- Kategori
- Kültür - Sanat
Sanat mı? Hangi sanat?(5)(devam ediyor)
19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir taraftan kapitalizmin gelişmesinin yarattıgı sosyal ve toplumsal gerçeklik yaşanırken, öte yandan da bu sisteme alternatif olabilecek bir karşıt sistemde gündeme gelip oturmuş ve gerçeklik yeni bir boyut kazanmıştır.
Bu süreçte modern sanata yön veren önemli süreçlerden birisi de hümanizm, özgürlük ve eşitlik gibi etik yönü de bulunan ilkeler açısından “kapitalizmin radikal bir biçimde eleştirisi”olmuştur.Bu durum sanata da yanısımış ve sanatçının “siyasal tavrı” ne olacak meselesi yeni bir başlık olarak bu kez net bir görünüm almıştır.
Devrimler, savaşlar, kapitalizme alternatif toplumsal düzen önerileri ve buna ilişkin felsefe ve ideolojiler sanatçının siyasal açıdan taraf tutması ve tarihsel süreci hızlandırmada aktif bir rol oynama anlamına gelen misyonuyla ilgili yeni tartışmaları aktüel hale getirmiştir.
Ortaya çıkan paradoks şudur:Sanatçı özgürce gerçeklik algısı ile ilgili sübjektif yorumunu ortaya koyarken siyasi olarak taraf olacak mıdır?Bu da sanatçının özgürlügü kavramının yeniden tanımlanması gibi bir sorunsalın girizgahı olmuştur.Picasso ünlü Guernica adlı tablosunda dünyada ilk kez bir kentin hava bombardımanı ile yokedilişini, insanların acı ve çaresizligini, modern savaşın asker ya da sivil ayrımı gözetmeksizin herkes için bir ölüm haline geldigi gibi dramatik bir olayı bütün yönleri ile yansıtmaya çalışmıştır.Ama Picasso bu resmi yaparken siyasi olarak ta taraftır ve ispanya iç savaşında cumhuriyetçilerden yana tavır koymuş, faşistlere karşı durmuştur.Tabloda gelecege ilişkin umutlarda da bu açıkça vardır ve Picasso sosyalizme ve hümanizme olan inancını bu resmine açıkça yansıtmıştır.(ünlü sanat sanat için midir, sanat toplum için midir tartışmasının kaynagı da burada oluşmuştur)
Burada esas olan hakim görüş, sanatçının sanatsal yaratı eyleminde kendi dışındaki herhangi bir kurumsal yapı veya ögenin dogrudan müdahalesine maruz kalıp kalmadıgı meselesinde odaklaşmış ve eger böyle bir dış müdahale yoksa sanatçı özgürce ve taraf olarak eylemini yapabilir denmiştir.Ki bu da dogru bir tesbittir bana göre.
Sanat dünyasında modernizmin estetik anlayışı ve ölçülerinin belirlenmesinde temel ögeleri saymak gerekirse, bunları 4 ana başlık etrafında toplamak mümkündür
Bunlardan birinci olarak üzerinde durulması gereken nokta;özgürlük ve özgünlüktür denebilir.Bu kavram sanatsal ifadenin her yönünü, diger bir deyişle öz-biçim ilişkisini)kapsayacak bir biçimde düşünülmeli ve ele alınmalıdır modern sanata göre.Gerçeklik artık karmaşık yapısı nedeniyle çok yönlü, dinamik ve sürekli bir degişim içinde algılanmak durumundadır.
Ve sanayi toplumu diger taraftan insanın(öznenin)kaybolması gibi bir oluşumu da gündeme sokmuştur.Kitle meta toplumunda özne-insan’ın nasıl çalışacagı, nasıl eglenecegi ve nasıl tüketecegi giderek daha yogunlaşan bir ölçekte ve kapsamda belirlenmeye başlamıştır.Diger bir deyişle özne artık mekanikleşmekte, bir-örnek hale gelmekte, kısaca özne ölmektedir de diyebiliriz.İşte bu oluşum, bu paradigma içinde “özgünlük ve özgürlük”sanatsal yaratıda en önde gelen öge haline gelmiştir.
Marksist paradigma bu meseleye yaklaşırken gerçekligin “görünen degil” görünmeyen ya da gösterilmeyene ait oldugunu savlamış ve onun için görüntünün altına inmek gerektigi gerçegine parmak basmıştır.Ve sanatsal estetikte özgünlügün ancak burada yakalanabilecegini vurgulamıştır, ki bu dönemin en önemli tesbitlerinden biridir.
Kısaca sanatsal yaratıcılıkta özgünlük;yaşanan toplumsal sorun ve gerçekliklerin arkasına geçerek ve orada “görünen”i özgür bir biçimde yansıtarak ancak yükselebilir.
Devam edecek....