- Kategori
- Futbol
Şampiyonluk aslanın ağzında

Dev derbide rakibini yenen Galatasaray şampiyonluk yolunda "dev" bir adım attı.
Ligde 31 hafta boyunca süren kıyasıya bir mücadeleden sonra iki dev ekip, Türk futbolunun bayram günlerinden birini daha yaşamak ve yaşatmak için İstanbul Ali Sami Yen Stadında buluştular. Şampiyonun belli olmasına sayılı dakikalar kala Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki ezeli ve ebedi rekabet nefes nefese bir 100 metre finaline dönmüş, 70’er puanlı iki takımdan kazananın şampiyonluk kupasını bir kulpundan yakalayacağı bir futbol iklimine girilmişti.
Her ne kadar derbi maçlar öncesi yapılan ön değerlendirmelerde yanılma payının yüksek olduğu sıkça dile getiriliyor olsa da, her iki takımın maç öncesi tartılarına baktığımızda karşılaşmanın seyrine ilişkin ipuçları bulabilmek mümkündü. Öncelikle şunu belirtelim; Galatasaray cephesinden gelen Lincoln’ün sakatlığı sebebiyle kadrodan çıkarıldığı haberi teknik heyetin 4-4-1-1 üzerine kurduğu taktik stratejiyi temelden sarstı. Fenerbahçe’yi Fenerbahçe’nin silahıyla avlamak üzere yapılan bu beyin fırtınasının ilk uygulaması Büyükşehir Belediyespor maçında yapılmış ve tatmin edici bir sonuç alınmıştı. Ancak Lincoln’ün sakatlığıyla o bölgede tek alternatif futbolcu olarak Arda’nın kalması Galatasaray teknik heyetini ikilemde bırakmıştı. Sarı-kırmızılılar tek santrfor gerisinde Arda’yı kullanarak sol kanadın ofansif fonksiyonundan taviz mi vereceklerdi yoksa çift santrforlu sistemlerine dönüş mü yapacaklardı? Fenerbahçe’nin herkesçe bilinen orta saha etkinliğine karşı “baklava” orta alan kurgusu maça 1-0 geride başlamak anlamına gelmez miydi? Turkcell Süper Lig’in geride kalan 31 haftasında istatistikler Fenerbahçe’nin %69’luk isabetli pas oranına sahip olduğunu ve bu alanda diğer takımlara liderlik ettiğini söylüyordu. Elbette ki kâğıt üzerindeki bu önemli verinin kaynağı, teknik kapasitesi yüksek kadronun Alex önderliğinde kısa paslı oyunla rakipleri bayıltmasında yatıyordu. Tandemden ön liberoya, playmaker’dan ileri uca kadar başarıyla ve kesintisiz süren pas trafiği, rakiplerin fizik direncini kırıyor böylelikle maç içinde süngüleri düşen takımlar Fenerbahçe’ye direnç göstermekte zorlanıyorlardı. Bu bakımdan dev derbi, tez ile anti-tezin de bir karşılaşması olacaktı. Pres ve tempoya karşılık yüksek pas yüzdesi galip gelecek miydi? Yoksa dirençli takım savunması ve tempolu pres Fenerbahçe’yi bozacak mıydı? Galatasaray adına pozitif olan lig süresince bazı maçlarda çıkılan yüksek temponun rakip savunma bloğunu hataya zorlaması ve sarı-kırmızılıların rakiplerini bu yolla baskı altına almasıydı. Ancak bu noktada baş gösteren sorun, sarı-kırmızılı kadronun yüksek tempoda uzun süre kalamamasından kaynaklanıyordu. Fenerbahçe’yi baskı altına almaya yetecek prese dayalı takım savunması ne oranda uygulanabilecekti? Bu noktada iki önemli faktör moral motivasyon ve fizik kondisyon olarak değerlendirilebilir. Sarı-kırmızılıların moral motivasyonu en üst seviyeye çıkarmak ve saha-seyirci avantajını kullanmak için River Plate tribünlerinin “Sos Cagon” marşını coverlayıp Ali Sami Yen’e taşıması o boğucu atmosferin yaratılmasına yetecek miydi? Her halükarda Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi yenebilmek için herhangi bir maçta yaptığı temponun üzerine çıkması ve bu tempoda ortalamanın üzerinde kalması gerekecekti.
