Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '06

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Şarap kokan sokaklar ve Mürefte...

Şarap kokan sokaklar ve Mürefte...
 

Sonbaharda sokakları şarap kokardı çocukluğumun Mürefte’sinin. O kadar tarif edilemez, o kadar duyulası bir kokudur ki bu keşke tarif etme şansım olabilseydi. Büyük şarap imalathanelerinin yanı sıra, irili ufaklı pek çok aile işletmesi de olduğundan ve yerli halkın gençlerinin bir çoğu, özellikle de yörenin romanları bu işletmelerde çalıştığından, üstleri başları da şarap kokardı insanların.

Mürefte Marmara Denizi’nin en güzel kıyılarından biri ile öpüşmesine rağmen, halk ekmeğini denizden değil de, daha çok topraktan kazanırdı. Üzüm bağları ve zeytinlikleri göz alabildiğine uzanmasına rağmen, öyle Karadeniz kıyılarında olduğu gibi kıyıda bağlı çok fazla balıkçı teknesi veya sandalı görünmezdi açıkçası..Ama bu söylediklerimden hiç yoktu gibi bir sonuç da çıkarılmasın n’olur! Balıkçılıkla geçinen aileler elbette ki vardı. Hele de avladıkları karidesleri en iyisi anlatmayayım, siz kendiniz tadına bakıp tecrübe edinin. Ama dedim ya, şöyle bir düşündüğümde balık kokusunu çok hatırlayamama rağmen şarap kokusunu en net şekliyle hatırlayabiliyorum hala. Üzüm bağları ve bağbozumu dönemi ise yaşanmaya değer günlerdi.

Hele bağbozumu dönemlerinde bir pekmez ve yerel adıyla ‘’bulama’’ yapma seremonisi vardı ki evlere şenlik! Gerçekten evlere şenlik..Zor ve meşakkatli bir uğraştı ama şenlendirirdi yine de evleri. Kolay iş sanmayın sakın pekmez yapımını:

Üzümler çuvallara doldurulacak, sonra ezilip şırası çıkarılacak. Çöven (bir çeşit ağaç kökü) kaynatılıp suyu hazırlanacak..Bahçelerde kocaman ateşler yakılıp, üzerine devasa pekmez tavaları yerleştirilecek..Sonracığıma saatler süren pişirme esnasında ateş devamlı beslenecek ve elde kepçeler, tencereler, kaynamakta olan pekmezin köpüğü alınacak.. Kendi telaşları kendilerine yetmezmiş gibi arada bizler (yani mahallenin çocukları) tarafından, mevcut ateşin közlerinde patates ama özellikle ayva közlenmek istenecek bolca el-kol yakılacak! Annelerimizin bütün uyarılarına rağmen, ateşle bol bol oynanacak ve mutlaka arada aksiliklere yol açılacak, ateşi üfleyelim veya çubuklarla dürtükleyelim derken bazen küller pekmez tavasının içine uçurulacak, bazen de arkamızdaki şıra kovaları devrilecek vesaire, vesaire.. Ama ayvalar illa ki közlenecek!..Ayvaların en irilerini seçmek suretiyle (gözümüz doyacak ya illa ki önceden) ateşin göbeğine göbeğine sokuşturmaya çalışır ve azar işitirdik hep annelerimizden. Onlar sabırlı olmamızı isterlerdi ve alevle közün farklı şeyler olduğunu anlatmaya çalışırlardı. Ateşin alevi geçip de, odunlar köz haline dönüşünce bizim için o közleri ateşin kenarına doğru çekerek, içine ayvalarımızı ve patateslerimizi gömüp kurtulurlardı.

Közlemek dedim de!?. Közlenmiş ayva yediniz mi hiç acaba? O kadar hoş bir lezzettir ki! Hani ayva tatlısı vardır ya? Ona benzer bir tat ve kokusu olur közlenmiş ayvanın. Bağbozumu döneminde, mahallenin çocukları olarak resmen soteye yatar ve beklerdik kimin bahçesinden duman yükselecek diye.. Sanki ateş yakmak çok zor bir şeymiş gibi! Ama galiba bu fellik fellik ateş aranmamızın nedeni, komşuluk ilişkilerinin sıcaklığından ve paylaşabilme hazzından kaynaklanan bir şeydi! Ortalık şenlik olsun, ortalarda bir telaş dolaşsın da, o telaşla bizim tatlı olan ayvalarımız biraz daha tatlansın misali! Galiba bahçelerdeki o pekmez ve bulama pişirme telaşı, ayva tatlımızın üzerine koyulmuş bir kaymak tadıydı bizim için ve belki de bu kaymak var diye aramazdık süt kaymağını..

Ne bileyim işte yaa?!:

Daldım gittim gene bambaşka duygulara..

Gördüğünüz gibi ben nostalji yazıları yazmayı beceremiyorum galiba..Bakalım bir daha ki teşebbüsümde hangi anıların kapısını aralayacağım?!.

Ben bunu hep yapıyorum zaten!..

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..