Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '19

 
Kategori
Öykü
 

Akşam Yemeği

Dışarıda bir gürültü koptu. Ardından şiddetli bir yağış başladı. Yağmur damlaları, asfaltı tokatlarcasına dövüyordu adeta. Bir süre sonra asfaltın direnci kırıldı. Damlalar, birikintiye dönüştü. Asfalt onları sindiremeden onlar asfaltın üstünde kaldı. Su birikintileri gittikçe büyüdü. Caddenin neredeyse tamamı küçük bir gölete dönüştü.

Mualla, pazar alışverişini yapmış eve dönüyordu. Dışarıda kopan bu gürültünün içinde bulmuştu kendini. Baharın gelişine aldanıp öyle çıkmıştı pazara. Eve gitmesi için aşması gereken yol, paçallarını çamurlu suyla doldurup ona zulüm etmişti. Mualla, bir saçak aradı. Kendini yağmurdan bir süre koruyup yağmur dinince yoluna devam edeceği bir saçak … Uzun süre bakındı Mualla. Ortada ne saçak ne de sığınabileceği bir yer vardı. Her yer apaçık ortadaydı.

Sonunda sığınacak bir saçak altı buldu. Saatine baktı. Akşam yemeği vaktinden önce evde olmalıydı. Fakat akşam yemeği vaktine ramak kalmıştı. Mualla ne yapacağını düşünmeye başladı. Kocası, eve geldiğinde sofrada sıcak bir yemek bulamazsa Mualla için sonun başlangıcı olacaktı. Oldum olası çekinirdi kocasından. Dayaklarına, küfürlerine, itip kakmalarına alışmıştı. “Kocamdır, döver de sever de.” ilkesini benimsemişti. Çevresinde onun bu durumuna üzülenlere katiyen fırsat vermiyordu. Biraz olsun çektiği bu sıkıntıdan bahsedecek olsunlar, onlara çok sert yanıtlar veriyordu. Susuyordu insanlar o vakit. Devenin canını yakmasına rağmen sevdiği diken misali onun da kocasına taptığını anlıyorlardı.

Mualla’nın kocası Gültekin ise işsiz, güçsüz, ayyaşın biriydi. Zaman zaman tövbe edip imana geldiği zamanlar da olurdu. Fakat bunun ömrü uzun sürmezdi. Varını yoğunu at yarışlarına, spor bahislerine yatırırdı. Elde, avuçta ne varsa tüketirdi. Ne bir okul okuyan ne de bir iş sahibi olan Gültekin, Mualla’yı vakti zamanında kandırmıştı. Mualla, öğretmen olup doğuya gideceği vakit, “Aslanlar gibi burada yaşarız, senin çalışmana gerek yok, seni sultanlar gibi yaşatırım ben.” diyerek Mualla’nın aklını çelmişti. Babasının ve annesinin sözlerine kulak asmayan Mualla, burnunun dikine gitmişti.

Evliliklerinin ilk ayları gayet güzel ilerliyordu. Mualla ilk ayların tazeliğine aldanarak “Aradığım gerçek mutluluğu bulabildim.” deyip duruyordu eşine, dostuna.

Günün birinde Gültekin’in işleri iyi gitmedi. Kuyumcu dükkanını tefecilere kaptırdı. Elinde, avucunda ne varsa tükendi. Altınların pırıltısına aldanıp mesleğini bırakan Mualla’nın şimdi aldanacak bir şeyi kalmamıştı. Mualla’nın ailesi bu durumu duyunca damatlarına yardım etmek için ellerindeki tüm birikimlerini ona verdiler. Gültekin bunu umursamadı. Bu parayı orada burada yedi, bitirdi. Sıfırı tüketince de Mualla’yı dövmeye başladı. Mualla, yediği dayakları ört pas etmek için kendini sıktı bir vakit.

Bir gün komşuları Nuriye, seslerini duyup akabinde kapılarını çaldığı vakit, Mualla’yı hıçkıra hıçkıra ağlarken gördü. O vakitten sonra saklayamadı Mualla. Ne varsa anlattı. Nuriye kendisine bir çözüm sundu. Kocasını da yerdikçe yerdi. Bu durumu gururuna yediremedi Mualla. Kocasıyla evlenmesini yanlış da olsa kendisi seçmişti. Kimsenin demesiyle bir şey yapamazdı. Tersleyerek uğurladı komşusunu.

