Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Şalvar Ağa Sokak'tan bir İlhan Berk geçti

Şalvar Ağa Sokak'tan bir İlhan Berk geçti
 

Ölü Ozanlar Deneği'nin yeni üyesi İlhan Berk!


Şair dostum Sina Akyol bir kahve içimliğine çağırmıştı TRT İzmir Bölge Müdürlüğü’nün teras katındaki odasına. Söz şiirden açılmamıştı bu kez. Söz gündelik yaşantı, TRT’deki çalışmalar, emeklilik üzerine gezinip dururken, Haber Müdürü arkadaşım telefonla aradı. “Oğuz duydun mu İlhan Berk ölmüş. Ankara çok acele bir haber bekliyor bizden.” Beklemiyordum o an böyle bir haberi; “her ölümün erken olduğunu” düşünerek… Ölümü yakıştıramıyordum demek ki ona. Berk’in de çok yakın dostu olan Sina Akyol, haberi ilk benden alınca çok şaşırdı, afalladı. Yüzü değişti, sesi kırıldı.

Ben daha fazla duramadım, indim Haberlerdeki odama. Bilgisayarın başına geçtim. Haber hazırdı. Kuşkusuz görüntü de gerekiyordu. Ankara’da arşivde çok görüntü bulunurdu. Ama bizim 2004 yılı Ocak ayında Bodrum’da çektiğimiz görüntüler daha uygun düşerdi. Allahtan arkadaşım o çekilen kaseti saklamış. Haberi görüntüsüyle geçtik.

Evet 2004 Ocak ayında Bodrum'un Şalvar Ağa Sokağı’nda İlhan Berk’i bulmuştuk. Sıcak bir ortamda görüşmüştük Bodrum Kalesine bakan, denizi gözleyen evinde. Kitapları, resimleri ile donanmış salonunda çekimler yapmıştık. Dinç görünüyordu İlhan Berk. Bize eliyle çaylar hazırlamıştı. Uzunca bir süre söyleştik.

Başlangıcından Bugüne Mısra Antolojisi üzerine düşüncelerini alıp yayınlamıştım TRT-2'de hazırladığım Kitap Köşesinde. Daha sonraki günlerde bir de şiirime girdi o sokak. İnce Oda adlı kitabıma da almıştım o şiiri. İsterseniz “İlhan Berk’le Bodrum buluşması” adını taşıyan şiiri paylaşalım burada:

sordum önceden

evde miydi yok muydu

ama ses eski

“dün dağlarda dolaştım evde yoktum” dedi


hazırlandım giyinip kuşandım

kalemin kâğıdın sesin korosuyla

bindim bir “köroğlu” atına

bir giriş girdim ki şalvar ağa sokak’tan

“çivi yazısı”yla karalanmış eve

baktım ilhan berk

güneşi yıkıyordu denize karşı

koydum yanı başına

“ güneşi yakanların selamı ”nı


“Güzel Irmak”lar akıyordu “Galile Denizi”ne

elinde 1917’de çizilmiş bir harita

“Taşbaskısı” bir kitabı çevirip

şiirler okuyordu

“Deniz Eskisi” bir çocuğa

günaydınlarını eskiterek yeryüzünün


ikibindört kışı

bodrum’un göğü nakışlı

ocak olsa da aylardan

geceden kalmış bir meneviş gibi akdeniz

ama biz

bayram değil seyran değil demeden

yıllanmış bir haberci gibi

sözcüğüne dokunmadan şiire gideriz

demli çaylar içeriz

mavi terasta

imgelerle


zaman ona uyar

incitmeden içindeki çocuğu

çalışır ince bedeniyle şiire ve resme

“Türkiye Şarkısı”nı söyler

yaşamın yeni harfleriyle

Şiirini çoğaltan, arıtan, sürekli arayan, ayrıştıran, aşkla buluşturan, güzel imgeler üreten, yeniliği buluşturan, gizli'yi anlamlaştıran bir şair İlhan Berk...

Behçet Necatigil'in “Şiirimizin uçbeyi. Korkunç çocuğu.” diye betimlediği İlhan Berk’i, Memet Fuat “ Şiirin kırk türlü yazılacağını göstermek için gelmiş gibidir: Dokunduğunu şiire çeviriyor.” sözleriyle değerlendirir. Usta eleştirmen Mehmet H.Doğan’ın şiirin ustası Berk için söyledikleri de bir gerçeği vurgular:“ Değişimi şiirin anayasası yapmış.” İkinci Yeni’nin yapı taşlarından Turgut Uyar’ın söyledikleri de yabana atılır cinsten değil: “Şiir diye bir şey olmasaydı İlhan Berk icat ederdi.” Sezai Karakoç da İlhan Berk’i “ikinci Yeninin en bulucusu, en dilcisi, en ülkücüsü, en toplumcusu, en üstünü, en yerlisi.” sözleriyle onurlandırır. Cemal Süreya'nın yıllar önce yazdığı mezar taşı dizeleri de onun dünyasını, ömrünü, yaşamını özetler gibidir sanki. "70.000 aşk ve 90.000.000 dize / Ünlü şair İlhan Berk burda yatıyor!"

Şairler biraz çocuk mudur? Doğasında, yaratılışında, yaşantısında hep o çocuk bakışının yansımaları yok mudur? İlhan Berk de o çocuklardan biri işte. Hatta Enver Ercan’a göre “Bin yaşındaki çocuktur” o. Yaşamı ve şiirleri boyunca içinde güzel çocuğu barındıran şair denizi, gökyüzünü, sesleri, kayaları, otları, sayıları, aşkları yazmaktan geri kalmaz.

