Her şey dozundaydı...
Hakikaten kurgusu, kahramanları, tam on puanlık bir roman.
Romanın tercümesini her ne kadar beğenmemiş olsam da, J. Archer'in bir suçu yok ve ben okumaktan, uykusuz kalacak kadar, çok büyük keyif aldım. Roman bittiği için üzüldüm. Çok çok kısa sürdü, ama okumama değdi.
Kitaplığımda en değerli dördüncü roman olarak yerini aldı SAHTE İZLENİM... Benim için de, bir sahte izlenim, sona ermiş oldu bu romanla birlikte.
Değer verdiğim birisi için, 194. Sayı K- Dergisinin, J. Archer ile ilgili yazısını PDF dosya olarak taratmıştım. Umuyorum yazıma ek olarak ekleyebilirim.
Hamiş : Romanda hatayı buldum... Evet, gerçekten romanda bir hata var... Aslında önemli... Şimdi yazsam, olmaz... Sahte bir İzlenim... Ama bu kadar da olmaz ki! dedirten bir hata, yine de tam on puanlık bir roman, bana göre tabii ki...