Mualla için hayat, evlendiği vakitlerden kalan bilezikleri yok pahasına bozdurarak devam etti. Kocasının tüm israfına rağmen evlerini çekip çevirmek ona kalmıştı. Ne olursa olsun bir süre böyle çevirdi evini. Kıt, kanaat geçindikleri günlerde çarşı pazar dolaşıp en ucuz şeyleri aradı, durdu. Yine de yaranamadı Mualla.

Her gün yediği dayağın başka bir sebebi oluyordu. Bir gün hastalıktan yıkılırcasına bir hale büründü. Sonra topladı kendini. Mutfağa girip yemek hazırlamaya başladı. Tam 2 saat sonra hazırlıklarını tamamladı. Sofrayı kurup kocasını bekledi. Vakit ilerledikçe ne gelen oldu ne de giden. Bu durum içine bir şüphe düşürdü. Telaşlanmaya başladı. Acaba başına bir şey mi geldi diye düşündü, durdu. Tam telefona sarılacaktı ki kapının gürültüsüyle vazgeçti. Hesap sorma hakkını kendinde görmeden,” Hoş geldin!” diyebildi ancak. Kocası uzun uzun karısını süzdü. Durumunun çok da hoş olmadığı aşikardı. Birden elini kaldırarak bir tokat savurdu Mualla’ya. “Nerem hoş ulan!” diye haykırdı durdu. Mualla, ağzını açamadan kanlar sızdı dudaklarından. Susup bir köşeye pustu. Gece olduğu vakit hiçbir şey olmamış gibi kocasının koynuna girdi. Mualla bir sabır taşıydı. Olaylar ne olursa olsun, güzeli görüp haline şükrediyordu.

Pencereden sokakta oynayan  çocukları gördükçe gözleri dolardı Mualla’nın. Allah onlara bir çocuk bahşetmemişti. Bu durumu da kendisinin suçu olarak görüyordu. Kocasının bir kusur olabilme ihtimalini düşünmemişti bile. Bu durumun da etkisiyle daha fazla alttan alıyordu Mualla. Ortada ne doktor raporu ne de bir tahlil sonucu olmamasına rağmen bu suçu üstlenmişti Mualla. Kocası da aradığı suçluyu bulmuş gibi daha fazla üstüne gidiyordu karısının.

Kıskanırdı da Gültekin karısını. Evlerine gelip giden sütçüden, tüpçüden sakınırdı karısını. Biraz gülümseyecek olsun, basardı tatavayı. Bunu  bilen sütçü ve tüpçü daha dikkat ederlerdi bu eve geldiklerinde. Hatta çoğu zaman kocası evde yoksa uğramazlardı bile.

Mualla, akşam yemeğini yetiştiremezse yine bu olayların benzerini yaşayacaktı. İçinden bütün duaları ederek yağmurun dinmesini bekledi. “Allah’ım bereketinden yana şikayetim yok. Sen benim kalbimi ve aklımı bilirsin. Yalvarırım sana Rabbim.” deyip durdu.

Yağmur hiç dinmedi. Baktı olmayacak, o tokat gibi yağmurda yürümeye başladı. Öyle bir yağıştı ki caddeden geçen arabalar, karşıdan karşıya geçmeye çalışan yayalar tam bir keşmekeş yaşanıyordu. Mualla karşıdan karşıya geçmeye hazırlanıyordu. Sağına ve soluna bakıp geçiş için müsait anı bekledi. Müsait anın oluştuğuna karar verip harekete geçti. Son sürat hızla su birikintisine giren bir arabanın fren sesiyle irkildi. Kaçmak için adımlarını hızlandırdı. Fakat araba o kadar hızlıydı ki freni etki etmedi. Araba, Mualla’yı altına alıp 100 metre sürükledi. Pazar torbaları etrafa saçıldı. Torbaların içinden azar azar sebze-meyveler caddeye savruldu. Mualla’nın yüreği ise çoktan caddenin dışına taşıp göğe yükselmişti. Mualla bir daha dayak yemedi.

 
Toplam blog
: 11
: 137
Kayıt tarihi
: 07.03.19
 
 

1992 yılında İzmir'de doğdum. İstanbul'da öğretmen olarak yaşamımı sürdürmekteyim.  ..