Derbilerin hakemi Fırat Aydınus’un çaldığı başlama düdüğü gösterdi ki, Galatasaray Fortis Türkiye Kupası eşleşmesinde olduğu gibi 4-4-2 formasyonuyla alan daraltmayı seçmiş ve ön libero vasıflı iki oyuncuyla Fenerbahçe’nin orta saha etkinliğine çözüm getirmişti. İlk yarı boyunca oynadığı oyunla sarı-kırmızılıların Fenerbahçe’yi bozduğunu söyleyebiliriz. Etkili takım savunması ve ileri uçtan başlayan pres sarı-lacivertlilerin oyuna çıkmasını engelledi. Ayhan ve Mehmet Topal’ı orta sahanın ortasına yerleştiren Cevat Güler; sol kanatta Arda’yı sağ kanatta ise Barış’ı kullanarak dinamik bir orta alan yarattı. Top Fenerbahçe’ye geçtiği anda Nonda ve Ümit Karan dahil olmak üzere topun gerisinde kalan sarı-kırmızılı takım, yarattığı bu kalabalıkla Fenerbahçe’nin pas bağlantısını kesmeyi başardı. İlk yarı boyunca sarı-lacivertlilerin yakaladığı sınırlı pozisyonlara bakacak olursak, defanstan uzun oynanan topların Alex ve Kezman’la buluşturulduğunu görüyoruz. Fenerbahçe’yi bu toplara zorlayan ise Galatasaray oldu. 37.dakikada Volkan ve Edu’nun hatasında futbol hayatının belki de en kolay gollerinden birini atan Nonda hem takımına 3 puanı getirdi hem de iyi performansını taçlandırdı.
İkinci 45 dakika Fenerbahçe’nin hücum iştahının az da olsa kabardığını gözlemledik. Teknik Direktör Zico takımını rakip yarı sahaya taşıma anlamında 58’de Semih’i sahaya sürerek çift santrfora döndü. Buna Cevat Güler’in cevabı ise Ümit Karan’ı dışarı alıp üçüncü stoper Song’u sahaya sürmek oldu. Objektif bir değerlendirme yapacak olursak Güler’in bu değişikliğinin oldukça riskli olduğunu belirtmemiz gerekiyor. “Kazanan her zaman haklıdır.” genel kabulünün bu maçta geçerli olmadığını düşünenlerdenim. Neticede oyuna Song dâhil olduktan sonra Galatasaray’ın çok daha fazla geriye yaslandığını ve Fenerbahçe’ye topla oynayacak alan bıraktığını gördük. Oysa sarı-kırmızılılara bu maçta 3 puanı büyük ihtimalle de şampiyonluğu getiren futbol anlayışı, sahanın her bölgesinde alan daraltmaya dayalıydı. Genel anlamda maçı daha çok isteyenin ve hak edenin kazandığı bir derbi oldu. Temkinli olmakla birlikte bu sonuçtan sonra Galatasaray’ın şampiyonluğu geri vermeyeceğini düşünüyorum. Kupadaki elenişten sonra Fenerbahçe’li futbolcuların “tarih tekerrür edecek ve Galatasaray’ı yeneceğiz” beklentisi içine girdiğini yazmıştım. Anlaşılan sarı-lacivertli takımda “nasıl olsa kazanırız” düşüncesi iyiden iyiye yer etmiş. Evet, belki son yıllarda Fenerbahçe’nin Galatasaray’a karşı üstünlüğü var ancak bu maçın çok zor geçeceğini tahmin etmek için futbolun ordinaryüsü olmaya da gerek yoktu. İşte size bir hafta önce bu köşede yayınlanan yazımızdan bir pasaj:
“Analizin buraya kadar olan bölümü Fenerbahçe’ye methiye gibi algılanabilir. Fakat önümüzdeki hafta oynanacak Galatasaray derbisi düşünüldüğünde bu defa sarı-lacivertlileri tedirgin edecek noktalar su yüzüne çıkıyor. Öncelikle bu sezon Fenerbahçe’yi bozabilen ender takımlardan biri Galatasaray. Bilhassa tarafların Fortis Türkiye Kupasındaki eşleşmeleri hatırlanacak olursa, 3 Şubatta 0-0 sona eren dev randevuda sarı-kırmızılı takım sergilediği performansla Fenerbahçe’yi kilitlemeyi başarmıştı. O maçta sahanın her metrekaresinde rakiplerinden daha fazla koşarak özellikle Fenerbahçe defansı ile orta sahası arasındaki hattı koparmak için çaba sarf eden Kalli’nin öğrencileri bu planda büyük ölçüde başarıya ulaşmışlardı. Tabi o günkü tabloda en belirleyici faktör psikolojik etkenlerdi. Bu kez Galatasaray’ın başında Kalli olmayacak. Aynı moral motivasyonu gösterirlerse sarı-kırmızılılar Fenerbahçe’yi oldukça zorlayabilir. Çünkü Galatasaray’ın oyun içinde zaman zaman çıktığı temponun sarı-lacivertlilere ters gelme ihtimali yüksek.”