- Kategori
- Şiir
Şair Mehmet Karabulut'a
Yerkesik ve Damla Deresi
İzlenimler
Gizemli Bir Söyleşi Nabide Kılınç
ŞAİR MEHMET KARABULUT’A DUYGU
MARÇAL’LAR
Marçal dağlarında bir bulut
Tam da önünde güneşin
Tutuşur yanar
Marçalların güzelliğine
Bir güzellik de o katar.
Az sonra yıldızlarla
Dolacak gökyüzü
Oynaşan, göz kırpan
Ama insanlar
Sabahın köründe kalkan
Yorgun insanlar
Yanan buluta da
Yıldızlara da oynaşan, göz kırpan
Dönüp bakmazlar..
DAMLA DERESİ
Erken sabahlarda kışın
Damla Deresi’nin ayazı
Kulaklarını, burnunu keser insanın
Üşür eşekler, katırlar da
Damla Deresi’nin suyu
Kayalardan düşer damla, damla
Sonra da çakılların
Akar gider altından, üstünden...
YERKESİK
Şu bizim Yerkesik ucunda bir düzlüğün
Oturmuş, düşünür durur
Yazdan başlar kışı düşünmeye
Kıştan başlar yazı düşünmeye
Ve düşüncesinin boyu
Boyu kadardır tarlasının.
Varsılına varsıl denemez pek
Yoksulu da değildir aç, çıplak
Cin gibidir çocukları
Büyük kentlerin açmazlarını
Yırtıp okurlar yarı aç, yarı tok
İçlerinden biri
Ağalara bırakılmış, Ortaçağ’a bırakılmış
Anadolu için
Kara Afrika için
Ve kalan yanlarında yerkürenin
Çalınan ter için, çiğnenen onur için
Yazlar, baharlar
Düşlerse bir gün uyanıp
Başını belaya sokar.
Bu şiirlerin evrensel şairi 1925 yılında Muğla- YERKESİK’te doğmuş... Benim melek anacığımdan bir yıl önce... Şairimiz Mehmet ağabey İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü’nü Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olarak bitirir.
Yeditepe, Yenilik, Yelken, Varlık, Ataç, İmece, Yön, Türkiye yazıları, Yansıma, Yeni ufuklar, Türk Dili Dergileri’nde, Cumhuriyet Gazetesi’nde şiirleri yayınlanır.
Ben Damla Deresi’ne giderim de, baş aşağıya inerim, tekrar döner yine yürürüm, dere boyuna girer damlaların serinliğinde dinlenir, bitkilerin kuytusunda kalırım. Sessizliğin ve suyun damlayan şıpırtısında , ellerime damlar, damlayı seyrederim , damlalar saçlarımın teline girerken, gözlerim bitkilerin serinliğinden gelen yeşiline bakar, uzar gider. Yürür giderim sonra, çamların gökyüzüyle buluştuğu yere çıkar yürür giderim...
Mehmet ağabey, 14 adet kitap yollamış. Kitaplarının ismini sayalım tek tek. Çakıltaşlarına andırır. Işıldayan yıldızlara bakan şiirleri boncuk taneleri gibi dizilmiş kitaplarına. “Sözcüler ve Şiir, Filozoflar- Yazarlar- Şairler-Siyasiler, Şu Türküler Vietnamlı adam v.s, Sonsuz Beyazlıkta Ölüm ve Spartaküs, Gece Şiirleri, Güney Çocuk değil, Ferhat Yoruldu mu?, Yerküre ve Kovboy, Fotoğraflar, Tohumlar at zamanlara, Zeyno Kız ve Abdo, Güzel ve Acı, Çan Penceredeki Kadın.”
Kitapları zaman zaman aranmakta idi. Çok teşekkür ediyorum. Ben kendisini, zaman oldu bir süreç bulmak , aramak istedim. Sesini duymak, hatırını sormak kültürel görevimi yad etmek isterim. Bir gün Kütüphanede bir arkadaşım, kardeşimiz ile görüşmekteyim. Söz şairlerden, yazılardan dolaşırken, kültürden evrensel düşüncelere karışır sohbet...Der ki, ben Cumhuriyet Gazetesi’nin kitap ekini okurken, büyük bir sayfa vermiş Mehmet ağabeyi anlatmış yazı. Ben heyecanlanırım. Hemen söze karışırım, Mehmet Karabulut bizim şairimiz, bizim topraklarda doğmuş, döneminde yokluk görmüş. Şiirinde de anlatır, cin gibidir Yerkesik çocukları, büyük kentlerin açmazlarını.Yırtıp okurlar yarı aç, yarı tok diye anlatır bu dönemin önemli bir tanığıdır, derim.
Evrensel duygu ve düşüncelere karışıp gitmiş hayatı boyunca. Evrensel duygu ve düşüncelere girmiş. Güçlü, çok güçlü yazılmıştır şiirleri... Bu güç onun yüreğidir, bileğidir, işidir...
Bu düşünce ve duygularım içersinde bir gün baktım ki, sesim Mehmet ağabeyin sesine karışmış, ve de heyecanlıyım. Bu benim yüreğimin içindeki kıpırtılar, sesler...Yüreğimden gelen ses götürür beni oraya, O İstanbul’da. Sesim ilk yazın yaşamının beraberce paylaşılıp çoğaldığı sevgili eşinin (Belgin ablanın) sesiyle akıyor iken, Mehmet ağabeyin sesiyle coşkuyla taşıp gitti. Ne mutluydum, onun sesini duymakla, O şairimizle buluştum...
Bana , kütüphaneye hemen kitaplarını yolladı. Kitaplarının isimlerini saydım tek tek, çakıltaşları gibi...
Kitaplarını Muğla İl Bayındırlık Müdürlüğü’nde görev yapan Hülya Karabulut getirdi. Ne güzel demiş İl Müdürü aynı heyecanı duymuş, Yerkesik’e kitaplarını ve Hülya hanımı yolladı. Teşekkür ediyorum.
Mehmet ağabeye Yerkesik’ten gönül dolusu selamlarımı, saygılarımı yolluyorum ben de. O ince duygularına, yüreğinin güzelliğine Yerkesik’in üstüne ayın şavkı vurur geceleyin, pek güzeldir gece.Çakıltaşlarının üstüne vurmuş şavkı şiirleriyle Yerkesik’e...
Bir başka yazımda, Mehmet ağabeyle bir başka duyguda buluşacağım, Mehmet ağabey( Karabulut) Yerkesik’e doğduğu topraklarına, doğduğu yere, Kütüphaneye kültürel mirasını devredeceğini söyler... Büyük bir duygu ve düşünceyle karşılarım. O yüreğinin bir duygusuyla uzanıverir Yerkesik’e kalbi atmaktadır memleketine... Bu duygu ve düşünceler nelerdir, bunları yazacağım.
Mehmet ağabey ve Belgin ablaya gönül dolusu selamlarımı yolluyorum YERKESİK’ten... Yerkesik burası. Tepelere kadar uzanmış.../ Uzatmış elini sandras’ın doruklarına./ Tutacak kadar asil, ferah duruyor. /Bakir kalacak sevdasına, tertemiz havasına, / Solunacak bir nefes olmuş Yerkesik./ Çok güzel bu memleket, bu YERKESİK... Benim kalbimin içi bir Ankara’dan bir de İstanbul’dan, diğer ucuyla da Güneyden aydınlanmakta, bağlanmaktayım bu yazın ve şiir dünyasının eşi bulunmaz güçlü şairi ve güçlü yazarlarına...