Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '19

 
Kategori
Öykü
 

Sanem Gelin

Sanem gelinin düğününü anımsadı birden. Kız kapısına yanaşıp gelini çıkarışını, kızağa kurup oturtuşunu yağan karla birlikte yüreğinde duydu. Dilek kızağına yol vermeyen gençleri düşünmeden edemedi. “ Yükün değerli Mehri nine, kolayına geçemezsin bizi.” diyen gençlerin sesleri ağır işiten kulaklarındaydı yeniden. Tüm bunlar yorulmuş yüreğini sarstı. Dalgınlıktan, derin düşüncelerden sıyrılmadan, cansız kollarıyla sıkı sıkı sarılmaya çalıştı Cabir’e. Saçlarını kokladı torununun. Sonra, içinden bir türkü tutturdu. Ayrılıp da kavuşmak üstüne, gülmek, yaşamak üstüne bir türkü.

Acımasız geceye döndü yeniden: “ Takımları vurulup kızağa geri geri basılarak koşulan kıratların soluğu bizimkilere karışıyordu. Sanem gelinin soluğu kesilmiş gibi. Allığı uçup giden yüzü güleçti yine de. Yay kaşları yine yay. Ama düğünlerin başında mendil sallayan, sekip zıplayan değildi artık. Bindiği dilek kızağı bu kızaktan başkasıydı sanki. Kıratlar, ananı, doğmamış seni çekip götürürken korkuların büyüğü yüreğimizi dövüyordu.” sözleriyle deri derin soluklandı.

Cabir’in on bir yaşından beklenmeyen duyarlıkla gözleri yaşardı. Acılar çeken, burkulan yüreğini kimseler göremedi. İlk olmayan bir örnekti Sanem gelinin yolculuğu.

Mehri nine, durup dinlendiği yerden sürdürdü konuşmasını: “ Kaygılarımızla yüklü gece sabaha dönmeden tipiye tutulmuştu. Yüreklerini yanımızda duyduğumuz tüm köylü ayaktaydı. Binek atlarıyla giden genç yiğitler, umutlarıyla birlikte geceye karıştılar.” derken acı olayları çokça yaşamış, ovalar gibi geniş yüreğini Cabir’e verdi. Yüreğinin genişliğine alıp saklamak istedi bir yerlere. Kendisinin de güçsüzlüğünü ayrımsadığı kollarıyla sardı torununu.

Sonrasını getirmek istemiyordu söyleyeceklerinin. Ama Cabir’in sorulu gözleri izin vermiyordu Mehri ninenin caymasına. Soğuk, tipili geceden sürdürdü sözünü: “ Köyden giden atlılar tezden dönmediler. Gece karanlığını bırakıp horozlar sabahı duyurduğunda bir haber ulaştırdılar köye.” deyip durdu. Bildiği gerçekleri sıralayıp söylerken yanan yüreği közleniyordu. 

Koca evine doyamayan kalem parmaklı, atak gelinini gençliğiyle düşündü. Gürül gürül akan sular gibi coştu yüreği: “Tipi kıratları, dilek kızağını durduramadı. Sonra duyduk ki seni anandan bıçakla ayırmışlar. “ gerçeğini söylerken dolu dolu oldu Mehri ninenin gözleri.

Cabir, yaşaran gözlerini ninesinden kaçırmak için fırlayıp kalktı kucağından. Anasıyla ilgili tek anısının neden olmadığını, babasının, “Seni ninen büyüttü.” öğüdünü eksiksiz anlamıştı artık. Mehri ninenin kucağından kopup giderken mutsuzluğu büyüdü.

Öküz arabasının gölgesinde gözlerinin ıslandığını, sakallanmış yüzünde giderek gözyaşlarının kaybolduğunu daha sonra ayrımsadı. Yanında uyuyan bebek Cabir’den, ıslak gözlerinden uzakta habersizdi. Karısının harman yerinden el ettiğini gördü. “ Yağmurlar , ardından kış bastırırsa görürüm gününü. Sen böyle ağırdan al. “ diye kendi kendine söylendi Naşize.

Cabir, gölgesi giderek azalan arabanın yanından harman yerine doğru yöneldi. Naşize’nin yabasını ustaca kullanması, samanları uçurup buğdayları bırakan savuruşu göğsünü kabarttı. karısının becerisi, ataklığı, iş bilirliği umutlandırıyordu geleceğini. Tığa yanaşıp karısından yana bakmadan, elini buğdaya daldırdı. Eliyle buğdayı tek tek yoklar gibi ovdu. Elindeki buğday tanelerini tığa savurarak karısına yanaştı. Naşize kocasının yanaşmasını zorla beklemişti. Dargın dargın yakındı Cabir’e: “ Harman işimizi bitirip kapıyı bacayı topraklayalım. Böyle giderse kış erken gelecek. Baksana, herkes koşuşturuyor. Bilmez misin karını, kışını buraların sen!” Doğrulayan bakışlarını gözlerinde gezdirip başını öne doğru salladı. İçten içten düşündüklerini sezdirmedi.

Naşize, Cabir’in araba gölgesinde karlı, tipili, mutsuz günleri düşündüğünü bilemedi .

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..