Bir çok kaynak İlhan Berk’in 1918`de Manisada doğduğunu yazar. Bir çok kaynakta ise doğum tarihi 1916 olarak verilir. Demek ki 90 ya da 92 yaşında bu dünyadan göçtü şair. Sözcüklerini, dizelerini, aforizmalarını, poetik yazılarını, resimlerini bize bırakarak…

İlhan Berk`in ilk şiirleri Manisa Halkevi dergisi, Uyanış, Varlık, Çığır gibi dergilerde çıkmış. 1944 yılında Gazi Eğitim Enstitisü’nün Fransızca Bölümü`nü bitirir. Yardun değişik liselerinde öğretmenlik yapar. Daha sonra Ziraat Bankası Yayın kurulu’nda 1969nyılına dek çevirmenlik yapar. 1969’da buradan emekli olur.

Destansı şiirlerinin ağırlıkta olduğu dönemde İstanbul (1947), Günaydın Yeryüzü (1952), Türkiye Şarkısı (1953) ve Köroğlu (1955) adlı şiiri kitapları yayımlanır. 1953 yılına kadar çıkardığı kitaplarla gerçekçi bir şair görüntüsü veren Berk’in 1953`te Yenilik dergisinde yayımladığı `Saint Antoin’in Güvercinleri` İkinci Yeni akımının ilk habercisi sayılır. Bu özellik daha sonraları gelişerek İlhan Berk`in özgün tutumu durumuna gelir. Bundanm sonra da İkinci Yeni şiirinin öncüsü ve savunucusu olarak anılmaya başlar.

Berk, 1979`da “Kül” ile TDK Şiir Ödülünü, İstanbul ile 1980 Behçet Necatigil, 1983`te Deniz Eskisi ile Yeditepe şiir ödüllerini kazanır. 1988`de ise Güzel Irmak kitabıyla Sedat Simavi Edebiyat ödülünü değer görülür. Şair son yıllarda açtığı resim sergileriyle de dikkatleri çeker.

Deniz Eskisi adlı kitabını 13 Ocak 2002’de İzmir’de imzalatmışım. Bir de Bodrum’a gittiğimde gene Ocak ayına denk gelen 2004’te Başlangıcından Bugüne Beyit Mısra Antolojisi’nin yeni baskısını imzalayıp hediye etmişti bana. Elimde Seçilmiş Hikâyeler Dergisi Yayınları arasında 1955’te çıkan Köroğlu var. 4000 adet basılmış. Kitabın içinden tanıdık bir şiiri gülüyor. Ne Böyle Sevdalar Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar” Bir türkünün sevinciyle okuyorum:

“Ne zaman seni düşünsem / Bir ceylan su içmeye iner / Çayırları büyürken görürüm / Her akşam seninle / Yeşil bir zeytin tanesi / Bir parça mavi deniz / Alır beni”

İlhan Berk yaşamı savunan, yaşama aşkla bağlanan, sevdasını eksiltmeyen, şiiri bir meslek olarak algılayan, ihtiyarlık düşüncesini yanına yaklaştırmayan özgün bir şairdir. O yüzden şu sözlerini de her zaman önemsiyorum.

"Bende ihtiyarlık düşüncesi varolmadı. Bugün ihtiyar olduğum bu dünyaya bakarken, dünyaya bugün gelmişim gibi düşünüyorum. Bu yüzden ihtiyarlık bir sayı, bir sözcük olmaktan öteye gitmiyor bende." Yalnız ihtiyarlık değil ölüm düşüncesi de şairin vaktini hiç ayırmadığı sözcüklerdendir neredeyse. Öte yandan, ölüm de bende bir sözcükten öteye gitmemiştir. Ona da kapalıyım. Ağaç, kuş, ot, saç, göz gibi bir sözcük ölüm de. Bir kitabın bir sayfasıdır sanki. Bir fotoğrafın arabıdır ya da. Boş bir bardak..."

Güle güle şiirimizin “uç beyi”, Ölü Ozanlar Derneğine kaydoldun, hayırlı olsun. Şimdi Necatigil, Turgut Uyar, Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Nazım, Melih Cevdet, Cemal Süreya, Cahit Külebi ve daha nice güzel şairlerimizle orada buluştunuz. Oradan bakıp bize acıyor musunuz? Gülüyor musunuz halimize? Yeriniz ışıklar içinde olsun.

İsterseniz İlhan Berk’i bir de Son Yerine adlı güzel şiiriyle de analım diyorum:

Zulmün her türlüsü / Kötü kardeşler / Hiçbiri / İnsana göre değil / Ağaç dikmek sabahları uyanmak iyi / İyi hayvanlara bakmak çiçekleri sulamak / Rahatsalar uyuyan insanların soluğunu dinlemek iyi / İyi hürlüğü düşünmek / Yaşamak onun için / Bütün gün çalışmak onun için iyi / Bütün çocukların uyuyuşu uyanışı iyi / Zulmün her türlüsü kötü.

 
Toplam blog
: 178
: 1483
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

1946 yılında Gaziantep’in Oğuzeli ilçesinde doğdum. İlkokulu aynı ilçede, ortaokulu Ceyhan’da, li..